Sadettin Tantan’dan tarihi uyarı! Sadettin Tantan’dan tarihi uyarı!

…Sonra İsmet Paşa’ya döndü. “Ordulara yazılı emri geçiniz, 26 Ağustos 1922 Cumartesi sabahı düşmana taarruz edeceğiz”. Tam tamına 300 yıldır duyulmamış bir emirdi bu. Ayağa kalkmasıyla beraber herkes sevinç ve hecanlı bir şekilde esas duruşa geçti. “Paşalar” dedi, “gazamız mübarek olsun”!
Üç gün sonra Afyon Orduevinde düzenlenecek balonun hazırlıklarını yapan Yunan1.kolordu kumandanı Trikupis’in odasına giren Albay Merentidis “Generalim, kaçarken yakaladığımız bir Türk askeri Türklerin güneye gizlice üç tümen yığdığını söylüyormuş” dedi. Trikupis duraksadı, “Üç tümen zaten var, üç daha etti altı. Savunma için çok, hücum için az, acele hava keşfi isteyin”! İki saat sonra gözlemci telefonu geldi, “Bir hareket yok, resimleri gönderiyorum”. Eski ve yeni fotoğraflar incelendi, görüntüler aynıydı. Kumandan rahatladı. İngiliz istihbaratı da aynı yönde bilgi geçmişti. “Bir sürpriz beklemiyoruz” şeklinde bir telgraf geldi. Telgrafı alan Atina Elçisi Lord Granville huzur içinde yaz tatiline çıktı. İngiliz yüksek komiseri Sir H. Rumbold’da tatile çıkma hazırlıklarına başladı ama, ne demişti 7 Ocak 1922 tarihli raporunda: “Mustafa Kemal her zamankinden daha güçlü durumda. Türkler, ‘Anadolu Türklerindir' düşüncesinde. Kemalistlerle anlaşmaya varılamaz, çünkü Anadolu'nun tam bağımsızlığını istiyorlar.” Onları sürprizin en büyüğü bekliyordu.
Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Akşehir’de eski bir Rum evinde kalıyordu. Sabah erken kalktı, aşağıya indi. Ali Metin Çavuş kahvesini getirirken Mahmut, Salih ve Muzaffer (yaverleri) onu bekliyorlardı. Tümen kumandanlarına taarruz emrinin birliklere söylenmesi emrini verdi. Sessiz bir çığlık nasılsa, işte öyle bir coşkuyla karşılandı emir. Sessiz ama, düğüne gider gibi bir hazırlık yapılıyordu. Değil konuşmak, çıtırtı bile yasaktı. 23. Tümen 68. Alay’dan saka eri Kel Zeynel yanından geçen takım çavuşuna seslendi. “Çavuşum, İzmir’e gidiyormuşuz, kaç saatte varırız?” Duyanların gözlerinden yaş gelircesine bir kahkaha tufanı koptu. Tabii hepsi sıkı bir fırça da yediler.
5.Süvari Kolordusu, düşman cephesi yarılınca Sincanlı ovasına, düşmanın arkasına sarkması planlanmıştı. Bunun için düşman cephesinin yarılmasını beklemeleri gerekiyordu. 5. Süvari kolordu kumandanı Fahrettin Paşa düşündü. Ya daha önce yapabilseler bu işi? Düşman savaş sırasında kendi sırtlarında, mevzilerinde koşturan süvari birliklerini gördüklerinde nasıl bir panik yaşar, ya da cephe zaten yarılmış diye düşünmezler miydi? Güzergahları, Sincanlı ovası Güneyindeki dağ yolu olan Ahır dağlarının patikalarından geçmek,Yunan ordusunun gerilerine sarkarak kuşatmayı tamamlamaktı. O kadar sarp, dağlık, kayalık ve orman içindeydi ki bu yol, sadece tek kişilik bir patika yoldu. Yunan ordusu, geceleri buradan geçmek imkansız diye nöbetçi bırakma ihtiyacı bile hissetmemişti. Gözü kara, cesur 1. Ordu kumandanı Nurettin paşa ile Fahrettin Paşa heyecanla bakıştılar. Sabah Sincanlı Ovası’nda olabilmek için, 5. süvari kolordusu öncülerinin ardına dizilerek zifiri karanlıkta bu dağ yolunu geçeceklerdi. Alay, sabah sancak açacak mıydı? Askerlerin aklında hep bu düşünce vardı.
Sıcak yemek verildi askere. Güneş batarken sessizce hazırlıklar devam ediyordu.Tabur, tabur namazlar kılındı. Askerler memleketlerinden köylerinden gelmiş yavuklunun yemenisinden, sigara tabakalarına, işlemeli mendillerden değerli eşyalarına kadar, eşyalarını bölük eminine teslim etmeye başladılar. Dargınlar barıştı. Herkes helalleşti, sarıldı. Silah kuşanıp savaş düzenine girdiler. Sallanıp ses çıkaracak ne varsa, atların nallarını bile sıkıca bağladılar. Taarruz mevzilerine doğru sessiz bir yürüyüş başladı. Gökyüzünde üç günlük bir hilal vardı. Yaşlılar bunu zafere yordular. Mustafa Kemal Paşa, Fevzi Paşa, İsmet Paşa saat 03:30’da at bindiler. Sisli, serin ve karanlık bir Ağustos gecesinde Kocatepe’ye doğru sürdüler atlarını. Saat 05:30 da dağlar, ovalar görünmeye başlamıştı ki, bir emir duyuldu. “Ateş!..” Kocatepe sırtlarından ardı ardına bir cehennem ateşi başladı.
Ne Türkler, ne de Yunanlılar böylesine dehşet verici bir ateş görmemişti bugüne kadar. Top seslerinin ardından havaya uçan cephanelikler, kamyonlar, toplar parçalanıyor, Kocatepe sırtları zangır zangır titriyordu. Top atışları ileri kaydırılırken siperlerinden hücuma kalkan Mehmetçik, düşman üzerine fırtına gibi atılmaya başladı. Top, tüfek ve bomba seslerini bastıran bir ses daha vardı. “Allah Allah…Allah Allah…” Saat 06:45 de 5. Tümen Kalecik Sivrisini ele geçirdi. On dakika sonra 15. Tümen’in 38. Alayı Tınaz Tepe’yi almıştı. Ertesi gün Afyon’a girildi. Kocatepe sırtlarından sel gibi akarak düşman üzerine atılan ordularımız Sincanlı ovasına varmıştı bile. İzmir’e doğru. Artık tek hedef vardı. “Akdeniz”!
Müfit Muratoğlu – İnş Müh.
Kaynakça:
1)Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk
2) Sebahattin Selek, Anadolu İhtilali,kastaş,2010
3)Erol Ulubelen,İngiliz gizli belgelerinde Türkiye.
4)İstiklal harbi,Gen. Kur. Bşk. Harp tarihi.
5)General Trikupis’in anıları, çeviri, 1923
6) İbrahim Artuç, Büyük taarruz,kastaş, 1985
7) Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam,1980

Editör: TE Bilisim