Hz. Peygamberden bahsetmek mutluluktur, huzurdur, şereftir. Çünkü O, Müslüman için ve bütün insanlık için eskimez bir modeldir. O’na salatü selam olsun. O’nu tanıyanlar ve anlayanlar severler. Sevenler de inanırlar. İnananlar da O’nun getirdikleriyle, bıraktığı emanetlerle hayatın şerefine ererler ve kurtulurlar.

Tebliğ; haberi duyurmadır, elçiliktir, vahyi duyurmanın mesulü, aracısı, yaşayanı olmaktır. Tebliğe uyan da tebellüğ etmeye mezundur. Tebliğle görevli peygamber, görevi için özel hazırlanmıştır.

Peygamberin elindeki lamba ise Kuran’dır. İnananını doğru adrese ve doğru yola götürür bir kitap…

Peygamber gaybı bilmez, Allah’ın bildirdiklerini bilir. Geçmişi ve geleceği bilen yalnızca Allah’tır.

Peygamberin adını sadece salavat getirerek anmak, tespih taneleriyle tekrar etmek değil; tebliğ ettiği ve sıhhatli sünnetleriyle, belirterek ortaya koyduğu emir ve nehiyleri yaşamak bizim için kurtuluş kapısıdır.

O bir Tanrı Vekili değildir! Bu nedenledir ki istenenler Peygamberden değil Allah’tan istenir. İnananın tek sığınağı, dayanağı, yardımı hakkedecek çabadan sonra yardım isteyeceği tek merci Allah’tır. Fatiha suresinde belirtildiği gibi… Peygamber sadece namaz, abdest, cami peygamberi değil; ailede, savaşta, barışta, ticarette, idarede, hayatın her halinde … de, O’nun rehberliği vazgeçilmezimizse, sevgimiz, huzurumuz olur.

İnanmak esastır mü’min için. İnancı da salih amel korur. İbadet imandan bir cüz değildir fakat hayatın cüzlerini şükürle imana sevk eden, münasebetle taze tutan bir gıdadır ibadet... İnanmak, bütünlüğe ermeyi gerektirir. Bireysel ameller, şahsi faydaya yönelikken, salih ameller ise umumi faydalar sağlar. Salih amel gücümüzle, imkânlarımızla, sağlığımızla bağlantılıdır. Sahih iman; aklı selime ve kalbi selime vesiledir.

İnancı sahih olmayanın, ameli salih olmaz.

Taif’ te taşlanmış bir peygamber “bilmiyorlar” diyerek çare arayışının sabrını gösteriyor. Kin yok, öç alma yok, hakkı tebliğ çabasıdır vazgeçilmezi… En olmaz kapılara, düşmanlık yapan Ebu-Leheb ile Ebu-Cehil’e tebliğ için onlarca defa kapılarına gittiği, okuduklarımız arasındadır.

Kaynağı Hz. Peygamber’e ve getirdiği kitaba dayanmayan din, batıldır. Peygambersiz din olmaz.

“İdraklerin ve düşüncelerin karartıldığı bir devri yaşıyoruz.” “Hz. Peygamberi keşfedeceğiz, keşfetmeliyiz”.  “Vatandaşın yanlış umutlara kapılmasını önleyeceğiz” diyordu merhum Aykut Edibali. Peygamber izini takip eden bu muhteşem tespitler, yolumuzu aydınlatır inşallah. Şaşırmamızı önler. Müslüman bu şuurla ibadet eder ama sadece ibadetle yetinmez. Sahih imanın ibadetini makbul kılan, ibadetin özü olan işleri, muameleleri de düzene koymamız gerekiyor.

O zaman Kuran’dan tedaviler, çözümler bulacağız ya da çözümü bulanı bulup önümüze geçireceğiz. Çağların bilgisini, çağımızın ve kendimizin merhemi kılacak, akla bahşedilenlerle, ilimle, onu uygulayacak liyakat-ehliyet erlerine ihtiyacımız var.

