Rusya/ Ukrayna savaşı ile ilgili ülkemizin uyguladığı gerçekçi politikaların hatırlattığı tarihi uygulamaları görelim;
Türkiye yaklaşık üç yüz yıldır batı ve doğu Emperyal devletlerinin ortasında, onların rekabetini kullanarak ayakta durmaktadır.
Bir seferinde İngiltere Fransa desteğinde Kırım harbini yapan Türkiye, bir başka sefer İngiliz desteği ile Rusya'yı Yeşilköy'den döndürüyor.
Aradan on yıl geçmeden bu sefer Rusya desteği ile Anadolu'da kurtuluş savaşı yapıyoruz, Fransa İtalya İngiliz Yunan hepsini birden kovuyoruz
Boğazlar ve Kars Ardahan için Rusya'dan aldığımız tehdidi NATO’ya üye olarak Batı desteği ile savuşturuyoruz. Soğuk savaş yıllarında batıdayız.
NATO garantisinde iken müttefiklerimizin kurduğu demir, çelik, alüminyum, petrokimya üretim engelini Rusya'nın desteği ile aşıyoruz.
Batının desteği ile kurulan yeşil kuşakta Rusya'yı hapsedip parçalanmasına ciddi katkı yaparak kurtulan beş Türk devletinin doğuşunu yaşayıp, seyrediyoruz.
Kısaca bir batıyla anlaşıp Rus tehdidini savıyoruz, bir Rusya’yla anlaşıp batının tehdidini atlatmaya çalışıyoruz. İki kutup arasında sarkaç gibi sallanarak kazandığımız zamanı doğru kullandığımız oranda bağımsız merkez devlet olma yolunda ilerliyoruz.
Bu durum Anadolu’nun jeopolitik özelliklerinden ve öneminden kaynaklanmaktadır. Yeni neslin hemen hemen hiç tanımadığı âbide insan rahmetli Dündar Taşer'in dediği gibi çadırımızı sırtlanların yoluna kurduk.
Sırtlanların yoluna çadır kuranlara rahat ve derin uyku haramdır. Onlar ancak bir gözleri açık tilki uykusu ile idare etmek zorundadırlar.
Doğu Batı dengesini yöneterek ayakta durmaya çalışırken zamanı iyi değerlendirmek zorundayız.
Merkez devlet olmanın şartlarını hazırlamalıyız.
Merkez devlet olma mecburiyeti" bilincinin yaygınlaştırılmasından ödemeler dengesinin kurulmasına, nükleer enerji ve caydırıcı nükleer silâh imalâtından yerli haberleşme uydularını yapıp fırlatma yeteneğine kavuşmaya, teknolojiye dayalı yüksek katma değerli ihraç ürünleri imalâtını arttırmaktan milli uçuş yazılımına sahip olmaya varıncaya kadar bir dizi stratejinin yaygın milli bir bilinçle hayata geçirilmesi vazgeçilmez, ertelenemez milli hırs olarak hepimizin beyninde gerektiği kadar yerleşmelidir.
Ancak o zaman üzerinde çadır kurduğumuz sırtlanların yolunda bir gözümüzü yumarak uyuma hakkına kavuşabiliriz.
Son yıllarda sıkça gündemimize gelen Şanghay ittifakı tartışmalarına bu değerlendirme penceresinden bakıldığı takdirde daha objektif bir değerlendirme mümkün olacaktır.
NATO veya Şanghay ne dünya cennetidir nede cehennem, coğrafyamızın bize dayattığı denge politikasının iki ucudur. Biz zaman ve zemine göre bu iki uç arasında belli ki bir müddet daha gidip geleceğiz. Asıl olan bu gidiş gelişler esnasında gerçek kurtuluşu sağlayacak ana projelerden sapmamaktır.
A. Kemal GÜL