Felsefi düşünce günümüzde ve ortaya çıktığı ilk zamanlardan itibaren nitelik olarak aynı özellikleri arz eder. Çünkü felsefe, bir anlama bilimi, anlama sanatıdır. Bu manada felsefeye ‘’Akıl yürütme sanatı’’ denilmiştir. Dolayısıyla akıl yürütme sanatı dediğimiz felsefenin kendine özgü temel nitelikleri bir bütün halinde bir arada olmazsa eksik düşünce olur.
Felsefi düşüncenin ilk adımı MERAK ETMEKTİR. Bir olayı, bir nesneyi ve oluş sebeplerini ortaya çıkarmak , gerçeği aramak ve sorgulamak için onu merak etmekle başlar. Zaten insan oğlunun öğrenmek istedikleri de merak etmekten başlar.
ŞÜPHECİ OLMAK. Bu da felsefi düşüncenin önemli bir adımıdır. ‘’Şüpheci olmak’’ derken, ailevi ilişkilerde, eş dost, arkadaşlık ilişkilerinde ve sosyal davranışlarda ki tavırlarda, günlük standart ilişkilerde her şeyden şüphelenmekten bahsetmiyoruz.
Bu tür ilişkilerde olur olmaz yerde şüphecilik, güven ilişkisini bozar. Aksi taktirde hayatın doğal akışı içinde her sorgulama ve şüphecilik, sosyal psikolojinin marazi halleri konusu içinde yer alır.
Bir teori ve hipotezin kanıtlanması için hükme varacak yolların tüketilmesi aşamasında , bilimde şüphecilik olmazsa olmazıdır. Bilimsel şüphecilik olması gereken bir varsayımdır.
İnsan ilmi konularda gerçeklere ulaşmak için, hazır olan her şeyi hemen kabul eden değil, aksine şüpheci olmalıdır. Şüphe araştırmayı , araştırma ise kanıtlanması muhtemel sonuçlara götürür.
Felsefi manada bir düşünceyi sorgulamadan, araştırmadan körü körüne kabul etmek bu düşünce sisteminde yer almaz. Yani bir bilginin akıl süzgecinden geçerek mantıklı bir hale gelmedikçe doğru olarak kabul edilmemesi esası önemlidir.
Bundan dolayı ilk adım olarak doğruluk hakkında şüphe duyulmalıdır. Bunun bir sistemi ve amacı olmalıdır. Yoksa rastgele, gelişi güzel şüphecilik felsefi düşünce sayılamaz.
Yine akıl yürütme sanatı dediğimiz felsefi düşüncenin en önemli bir diğer unsuru olarak, KİŞİNİN ELEŞTİRİ KABİLİYETİNE SAHİP OLMASIDIR. Kalıpları belirli, sınırları çizilmiş, dogmatik düşünce sistemi içinde yetişenlerde eleştirel ve tenkitçi düşünce yoktur veya çok zayıftır.
Kişi kendini rahatsız eden tutarsızlıkları, sorgulayabilmek, anlayabilmek için bu noktada dogmatik düşünce yapısını bir kenara atması gerekir.
Bir düşünceyi veya bir görüşü ya da içinde bulunduğu sosyal gurupların lider durumunda olanların görüşünü değerlendirirken onu olduğu gibi kabul etme yerine, önce zihin ve akıl süzgecinden geçirmeyi , araştırmayı ve eleştirmeyi, hatta konuya ilişkin tabuları yıkma pahasına sorgulamak, eleştirel düşüncenin sebepleri arasında yer alır.
O kişinin iyi ve kötü yanlarını, tutarsız davranışlarını sırf onu sevdiği veya gönül bağıyla bağlı olduğu için hiçbir eleştiriye ve yargılamaya tabi tutmadan kabul etmesi, felsefenin eleştirel olma ilkesine aykırıdır.
Sırf eleştirmek için eleştiri de olmaz tabi ki...Eleştirmek için öncelikle akıl yürütme- inceleme- değerlendirme gibi aktivitelerin bir araya gelmesi ile oluşan bir düşünce sistemidir.