İşte bunun için dünya gayret yeridir. Saniyemizi boşa geçirmemeliyiz. Davayı öğrenen her millet evladını işbaşında görmenin günüdür. Takım kurup millette umut ve hizmet için koşmanın vaktidir. “Sizin en hayırlınız insanlara faydalı olanınızdır” buyurulmaz mı? Çözümü anlamanın ve ondan geri kalmanın, ona koşmanın utanılacak yanı olur mu? Güzelliği istemek, insanların yardımını istemek için koşmak, her vaktin işidir. Hayattan emeklilik yok, çünkü; sorumluluk var!

Meşru Mücadelede aydınlatma faaliyetleri, ulusal-uluslararası şartlara bağlı olarak, bazen asgariye, bazen azamiye çıkar. İnsan ve topluluğu devletin küçük bir nüvesidir. Bu numuneler zehirlenmemeli, milli kimlikten sapmaması için tedbirlerimiz, hayatın her alanını kuşatmalıdır. Vatan ve millet sevgisinin bedeli hizmettir. Ancak kendi egosuyla ve dış yanlışla mücadele etmeyenler, baskın hükme, çevreye teslim olur.

Teşkilat, Salih Amel Hazırlığı Yapanların Birlikteliğidir.

Ele aldığımız olay ve meseleler, faaliyetler, bizi; “amel-i salih” e taşıyıcı olmalı. Teşkilat, salih amel hazırlığı yapanların birlikteliğidir. Eğer teşkilatlı bir varlıksanız ve çözümümüz varsa bu olur. İman bizi kurtarır ama, gereği olan tedbiri alırsak, çabasını sarfedersek bizi kurtarır! Uçağı, tankı, topu yapmamışın duası, duanın Rabbine ulaşmaz. Emriyle dirilmediğimiz, haşa Allah’ı hizmetimize çağırma cehalet ve densizlik olup, kulluğu perdeleyen bir anlamsızlıktır. Müslümanca bir tavır ve hayat seyri değildir pasif (mistik) tercihler! İlimde, sanatta, teknikte, sağlıkta, eğitimde en iyi olma sorumluluğu, insanca, Müslümanca bir sorumluluktur. Bu meyanda dini siyasete ve ticarete alet etmemek gerekir. Din, inanan aklı; akıl da sorumlusu olduğu hayattı tezyin eder. Aklı erenlerin ilmini rehber edinmek bu nedenle kaçınılmazımız olmalı. Ehliyet, liyakat, adaletten kaçınırsak; bölücülük, ayrışma ve zulüm olur. Bu akıl ve nizam dışı yollarla, kendilerini Allah’ın dinine sahip görenler, dini mülk edinenler (haşa), kendilerini Nemrutlaştıranlardır. Eğri itikat ve düşüncenin yolu doğru olmaz. Doğru olmayan kabuller; huzur ve mutluluğa vesile olmaz. İlimsiz, ehliyetsiz, adaletsiz yol; buhran ve zulüm doğurur. Allah’ı değil de kendimizi dinin sahibi görme cehaleti, zulümdür. Dini tekelleştirme; bugünkü sosyal, siyasal ve dini hayatımızdaki felaketimizin kuşatmış sebepleridir. Bundan da (zulümden de) buhran doğar, küfür doğar, iman değil! Ehliyet ve liyakatlide oluşan çözüm bilgisi, hakkı savunma iradesi, doğruya sadakat ve yeni ehliyetlerle bütünleşme yetisi vardır.

Çözümü olmayanlar veya çözümü unutanlar, çözülür.

