Atatürk, Din ve Laiklik konulu yazı serimizi bu bölümle sonlandırmak istiyorum.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, dünyada üzerine en fazla kitaplar yazılan birisi olmasına rağmen, kanaatimizce gerek yurt içinde gerekse yurt dışında onun düşünce sistemi, yaptıkları ve yapmak istedikleri tam olarak doğru tahlil edildiği söylenemez. Onun fikirleri bilerek ya da bilmeyerek çarpıtılmıştır.
Bilhassa ülkemizde Atatürk’ü tahlil etmede ‘’ ifrata ve tefrite’’ kaçılmıştır. Bazı kesimlerde hataları , kusurları ve zaafları olmayan, insan üstü bir varlık, tabiri caizse ‘’ yarı tanrı’’ haline getirilerek tabulaştırılmıştır. Ululuk vasfı tanınmıştır.
Bazı kesimlerde ise, haksız ve mesnetsiz yalan ve iftiralarla, küçültülüp, adının yok edilmesi, sanki herkes gibi basit sıradan bir vatandaş gibi lanse edilmiştir. Bir tarafta, ulu, yüce gibi insani vasıflar üstünde yüceltenler diğer tarafta ise, diktatör, din düşmanı, ayyaş gibi gerçek dışı suçlamalar ve övgülerle, Atatürk hakiki manada anlaşılmaktan uzaklaştırılmıştır...
Bilinçsizce veya maksatlı olarak, dokunulmaz bir kişilikle ve ‘’ tabu’’ haline sokuldukça; Atatürk’ü anlamaktan uzak düşünceli ve dinimizi baskı, tahakküm aracı olarak kullanan kesimlerce de onun kahramanlığını ve inkılaplarını yok saymak istercesine, küçümseyerek, bir karşı cephe oluşturulmaktadır.
Neticede, Atatürk gibi tarihin ender yetiştirdiği bir deha üzerinden toplum kutuplaştırılmak istenilmiştir. Kısmen de olsa başarılmıştır da... Dolayısıyla, yakın tarihimizin gerçekleri ve Atatürk dönemine ilişkin yazılmış eserlerin çoğunda objektif ve bilimsel görüş ve düşüncelerden uzaklaşılmıştır.
Bize göre de, Atatürk’ü anlamada ‘’ ifrat ve tefrite ’’ düşülmüştür. Bunun acılarını kutuplaşmalar üzerinden milletimiz halen ödemektedir.
Atatürkçü olduklarını iddia edenlerin bir kısmı , Cumhuriyet tarihine de sahip çıkma adına, yakın tarihimizi de eleştirilmez hale getirdiklerinden, Cumhuriyet öncesi Osmanlı tarihi haklı ya da haksız ağır şekilde eleştirilmektedir...
Atatürk’e muhalif olanlar ise, Atatürk’ü ve onun kurduğu çağdaş Cumhuriyet’i haksız ve insafsız denecek derecede eleştirirken, Osmanlı’yı ise gökten zembille inmişçesine, hatalardan ve günahlardan münezzehmiş gibi, yönetimi ve padişahları insan üstü yücelterek tabulaştırmışlardır. Her ikisi de yanlış olan bu görüş Atatürk’ü ve Cumhuriyet’in değerlerini gerçek manada anlaşılmasının önünü kesmiştir!...
Yani diyebiliriz ki taraflar arasında etki tepkiyi doğurmuştur. Atatürk’ün aşırı şekilde ilahlaştırılıp yüceltilmesi, onun fikirlerinin ve yaptığı devrimlerin ruhunun ve özünün anlaşılmasını engellemiştir.
Bu durum Türkiye Cumhuriyeti’nin yapısına düşmanlık besleyen etnik bölücülerin, siyasal İslamcıların, tarikat ve cemaat guruplarının ve bilimum Cumhuriyet düşmanlarının işini kolaylaştırmıştır. Halkımızı yanlış yönlendirmelerine fırsat tanımıştır.
Halbuki Atatürk hiçbir zaman aşırı yüceltilmekten ve insan üstü varlık gibi tanınmak istenmeyi kabul etmemiş ve eleştirmiştir... O yapmış olduğu tüm işlerde, önce milletine inanmış ve güvenmiş, sonra da kendisine ...
Gazi Mustafa Kemal, 22 Haziran 1919 tarihli Amasya Genelgesinde; ‘’ Vatanın bütünlüğünü ve milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.’’ demiştir.
Türk Milletinin büyük kahramanı millet olmadan hiçbir şeyin olamayacağının da her zaman farkındadır. Kurtuluş savaşının kazanılmasında ki en büyük payın kendisi değil, millet olduğunu bir çok konuşmalarında defaten gündeme getirmiştir..