Eğer ortada bir tutarsızlık varsa, tutarsızlığı ortaya çıkaran nedenleri bularak parçalara ayırıp olayın iyi ve kötü yanlarını değerlendirerek eleştirel bir süzgeçten geçirmesi, felsefi düşüncenin bir özelliğidir. Çoğu zaman felsefede yerinde ve olması gereken soruyu sormak, cevap vermekten daha önde gelir.
ADALET İÇİN HUKUK FELSEFESİ NEDEN GEREKLİDİR?
Felsefesi olmayan ilim köksüz ağaca benzer. Her ilmin bir felsefi dayanağı olmalıdır. Filozof ve felsefeci değilim. Hasbel kadar, normal standartlarda bilmekle yükümlü olduğumuz konuları dile getirmekten öte bir amacımız yok.
Hukuksuz ve adaletsiz bir toplum düşünülemez. Toplumlara yön veren kurallar hukukun kurallarıdır. Kişiler arası, kurumlar arası, kişilerle kamu düzeni arasındaki ilişkileri bu kurallar düzenler. Hukukun temel ilkelerini içine sindiremeyen toplumlar geri kalmış toplumlardır.
Hukuk felsefesi hukukun kavramlarıyla ilgilenir. İnsan ilişkilerinin dayandığı temelleri karşılıklı haklar ve yükümlülükler açısından ele alır. Hukuk felsefesi HAK KAVRAMIYLA ortaya çıkmıştır. Hukuki geçerlilik üzerinde durarak, hukukla ilgili farklı anlayışları ortaya koyar.
Hukuk felsefesi bu manada hukuki pozitivizm ve tabi hukuk kavramları arasındaki ilişki üzerinde durarak, adalet kavramıyla ilgili her türlü adalet teorileri ile ilgili temel problemler üzerinde tartışma yapar.
Hukuk kuralları toplum içindeki davranışları düzenleyen ve uyulması devlet gücü ile (müeyyide ile) sağlanmış bulunan toplumsal düzen kurallarıdır. Hukuk kuralları diğer toplumsal kurallarından nitelik olarak ta ayrıdır. Zira hukuk kurallarına aykırılık halinde devletin yaptırım, müeyyide gücü devreye girer.
Hukuk felsefesi, felsefenin hukuka ilişkin bir alanıdır. Dolayısıyla bu felsefi düşüncenin temel alanları olarak; hukukun kaynağı nedir? Hukukun amacı nedir? Adaletin pozitif hukuk alanında ki meşruiyeti gibi problemleri sorgular. Hukuk felsefesi daha çok adaletin gerçekleşmesi konularında odaklanır.
Hak, hakkaniyet, adalet, ahlak gibi kavramlar hukuk felsefesinin dışında tutulamaz. Fakat kimi filozoflara göre felsefe içinde değerlendirilecek asıl hukuk felsefesi akımı olan DOĞAL HUKUK YAKLAŞIMI olması üzerinde duranlar vardır.
Cümleyi biraz daha açarsak, hukukun Tanrısal yahut akıl kökenli olduğunu ve insan düşüncelerinden daha bağımsız değerlere dayandığını savunan görüşlerde mevcuttur. Yani insan oğlu hukuku icad eden değil keşfeden konumumdadır. Bu yüzden, Doğal hukuk en temel problem olarak Adalet kavramını, adalet değerini ele alan düşüncedir.
Temel insan haklarının düşüncesinin kaynağında bu düşünce yer alması hukuk felsefesinin en temel sorunudur. Sonuç olarak, adalet için , adalete ulaşma ve uygulama yollarında çözüm mekanizmasının olmazsa olmaz şartı hukuk felsefesine ve bu felsefenin mimarları olan hukuk filozoflarına her şeyden çok ihtiyaç vardır.
***
Biz felsefi düşünce sisteminin tüm özelliklerini burada yazacak değiliz. Felsefesi olmayan düşünce sistemlerinin geleceğe yön vermeyeceği, topluma olumlu manada katkısı olmayacağından bahsetmek istiyoruz.
Ülkemizde asırlardır filozof yetişmemesinin sebebi olarak, eğitim sistemimizde, Üniversitelerde bu bilim dalının sürekli ihmal edilmesi, öneminin kavranmak istenmemesindendir. Bunun sebeplerini Prof. Dr Hüseyin Atay hocamız şu şekilde izah etmektedir.