Teşkilatçılıkta eğitim; fikir, karar, amaç birliği için zaruridir. Eğitime ara verilince, disiplin ve kardeşlik bağı yıpranır, kadrolar çözülür, güruha dönüşür. Kendilerini sabırla yetiştirip hazırlayanlar, bilgi ve çözümlerini, dünya ve ülke gerçeğine uygun olarak güncelleyenler, dik ve diri kalabilirler. Baskı, kaos, felaket, çözümsüzlük ve sükût dönemlerinde, toplumda kaygı artar. Toplum ve topluluklarda da şaşırmaların en çok olabildiği vakitler olur. Çözülmeler dünyevî beklentilerden dolayı hızlanır. Safları, mevzileri terk, dünyayı terk olmadığı için, bacanın tüttüğü ve vaktin geldiği günde sefere tekrar iştirak, tükenmemiş iradeleri saflarına tekrar toplayabilir. Ulaşılamayan, ulaşılmayan daha nice vatan evlâdı kahramanlar eşliğinde tabi… Anlayarak gelecek olanlar, asıl davayı ve hareketini daha zinde bir güçle destekleyip zenginleştireceklerdir.

Islah; vicdanı karartan, aklı körleştiren, gerçek özgürlükten uzaklaştıran ve kini pazarlayan çarkları devre dışı bırakacak müdahalelerdir. Aklın önündeki şirk ve zulüm barikatlarını kaldırma çabasıyla başlar. Fikir özgürlüğü, öğrenim ve ifade özgürlüğü, rekabet özgürlüğü topluma güven sağlar. Aklın-akıllının görevi irşattır, imardır. İman sanılan şey de (cehalet dehlizlerinde) insana, ıslah ve imar yolunu kapatıyorsa, canı kana bulayıp pazarlıyorsa, sevgiyle gönülleri ve yolları birleştirmiyorsa, farklı bir inkârdır yaşatılan!

Meşruiyet Her Türlü Mücadelenin Temel İlkesidir.

Kılığından dolayı dini ve imanı kendinde tapulayanlar, mevcut halleriyle iman yaşantısına eremezler. İmanı idrakle, şuurla, şuurluların mirasını insanca bir varoluşa taşıyıp (hâl için çareye dönüştürerek), insana ‘hazreti insan’ olma yolunu açıp kemaline vesile olmalıyız. Akıllılar, zenginlik sağlayan farkı, asimile etmezler. Çeşitleri, çeşni hürriyetine kavuştururlar. Yani mücadele (var olma direnci), zordur ama asla zorbalığa bulanmaz. Meşruiyet her türlü mücadelenin temel ilkesidir. İnsan ile hayatını, adil bir hukukla, adalet ve merhametle; nefsi, nesli, aklı, dini ve doğayı koruyan bir rahmet eli olarak kurumsallaştırmak gerekiyor. İnsanı, devleti ve insanlık için; devleti de milleti için ıslaha davet için mücadele eder. Eksikleri olan devletine, yanlışları olan halkına çözüm üreterek, fikirlerle, tekliflerle çağrıda bulunur. Programını, ülkesinin faydasına açar. Devletine servetleri, yetişmiş insan gibi hazineyi kazandırır. Devleti bir akıl, cesaret, feraset ve liyakat abidesi olması için hayata dahil olur. Devlet erkini kullanıp zulüm yapılmasına, toplumun cahil bırakılıp sürüleştirilmesine, fakir bırakılıp köleleştirilmesine karşı alternatif çözümler sunar. Toplumun siyasal, sosyal ve iktisadi zemindeki milli kurumlarıyla yapılan yanlışa karşı durur.

Siyasetin bugünkü zemini çamurluysa ve gıdalandığı kaynaklar hazine talanından dolayı da haramsa; sabırla ilkeli bir kararlılık göstermek, yanıltılarak çözümsüzlüğe destek veren halkın uyanmasını sağlamak, tek meşru çözümdür. Şiddete, iftiraya, yalana yönelmek; kine, kana, ayrışmaya hizmettir. Devlet ve millet düşmanlarının safına çekilmek, fırsatçı ‘paralel yapılara’ hizmet etmeye yönelmek demektir. Taşkınlık, faaliyeti amacın dışına taşırma heyecanı, ihanetlere aracı yapar. Unutmayalım ki cahilin iyi niyeti, hainlere yemdir, gıdadır.

Mustafa DEMİR

Editör: Kerim Öztürk