İzmit Belediyesi’nden Türk kültürüne manidar bir hizmet! İzmit Belediyesi’nden Türk kültürüne manidar bir hizmet!
New York Üniversitesi’nde davranış bilim kürsü profesörü olarak görev yapan Prof. Dr. Selçuk R. Şirin,  bir araştırmanın sonuçlarını şöyle anlatıyor: ‘’Yalan beyanata başta bir kere inandığını iddia eden kişiler doğru bilgiyi duyunca o yalana daha sıkı sarılır olmuş!’’ Bu nedenle bu duruma literatürde ‘’Geri Tepme Etkisi’’ deniyormuş.

Bu deney bana Budha’nın rahiplerine anlattığı bir hikâyeyi hatırlattI. Budha rahiplerine şu hikâyeyi anlatır:

''Genç yaşında dul kalan bir baba, yaşamını biricik oğluna adamıştı. Yavrusunu evde bırakıp köy dışına işe gittiği bir gün, haydutlar köyü bastılar, tüm evleri yaktılar ve küçük oğlunu kaçırdılar.

Dönüşünde bir harabe yığınıyla karşılaşan baba, umutsuzca çocuğunu aradı. Dumanları tüten köyde bir çocuğun yanmış cesedini bulunca, oğlunun kalıntıları sandı. Usulünce bir cenaze töreni hazırladı, cesedi tamamen yaktı, külleri topladı ve bir torbaya doldurdu. Omuzuna astı ve hiç çıkarmadı. Bitmeyecek bir yasa girmişti. Artık gittiği her yere külleri koyduğu torbayı da götürüyordu.

Oysa oğlu yaşıyordu ve bir gün haydutların elinden kaçmayı başardı. Günlerce yürüyerek köyün yolunu buldu. Bir gece geç vakit, babasının yıkılanın yerine yaptığı yeni evin kapısını çaldı. 

Baba sordu: 'Kim o?' 'Benim, oğlun. Kapıyı aç baba!'

Oğlu sandığı çocuğun küllerini yanından hiç ayırmayan mutsuz baba, sefil biri kendisiyle alay ediyor sandı. 'Defol!' diye bağırdı. 

Çocuğu defalarca kapıya vurdu ve babasını açmaya, kendisiyle konuşmaya çağırdı. Ama hep aynı yanıtı alıyordu: 'Defol!'

Umudunu yitiren oğul, sonunda bir daha dönmemek üzere gitti.''

Budha hikâyeyi bitirince başını önüne eğer. Bir an susar. Sonra başını kaldırıp rahiplerine bakar ve ağır ağır şöyle der:

“Eğer bir fikre, mutlak gerçekmiş gibi sarılırsanız; gerçeğin ta kendisi gelip kapınıza vurduğunda, o kapıyı açmak ve gerçekle yüzleşmek yeteneğiniz kalmaz.”

Tevfik Fikret ünlü eseri Rübab-ı Şikeste’nin ana hatlarını çizen dörtlüğü şu mısra ile bitirirdi: “Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür bir şairim...”

Atatürk 1925’te yaptığı bir konuşmada ise öğretmenlere şu direktifi veriyordu: "Hiçbir zaman hatırınızdan çıkmasın ki Cumhuriyet sizden ‘fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür’ nesiller ister." 

Fikir hürriyetinin ne demek olduğunu anlıyorsunuz değil mi?

Eğer fikriniz hür değilse öz evladınız bile gelse tanıyamazsınız!

Osman AYDOĞAN

Editör: TE Bilisim