Gazi Mustafa Kemal İzmir’de yaptığı bir konuşmada:
‘’...Efendiler, Bir millet, bir memleket için necat ( kurtuluş), selamet, muzafferiyet istiyorsak, bunu yalnız bir şahıstan hiçbir vakit talep etmemeliyiz... Bir milletin muvafakkiyeti ise, mutlaka bütün milli kuvvetlerin bir istikamette teşekkül etmesiyle mümkündür. Binanelyh bilelim ki, eriştiğimiz başarılar milletimizin kuvvetlerini ve faaliyetlerini birleştirilmesinden ileri gelmiştir...( 27 Ocak 1923 İzmir konuşması.)
Gazi Mustafa Kemal, ‘’ tüm işlerin tek sahibi ve başarıların kendisinin olduğu...’’ yönündeki söyleyenlere şiddetli tepki göstererek, ‘’ EĞER MİLLETİM OLMASAYDI, BEN HİÇ BİR ŞEY YAPAMAZDIM’’ demiştir.
Her zaman yanında bulunan Falih Rıfkı Atay şunları der. Atatürk’te her insan gibi methedilmekten hoşlansa da aynı zamanda her türlü eleştiriye de açık bir şahsiyet olduğunu belirterek; o halkına karşı hiçbir zaman olduğundan farklı görünme çabası içinde olmamış, hatta tüm gerçeklerin olumlu ya da olumsuz tüm açıklığıyla ortaya konulmasından yana olduğunu belirtmiştir.
Atatürk’ü diktatörlükle suçlayanlar, Cumhuriyet tarihinin çok önemli bir kesitinde demokrasiye geçme çabalarının içinde olan bir dönemde isteseydi onun diktatör olmasını kim engelleyebilecekti?. Onun her zaman yanında olan ve yakın çalışma arkadaşı Hasan Rıza Soyak şunları der:
‘’ Atatürk son derece mütevazi ve alçakgönüllü bir yapıya sahip bir liderdir. Atatürk düşüncesinin temel prensibi; ‘ şahıs idaresi’’ yerine ‘halk idaresini’ yerleştirmektir. O kısa vadede ulusal egemenliği, uzun vade de ise demokrasiyi hedefleyen bir liderdir. (Meydan Sinan, Atatürk Modernizm ve Din, 13. Baskı..)
Lord Kinrooss, Atatürk’ün kendisini aşırı yüceltenlere karşı tutumunu Bozkurt Atatürk isimli eserinde şöyle dile getirir.
''...Halkın alkışlarından kendisine aşırı bir pay çıkarmazdı. Atatürk yurdunu sahip olduğu bütün sevgi gücüyle severdi. Yalnızca milletine en yararlı olan şeyleri kendi zihninde tasarlayıp kararlaştırdığı biçimde yapmak için uğraşırdı... Atatürk halkın içinden gelen biridir. O kendisini kahramanlaştıran milli hareketi, ‘’ sine’i millet’e’’ dönerek milletle birlikte yürütmüş ve başarıya ulaştırmış bir liderdir....’’
Atatürk’ü gerçek manada ve olduğu gibi anlamak, objektif ölçülerde değerlendirmek ve ele almaktan daha çok, onu devamlı yüceltmek, hatta efsaneleştirmek anlayışları bu büyük dehaya yapılan kötülüklerin başı olmuştur.
Onun fikir zenginliği yeterince topluma anlatılıp anlaşılamadığından; toplumu ortak paydalarda birleştirmek ve bütünleştirmek yerine, ona büyük kötülük yapıldığı kanaatindeyim...
ATATÜRK’ÜN KABUL ETMEDİĞİ AŞIRI ÖVGÜ VE YÜCELTMELER!...
Bazı örnekleri, kısaltıp özetleyerek veriyoruz...
( Sinan Meydan, Bir Ömrün Öteki Hikayesi, Atatürk Modernizm ve Din, s.928 vd...) ‘’....Büyük Gazi’nin yüce, diriltici ve teşviklerinde yetişmekte olan Türk gençliği...’’ (Yusuf Ziya Özer, Dil Tetkiklerinden; Samiler- Turaniler, İstanbul 1934.)
O günlerde Türk Dil Kurumu Genel Sekreteri ve Burdur Milletvekili Prof. İbrahim Necmi Dilmen Radyoda yaptığı bir konuşmada özetle: ‘’...Bundan dört yıl önce, bugün ulu önder Atatürk’ün yüce dehasından yeni bir güneş doğmuştur...’’
‘’ Atatürk’ün kutsal eli değdiği tarihten önceki historyamız acınacak bir yokluk içindeydi....’’
Atatürk’ü yüceltip, ilahlaştıran bu çevreler, İslam Dinine de eleştiriler yapmaktan kendilerini alamamışlardır. Yani bu çevrelerce Atatürk yüceltildikçe, İslam dinine de bir o kadar eleştiriler getirildiği bir dönem olmuştur...
Mesela: ‘’ Türkler’in atalar ruhunu zincire vuran din... Çöl hayatından mülhem olan dini kanunlar...’’ ( Tekin Alp, Kemalizm, İstanbul, 1936, s. 31...)
