Selanik’in düşmesinin haberini Mustafa Kemal’in nerede ve nasıl haber aldığını Salih Bozok’un kendi ağzından dinleyelim: Trablus’tan dönüp, İskenderiye’de vapur beklediği günlerin birinde, evvelce Selanik’te tanıştığı bir Rum kızı, kendisini tanımış.

-“Aaaa… Kemal Bey siz burada mısınız?”

-“Evet… Birkaç gün İskenderiye’de kalacağım.”

-“Bir kadeh likörümü içmez misiniz?”

Mustafa Kemal olaylardan zaten üzgündür. İskenderiye’de tanıdık kimsesi de yok. Rum kızının davetini ret için sebep görmemiş.

Dereden tepeden konuştukları sırada, Rum kızı bir aralık Mustafa Kemal’e:

-“Eee… Kemal Bey… Nihayet ‘bizimkiler’ Selanik’i de aldılar ha” demiş. Mustafa Kemal şaşırmış:

-“Hangi Selanik’i?”

Mustafa Kemal, Trablus Harbi devam ettiği müddetçe, vatanı olan Selanik’ten hiçbir haber alamadığı gibi, Selanik’in düşman eline geçtiğini de o zamana kadar bilmiyormuş.

M. Kemal, derin bir uykudan uyanır gibi, silkinerek ayağa kalkmış:

-“Ne dedin? Selanik mi işgal edilmiş?”

Ve onun cevap vermesini dahi beklemeden sofrayı yüzüstü bırakarak kapıyı tıpkı bir tokat gibi kızın yüzüne çarpmış, mahmuzlarını şıkırdatarak evden çıkmış.

Nasıl Bıraktınız? O Güzel Selanik’i?!

Afrika’daki subaylarla Binbaşı Mustafa Kemal de yine kaçak olarak memlekete dönmüşler, düşman ordularını İstanbul’un eşiğinde bulmuşlardı.

Hele Mustafa Kemal için bu ne kadar acıydı.

Doğduğu ve o kadar bağlandığı, akarsularının sesleri, zengin topraklarının yeşilliği içinde büyüdüğü, kulağında hala türkülerinin sesleri çınlayan o eşiz Makedonya ve Selanik düşmanın eline geçmişti.

Trablus’tan dönünce Babıali caddesindeki Meserret kahvesinde birkaç asker arkadaşına rastlamıştı. İstemeye istemeye ve selam bile vermeyerek yanlarına gitti. Selanik’ten söz açarak:

-“Nasıl bıraktınız? O güzel Selanik’i düşmana nasıl teslim ettiniz? Hele bu kadar ucuza! Diyordu

Onun fikrince Selanik savunulabilirdi. O böyle facianın geleceğini biliyor, asker arkadaşlarına politikayı bırakarak ona karşı hazırlanmasını istiyordu. Gerçekten onun dilediği gibi çalışılsaydı, Rumeli elden gitmeyecekti.(2)

Mustafa Kemal’i Dinlemiş Olsalardı, Balkan Faciası Önlenmiş Olacaktı.

Mustafa Kemal, her şeyden önce kendine güvenen bir adamdır. Çocukluğundan beri hangi işin aksayan tarafını görmüşse, ileriye atılmış ve ‘Ben yaparım’ demiştir.

Okulda, sınıf çavuşluğunu böyle almış,

Okulda, sınıf çavuşluğunu böyle almış, Çanakkale’de grup komutanlığına böyle atanmış, Kurtuluş Savaşına bu inançla atılmıştır.

Mustafa Kemal’in bu yönüyle Balkan faciasına engel olacak çalışmasını da öğrenmiş bulunuyoruz. Mustafa Kemal,

13 Ocak 1910 tarihinde atandığı Redif İkinci Selanik Tümeni Kurmay Başkanı bulunduğu sırada savunma planları hazırlamıştır. Bu planlar,

Bu planlar, Balkanlılar aralarında birleşir de bir gün Osmanlıya saldıracak olurlarsa yurdun nasıl savunulacağını gösteriyordu. Mustafa Kemal, bu işi incelemek için tek başına bütün Rumeli’deki orduları dolaşmıştır. Dağların, derelerin, askeri bakımdan önemli olan yerlerin...

Dağların, derelerin, askeri bakımdan önemli olan yerlerin gereklerini düşünmüş; her şeyi inceden inceye hesaplayarak hazırlamıştı bu planları.

