GÜNDEM

CUMHURİYETİN 93.YILINDA SİSTEM TARTIŞMALARININ PARANTEZİNE SIKIŞMAK...!

Rubil Gökdemir, Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin 100.yıl hedefleri arasında bulunan dünyanın ilk on büyük ekonomisi arasına girmek anlamına gelen ihracatımızın 500 Milyar, Milli Gelirimizin ise iki Trilyon dolara çıkmasını istiyorsak, Başkanlık tartışmalarının ötesinde bir Anayasa düzenine ihtiyacımız olduğunu belirtti.

CUMHURİYETİN 93.YILINDA SİSTEM TARTIŞMALARININ PARANTEZİNE SIKIŞMAK...!
Rubil GÖKDEMİR

Daha önce teorik planda gündeme getirilse bile, "kuvveden fiile" çıkamamış bulunan başkanlık tartışmaları; 2007 yılında millî irade tarafından seçilenleri denetlemek ve gözetlemek üzere 1982 Anayasasıyla dizayn edilmiş Cumhurbaşkanlığı makamına eşi başörtülü ve sistem tarafından "akredite" edilmemiş birisinin seçilme ihtimali ortaya çıkınca, yargı bürokrasisi tarafından icat edilen 367 saçmalığı ve "tehdidinin" siyasal sonucu olarak, bugünlere gelmiş bulunuyoruz.

Hatırlanacağı üzere TBMM Genel Kuruluna katılarak 367 maskaralığa son vermek yerine, korkaklıklarını kamufle etmek için sözde politika üreterek "cumhurbaşkanını halk seçsin" önerisini ortaya atan ANAP Genel Başkanı Erkan MUMCU'nun bu önerisi sadece cumhurbaşkanının seçim şeklini değiştirecek anayasa değişikliği ile referanduma sunularak halk tarafından kabul edilince, 7 yıl sonra bu sistem tartışmalarının yakıcı bir şekilde önümüze geleceğini o günlerde maalesef çok az kimse öngörebildi.

Artık bu tartışmadan mecburen kaçamayacağımızı hepimiz biliyoruz. O halde hiç değilse bu tartışmaları "konjoktürel" etkilerden ve "şahıslar" ölçeğinde müzakere etmekten kurtularak, demokrasimizi derinleştirecek temel ilkeler doğrultusunda yapabilmeliyiz.

Konuyu tartışırken "takım tutma alışkanlığı ve refleksi" dışında, demokratik sistemin vazgeçilmez ilke ve esaslarını göz önünde bulundurarak konuşabilmeliyiz. Öncelikli olarak bilimsel dürüstlüğün gereği olarak tartışmaya mevcut sistemimizin sağlıklı bir şekilde dizayn edilmemiş ve işlemeyen bir PARLAMENTER SİSTEM olduğunu kabul ederek başlamalıyız. 1982 Anayasası ile benimsenen ve yaklaşık 150 yıllık geçmişi ve tecrübesi bulunan parlamenter sistemin, "Kuvvetler ayrılığı, hukukun üstünlüğü ve özellikle bağımsız ve tarafsız yargı" ilkeleri doğrultusunda sağlıklı bir şekilde işlediğini kimse ileri süremez herhalde?

"Başkanlık" ve "parlamenter sistem" arasındaki bence en önemli fark; başkanlık sisteminde "yürütmeyi" temsil eden Başkan ile "yasama" organını temsil eden meclisin ayrı ayrı seçimler ve doğrudan millet iradesiyle seçilmesine karşın, parlamenter sistemde "yürütme" organı olan hükümetin de yasama meclisinin içinden çıkmış olmasıdır. Kuvvetler ayrılığı ilkesinin olmazsa olmazı olarak, her iki sistemde de "tarafsız ve bağımsız yargı" tarafından hukukun üstünlüğünün teminat altına alması ise vazgeçilmez bir mecburiyettir.

İşte tartışmanın özü de; yürütmenin kim tarafından temsil edileceği konusundan kaynaklanmaktadır. Oysa ki, asıl tartışılması gereken husus yürütmeyi temsil eden Başkanın da doğrudan halk tarafından seçilmiş olması değil, kuvvetler ayrılığını ifade eden "yasama, yürütme ve bağımsız yargının" demokratik esaslardan ayrılmadan nasıl teşekkül ettirileceği konusunda olmalıdır.