‘’... Oniki asırdır felsefenin dine karşı olduğu ve dinin felsefeye düşman olması gerektiği, herkesin zihnine yerleştirilmiş bulunmaktadır. Bunun kaynağı ise taklitçiliktir. Çünkü felsefe düşünmeyi öğretir ve taklitçiliği yıkar. Taklitçilik herhangi bir kişinin sözünün yanlışlığını veya doğruluğunu muhakeme etmeden kabul etmektir.
Din anlayışında da taklitçilik zihinlere çöreklenmiş ve zihinleri zehirlemiştir. Bu tutum ve zihniyet din taklitçilerini felsefeye ve din felsefesi sayılan kelama (TEOLOJİ) de düşman etmiştir. Felsefe olmadan hiçbir yeni fikir üretilememiştir....
Taklitçiliğin aynı zamanda siyaset ve din adamlarının işine gelmesinde dolayı, felsefe düşmanlığını zihniyet ve tutum olarak bu kesimlerin de benimsemesine yol açtığı görülmektedir... ( Hüseyin Atay, Kur’ana Göre Araştırmalar 1-III, Atay Yayınevi, Ankara 1997 basım)
FELSEFE , DİNİ DÜŞÜNCELERE AYKIRI SAYILMAMALI
Ülkemizde dahil olmak üzere hemen hemen tüm İslam ülkelerindeki siyaset ve din adamlarının genel portrelerine baktığımızda bir çoğu kendilerine karşı ters bir fikir söylenmesini kabul etmezler.
Dinciler de, dünyacılar da (sekülerlik) düşünceye düşman olunca kendilerine bağlı gurupların her söyleneni alkışlayan, tasdik eden, yalanı yanlışı ayırt edilmesini sorgulamayan kitlelerden hoşlanırlar. Bilhassa geri kalmış İslam ülkelerinde kalkınmanın ve demokrasinin gelişmemesinin sebebi budur.
Halbuki filozofları olmayan milletler medeniyet de kuramayacakları tarih aynasında sabit olmuştur. Felsefesi olmayan demokrasiler sözde adı yazılmış demokrasilerdir. Bu gibi toplumlarda demokrasi adı altında ki söylemler hemen kavga haline dönüşür. Kavgalarda daha üstün ve baskın gelenler, devlet otoritesini eline geçirenler kıza zaman içinde diktatör olurlar...
Halkın kendi kendini yönetim şekli olan demokrasiyi , tarikat, cemaat, şeyh, şıh, gavs gibi yapılanmalardan kurtarmak için bilhassa yöneticilerin felsefi düşünce olgunluğundan geçmeleri, halkın da bu olgunluğa erişmeleri sağlandığında demokrasiler ayakları üzerinde durabilir.
Var olmaya hizmet eden felsefe, bir düşünme sanatı olarak, İslam’ın değerlerine ters olmayacaktır. Manevi ve kutsal sayılan değerleri yok sayan felsefi düşüncelerin olması da muhtemeldir ve olacaktır.
Bu tür olumsuzluklara karşı fertlerin deneyimli, hazırlıklı ve algılayıcı düşünce kabiliyetinin felsefi şekilde yerleştirilmesi ile bertaraf edilecektir. İçi boş ve dolu olmayan, kuru inat şeklinde ki karşı çıkış ve itirazların bu bilgi çağında hiçbir faydası olmayacağı açıktır.
Yani İslam düşünmeyi en büyük bir ibadet sayar. Kur’anın bir çok ayeti direk olarak insanın aklına ve düşünmesine hitap eder. ‘’...Ey akıl sahipleri düşünmez misiniz...’’ ayetlerinin muhatapları akıl sahipleri olan düşünen insanlardır.
Aklı baliğ olmayanın da dini de yoktur. Başkalarının her söylediğini papağan gibi kabul etmek ve tekrarlamak bir ilim sayılmayacağı gibi, bir felsefi düşünce de olmaz. Felsefe sorgulamak ve düşünmekle başlar...