Asım Us’un anılarına göre(3), bir gece Atatürk’ün sofrasında Balkan bozgununu söz konusu olur. Sorarlar:

Sorarlar:

“Balkan bozgunu, önüne geçilemez bir felaket miydi? Bu mağlubiyetten kurtuluş çaresi yok muydu?” Atatürk cevap verir ve Asım Us kelime kelime not etmiştir:

“Balkan Savaşı başladığı zaman ben, Trablusgarp’te bulunuyordum.

Eğer bu sırada ben orada bulunmayıp da...

Eğer bu sırada ben orada bulunmayıp da Rumeli’nin her hangi bir noktasında bulunsaydım, o Balkan bozgunu olmazdı.

Çünkü Selanik Kolordusunda bulunurken, Küçük Balkan devletlerinin birleşerek beraberce bir hücum yapmaları ihtimalini düşünüyorduk.

Ben, böyle bir ihtimale karşı..

Ben, böyle bir ihtimale karşı, takip ve tatbik edilecek savunma planları üzerinde çalışmıştım.

Bir gün bu savunma planlarına ait haritaları üzerinde çalışırken içeriye Talat Paşa ile o zaman İttihat ve Terakki Cemiyeti Genel Sekreteri olan Hacı Adil Bey girdi.

Kolordu Kumandanını ziyarete gelmişler. Bu nedenle beni de hatırlamışlar. Selamlaşmalardan sonra, Talat Paşa bana laf olsun diye şunları sordu:

-‘Kemal Bey çok dalmışsın, ne ile meşgul oluyorsun?’

Önümdeki haritaları göstererek:

-‘Bunlar Rumeli Savunma planıdır. Bir gün Küçük Balkanlı Devletlerin birleşerek birlikte bir hücum yapmaları ihtimaline karşı askeri hazırlıklarımızdır’ dedim.

Talat Bey:

-‘Ben asker değilim. Bu gibi askeri işlerden anlamam. Fakat bu gösterdiğin savunma planlarını kim uygulayacak?’ diye sordu.

Ben elimle kendimi işaret ederek:

-‘Ben yaparım’ dedim.

Talat Bey, bu konu üzerinde daha fazla konuşmadı, sustu.

Esasen sadece gönül ve hatır almak için benim yanıma uğramışlardı. Veda ederek ayrıldılar.

Sonradan öğrendim ki, benim Rumeli’yi savunma hakkındaki sözlerim Talat Bey’in pek garibine gitmiş.Odamdan çıktıktan sonra, giderlerken H. Adil Bey’e:

-‘Gördün mü bizim deliyi?’ demiş.”

Atatürk’ün anlattığı bu anı, O’nun ileriyi görmekteki sezişinin birçok örneklerinden birini daha teşkil etmektedir. Talat Paşa’nın Mustafa Kemal hakkındaki yargısını tarih cevaplandırmıştır. Mustafa Kemal, ileriyi görmüştü. Küçük Balkan Devletlerinin günün birinde anlaşarak...

Küçük Balkan Devletlerinin günün birinde anlaşarak ve birleşerek Osmanlıya saldıracağını tahmin etmişti. Bunun için de gerekli savunma planlarını hazırlamıştı. Bunu uygulayacak tek adam olarak da kendini görüyordu.

Balkan birleşmesine karşı gerekli tedbirleri almamış, bu yüzden Balkan faciasına yol açmış, daha sonra Birinci Dünya Savaşı’na katılarak Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanıp dağılmasına sebep olanların başında Talat Paşa da vardı. Ve bu macera deliceydi.

Kaynaklar;

 (1) Niyazi Ahmet Banoğlu, Nükte ve Atatürk, Cilt I, İstanbul 1967, s. 58.

(2)  Falih Rıfkı, Babamız Atatürk, 2. Baskı, Doğan Kardeş Matbaacılık, İstanbul 1966, s. 36-37.

(3) Asım Us, (1884–1967), Gazeteci, Milletvekili. 1917 yılında Ahmet 4 Niyazi Banoğlu birlikte Vakit gazetesini çıkarmışlardır.

(4) Sadi Borak, Bilinmeyen Yönleriyle Atatürk, İstanbul 1966, s. 15-16.

S. Kaynak: Atatürk’ten Gençliğe Unutulmaz Anılar, Ahmet Gürel, Mayıs 2009

Editör: Kerim Öztürk