15 Temmuz travmasının etkisiyle başkanlık konusunu devletin bekâsı saikiyle siyasetin gündemine taşıyan MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli'nin; bu tartışmada tek kırmızı çizgisinin, mevcut anayasanın ilk dört maddesinde bulunan cumhuriyetin nitelikleri ve üniter devletin korunması noktasında olduğunu şahsen zannetmiyorum.

Kanaatim odur ki, MHP Genel Başkanının zor bir coğrafyada bulunmanın gereği olarak "yürütme" fonksiyonunun Başkanlık adı altında istikrarlı ve hızlı kararlar alacak şekilde sistemin inşa edilmesi demek, yasamanın ve yargının da "başkanın" denetimine sokulacak biçimde, demokratik olmayan bir sistemin oluşmasına onay vereceği anlamına gelmiyor.

Bu sebeple, günlük siyasetin labirentlerinde kaybolmadan, bu tartışmalardan demokrasimiz adına verimli sonuçlar çıkarabilmek için, özellikle milletlerarası metinlerde genel kabul görmüş bulunan ve yirmi beş başlık altında sayılan "temel hak ve hürriyetlerin" ne şekilde hukuki güvence altına alınacağı ve hukuk devletinin gereği olarak hukukun üstünlüğünün tesis edilmesinin mekanizması olarak, başkanı bile hukuki denetime tabi tutacak "bağımsız ve tarafsız yargının" nasıl teşekkül ettirileceğini tartışmak zorundayız.

Aynı şekilde, hangi sistem olursa olsun, yasama meclisini temsil etmek üzere seçeceğimiz vekilleri, bugün itibariyle millet iradesini engellemek işlevi dışında bir işe yaramayan Siyasal Partiler Kanunu ve Seçim Kanunlarını nasıl demokratik hale getirebileceğimizi tartışmak, Başkanlık mı, parlamenter sistem mi tartışmasından daha anlamlı ve faydalı bir tartışma olacaktır.

Dikkat etmişsinizdir. Başkanlık mı, parlamenter sisteme devam mı tartışmalarının yapıldığı onlarca TV açık oturumunda, konu ya kişilere endeksli ya da siyasal parti taraftarlığı bazında tartışılıyor. 

Bu tartışmaların sosyal yapımızda zaten mevcut bulunan "fay hatlarının" daha da büyük gerilimler üretmemesi için, konunun temel hak ve hürriyetler, demokratik esaslar ve özellikle hukuk devleti ilkesini doğrultusunda olması gerekmektedir.

Şahsi kanaat ve tercihimi ifade etmem gerekirse, başkanlık tartışmaları yerine, kuvvetler ayrılığının tesisi, hukuk devletinin inşası ve demokratik esasların gözetilmesi tartışmalarını daha anlamlı ve faydalı görüyorum.

Bu vesileyle cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. yılına varmanıza 7 yıl kalmışken, yıllardır dünyanın belli başlı 113 ülkesinde "hukukun üstünlüğü" kriterine göre yapılan ölçümlemelere göre, mevcuttaki sıralamamızın, her yıl geriye gidecek şekilde 98.'lik olduğunu üzülerek ifade etmem gerekiyor.

Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin 100.yıl hedefleri arasında bulunan dünyanın ilk on büyük ekonomisi arasına girmek anlamına gelen ihracaatımızın 500 milyar, milli gelirimizin ise iki trilyon dolara çıkmasını istiyorsak, aynı şekilde milli bir hedef olarak; "HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ" kriterine göre 113 ülke arasında 98.sıra yerine hiç değilse ilk 40'a yükselecek şekilde hukuk devletini inşa etmek zorunda olduğumuzu da unutmayalım. Bu hedefi tutturamazsak, diğer hedeflere ulaşamayacağımızı da herkesin bilmesini isterim.

Cumhuriyetimizin 93.yılını daha iyi bir gelecek hayaliyle ve ilelebet yaşayacağını inancıyla kutluyorum...

ALLAH'A EMANET OLUNUZ.