Halbuki Taha Akyol ise Atatürk’ün hayatında bir kere dahi olsun ‘’ Kemalizm’’ kavramını kesinlikle kullanmadığını ifade eder. İşte aklın, fikrin , izan’ın kabul edemeyeceği bir şiir. Yazarı Nurettin Artam.
‘’ Her zaman ırkıma büyük baş atam,
Tanrılaş gönlümde Tanrılaş Atam’’
.......
Kemalettin Kamu ise şiirinde,
‘’Ne örümcek, ne yosun,
Ne mucize, ne füsun
Kabe Arab'ın olsun,
Çankaya yeter bize ’’
...................
Atatürk’ü her türlü gerçeklikten uzak, insani vasıfların üstünde, haşa yarı Tanrı gibi tabulaştıran bu tür düşünür, yazar ve şairlerin, Atatürk’ü anladıkları söylenemez. Atatürk’e olan sevginin ve istismarların sonucu ilahi bir varlığa dönüştürme ve ‘’ mistik’’ anlayış kazandırılmasının acı sonuçları halen görülmektedir.
Hatta; Atatürk için yapılan duaların bir zaman sonra, onun adına Mevlid’i Şeriflere dönüştürülmesi, gerçek dindarları ve Atatürk’ü sevenleri oldukça üzmüştür...
Süleyman Çelebi’nin alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz için yazdığı mevlitten etkilenen Behçet Kemal Çağlar, Atatürk’e yazarak uyarladığı mevlitte:
‘’ Ol Zübeyde Mustafa’nın annesi
Ol sedeften doğdu ol dürdanesi,
Can gelip oldu Rıza’dan hamile
Vakt erişti hafta’ü eyyam ile....’’
..................
Bu tür şeylerin Atatürk'ü sevmekle, onun düşünceleriyle ilgi ve alakası olamaz!..
Tüm bunlar Atatürk ve yakın tarihimiz üzerine yazılan eserlerin büyük bir kısmının gerçeklikten uzak, objektiflik ve bilimsel değerlere ters, Atatürk’ü anlamakla ilgisi olmayan, onun düşünce ve idealleriyle asla bağdaşmayan ifrat ve tefrit olarak değerlendirilecek hezeyanlardır.
Atatürk’le ve onun düşünceleriyle laiklik ve din anlayışıyla da bağdaşmayan, sahte ideolojik guruplara pirim verdiği, hizmet edildiği de bir gerçektir.
Atatürk Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, tam bağımsız Türkiye’nin mimarı, kapitalizme ve emperyalizme karşı en zor şartlarda milletiyle birlikte İstiklal Savaşını başlatmış, bu ölüm kalım mücadelesini milletiyle birlikte kazanmış büyük Türk Milletinin kahraman bir lideridir. Sadece Türk Milletinin değil, batı dışı mazlum tüm milletlere de örnek olmuş bir liderdir.
Atatürk’ten sonra ülkeyi yönetenlerin büyük bir kısmı, onun söylediklerinin tam tersini yaptıkları halde, hatta Türkiye’yi ‘’ küçük Amerika’’ yapmak için uğraştıkları onun tam bağımsızlık fikir ve düşüncelerine aykırıdır.
Küresel siyaset alanında etkili ve belirleyici olabilmek için, Batı takitçiliğini bir kenara bırakarak siyasal alanda Avrupa Birliği ve Amerikanlaştırma politikalarının terk edilmesiyle mümkün olduğunu Atatürkçü geçinenlerin unutmuş olduğu görülüyor.
Türkiye’nin hiçbir toplumdan ve uluslar arası birlik ve kuruluşlardan akıl almasına ihtiyacı yoktur. O, yaptığı her işte yerli ve milli olmuştur. Batı’nın ilmini alarak, yerli ekonomiyi güçlendirmek istemiştir. Batı taklitçiliğinden giderek, dünya tarihinde kurtulan ve gelişen hiçbir ülke yoktur. Atatürk anti kapitalist ve anti emperyalisttir. Tam bağımsızlığı kendine şiar edinmiş bir liderdir.
Zaten yaptığı bir konuşmada şunu demiştir. ‘’...Hiç bir yabancıdan ve devletten insaf ve merhamet dilenerek istiklalin kazanmanın mümkün olmayacağını, şeref ve bağımsızlığın korunamayacağını...’’ belirtmiştir. Atatürk’ten sonra bilinçli bir şekilde aşama aşama, tahrip edilen tam bağımsızlık zaafa uğratılmıştır.
Daha 1920’lerin başında ‘’ Batı emperyalizminin hedefi Anadolu'dur’’ derken sanki bugünleri görmüştür. Her şeye rağmen bir fanidir, ne ilah, ne de tabudur. O, Batı’nın dışındaki mazlum milletlerin kapitalizmin ve emperyalizmin zulmünden kurtulmaları için yol göstermiş hem Türkiye’nin hem de batının zulmüne maruz kalmış mazlum milletlerin kahramanı evrensel bir lider olmuştur. 05. Ekim. 2021/ Ümraniye
-------SON-------
AV. Faruk Ülker
Editör: TE Bilisim