Bir milletin kalkınabilmesi için, şartsız ve ön yargısız ilim yapabilmek için, peşin fikirli ve inançlı olmadan, ideolojiye bulaşmadan fikir üretmek için en başta eğitim kurumlarından her türlü ideolojik siyasetin uzaklaştırılması ve Üniversitelerin bağımsız ilim yuvaları halin dönüştürülmesi bir ön şarttır. Batı yüzyıllardır felsefi düşünce anlayışını uyguladıkları için filozoflar yetiştirmişlerdir.
Felsefi düşünce alternatif fikir üretme mekanizması olarak amacı ilim üretmektir. BU yüzden diğer bilgi türlerini tartışır, inceler, hesaba çeker, o bilgilerin güvenli ve tutarlı olması için felsefi yöntem mekanizmasından geçirir.
Felsefe ile teolojinin çatışmasında tabi ki teoloji de ( Din felsefesi, İlahiyat bilim) felsefeyi sorgulayacaktır. Nasıl ki felsefe kendi dışındaki oluşumları ve bilim dallarını sorgularsa din felsefesi sayılan teoloji de felsefeyi sorgulayacaktır.
Teoloji bir din felsefesi olarak, Tanrı kavramı üzerine durmaktadır. Doğa üstü güçleri ve Tanrının varlığına ilişkin sorulara cevap arar. Bu bilim dalı ile uğraşanlara teolog denir. Teoloji denilen bilim dalının en önemli amacı olarak belirli bir dini temellendirmek ve o dine inanların inançlarını güçlendirmeye çalışmaktır...
Batı felsefesi geleneği, bir zamanlar Doğu’dan gelen düşüncelerden de etkilenerek dünyanın geniş bir kısmına yayıldı. İslam ülkelerinin geri kalmış tüm toplumlarında, önemli sayılan şahıslar, liderler, tarikat veya cemaat şeyhleri, kendilerine şıh lakabı takan , güya kerameti kendinden meçhul gibi, dokunulmaz, tartışılmaz vasıflarına eriştirilmiş bir sürü insanların tartışılmaz varlıklar olduklarına inandırılmışlardır.
Tek başına sözleri geçen bu tür kişilerin birisi bir şeyi doğru dedi diye inanmaya değil, akıl yürütmeye ve sorular sormaya dayanmayan çarpık bir inanç sistemi geliştirilerek, kendi dayattıkları bu sistemin içinde Tanrıya’da onun elçisine de, Kur’anın hükümlerine de iftiralar atıldığını görülmemesi için din adı altında uyuşturulmuş kitlelerden demokrasi ve aydınlanma hareketinin beklenemeyeceği açıktır.
Oysaki bu insan fıtratına ve yüce Allah’ın tecelli sıfatına ve Kur’anın hükümlerine de aykırıdır. Doğruluğu sorgulanmamış bir değerler bütünü ancak koyunlara uygundur. İnsanlara değil !..
Varlık, bilgi, değerler, gerçeklik, doğruluk, düşünce, zihin ve dil gibi soyut ve genel temel problemlere sistematik çalışma yapmayan, felsefe ile uğraşmayan ve filozofları olmayan toplumların ileri medeniyet düzeyine ulaşmaları mümkün değildir...
İngiliz tarihçi A. Toynbee 1960 yıllarında yazdığı bir eserinde şöyle diyor:
‘’...Güney Müslümanlığı yani EŞARİLİK ( Fas’tan Arabistan’a) biz batılılar için tehlike olmaktan çıkmıştır. Bir ŞEYH satın alır, hepsini yönetirsiniz.
Bizim için Kuzey Müslümanlığı yani MATURİDİLİK ( İstanbul’dan Buhara’ya kadar Türk bölgesi) tehlikelidir. Zira BUNLAR BİLİMLE BARIŞIKTIR. O nedenle her zaman ATATÜRK gibi bir asi çıkarılabilir. Önlemi ise şimdiden alınmalıdır...’’
Kısaca bizim yukarıda yazmaya çalıştığımız tüm hususları yazar iki cümle içinde hem tespit etmiş hem teşhis etmiştir... 02. Aralık 2022/ Ümraniye
AV. Faruk Ülker...