AKP'nin tarihin tozlu sayfalarına gömülüp, ülkeyi felaketin tam ortasına getirenlerin bağımsız yargı önünde hesap vermelerinden sonra, geriye ne kalacağını anlatmaya devam edecektik. Ancak, AKP'nin iktidarda olduğu bir Türkiye'de değil bir gün sonrası, bir saat sonra ne olacağını, başımıza hangi felaketlerin geleceğini kestirmek mümkün değildir. Nitekim, çok büyük, çok acı, çok sarsıcı bir kahpelikle karşı karşıya kaldık. Dağlıca'daki kalleşlik her şeyin önüne geçti. Bu kalleşlik sonrasında ortaya çıkan ihmaller ve yapılan itiraflar ayrı bir vahamettir ve kelimenin tam anlamıyla, sözün bittiği yerdir. 
 
KEŞKE YANILSAYDIK
Aslında sadece "AKP'den geriye Dağlıca kalleşliği kalacak" diye yazıp, noktayı koymak, fazlasıyla yeterlidir. Zira, Dağlıca'daki kahpelik, AKP-PKK kirli ortaklığının kaçınılmaz sonucu olduğunu bizzat kendileri itiraf etmişlerdir. İşin buralara geleceğini, ülkenin bölünmeye sürüklendiğini, çok ağır bedeller ödemek zorunda kalacağımızı, hatta bir kurtuluş savaşı daha yapmak mecburiyeti hasıl olabileceğini, yıllar öncesinden Türk milletine ısrarla ve inatla anlatmaya çalıştık. Keşke yanılsaydık. Büyük öngörü sahibi olduğumuz iddiasında değiliz. Sadece AKP zihniyetini tanıyoruz. AKP'nin nereden gelip nereye gittiğini biliyoruz. AKP tam da bugünkü ağır tabloyu inşa etsin diye projelendirilmiş, iktidara getirilmiş ve orada tutulmuştur. 
 
DAHA NE OLMASI GEREKİYOR?
       Bizim bir türlü kabul edemediğimiz ve izahını yapamadığımız şey, Türk milletinin bunu nasıl göremediği, bu kadar yalanı, bu kadar talanı ve bu kadar ihaneti nasıl hazmettiğidir. Daha ne olması gerekiyor, be kardeşim? Bu soruyu Dağlıca kahpeliğine ve sonrasındaki kan donduran açıklamalara bakarak sormuyorum. AKP'nin 13 yıllık sicilini kast ediyorum. Millet malı Yahudi iş adamına peşkeş çekildi, hazmettiniz. Gemi filoları kuruldu, görmezden geldiniz. BOP yolunda İslam dünyasının kan gölüne dönmesinde başrolü oynadılar, 1,5 milyon Müslümanı katledenlerin sağ-salim ülkelerine dönmeleri için dua ettiler, anlamazdan geldiniz. Her doğan çocuğun kundağına 7 bin dolar borç senedi soktular, kabul ettiniz. Papaz cübbesi giydiler, arkanızı döndünüz. Kahraman askerleri toplayıp hapishanelere doldurdular, duymadınız. Evlerden çoluk çocuğunuzun rıskı olan milyar dolarlar fışkırdı, "çalıyorlar, ama çalışıyorlar" dediniz. Milletin anasına küfrettiler, kulaklarınızı tıkadınız. Bebek katiliyle şeref masaları kurup ülkenin varlığı ve birliğini pazarlık ettiler, alkışladınız. Dünyanın en yalnız, en itibarsız ülkesi olduk, kabul ettiniz.
 
ÜLKE ELDEN GİDİYOR 
Hala farkında değil misiniz, ülke elden gidiyor. AKP'nin dağlardan indirdiği, şehirlere silah ve bomba yığmalarına göz yumulduğu kan ortağı PKK'nın kahpeliklerini, Türk milleti canıyla ödüyor. Ülke yangın yerine dönmüşken, kaç şehidimizin olduğunu bile bu millete izah edemeyecek durumlara düşülmüşken, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Dağlıca'daki kahpe saldırının suçunu,  kendisine 400 milletvekili ve başkanlık vermeyen Türk milletine yüklemesi, niçin bu halde olduğumuzun izahını yapmayı kolaylaştırmaktadır. AKP oy veren bir vatandaş çıksın, akıl, mantık, vicdan, iman ölçüleri içinde bu sözleri değerlendirsin de, görelim. Bu söz aynı zamanda Türkiye'nin niçin kan ve gözyaşı üzerinden bir seçime sürüklendiğinin de kesin ve net ispatıdır. 330 milletvekiliyle ülkeyi bölünmenin eşiğine getirip, "Çözüm Süreci'ni bunlar adeta Güneydoğu'da, kısmen Doğu'da kendileri için silah stoklama süreci olarak değerlendirdiler. Çok ciddi bir silah stoklaması yaptılar" sözleriyle, Dağlıca'daki kalleşliğin zeminini bilerek ve isteyerek hazırladıklarını itiraf edenlere, 400 milletvekili verilmesi durumunda ne olacağını kestirmek ise zor değildir. Bu milletvekili sayısı ile bölme daha rahat ve daha kesin bir şekilde tamamlanacak ve üzerine bir sultanlık düzeni kurulacaktır. Bunun dışında bir izah yapabilen varsa beri gelsin. 
 
BAŞBAKANIN VAHİM DURUMU
Başbakanın durumu daha vahimdir. Dağlıca kahpeliği saat 15:00'de gerçekleşti. Başbakan Davutoğlu bu saldırıdan 4 saat başlayan milli maçı, hem de bir şehit çocuğunu yanına alarak seyretmeye gitti. Ülkenin başbakanının ya böyle bir kalleş saldırıdan haberi yok veya saldırıyı bilmesine rağmen maçı izlemeye devam etti. Bir başka vahamet, bu kahpeliğin, bir ay önce ilan edilen güvenlik bölgesinde gerçekleşmiş olmasıdır. Güvenlikli bölge, sivil vatandaşın giriş çıkışına kapalı olan, sadece askerin girdiği ve kontrolü sağladığı alan demektir. Böyle bir bölgeye, 400 kilo mayının 100'er metre aralıkla döşenmiş olması, ortada büyük ihmal ve yetersizlikler olduğunu gösteriyor. İstihbaratı ülkenin güvenliğini takip etmekten çıkarır, kendi menfaatlerinizin ve ilişkilerinizin güvenliği ile görevlendirirseniz, ortaya çıkan tablo da bu olur. 
 
NERESİNDEN TUTSAK ELİMİZDE KALIYOR
Yazılacak, konuşulacak o kadar çok şey var ki. Ne yazsak, eksik kalıyor. Bölgede görev yapan mülki amir ve Güvenlik birimleri amirlerinin yetkileri dahi sınırlandırılmış ve kelimenin tam anlamıyla elleri-kolları bağlanmıştır. Bunu biz söylemiyoruz, görev yapanlar anlatıyor. Diğer yandan terörle mücadelede uzmanlaşmış personel, çeşitli yaftalarla oradan oraya sürülüp, bir kısmı da emekli edildi. Bölgede görev yapan personel her ne kadar samimiyetle işlerine sarılsalar da tecrübe, birikim ve alanı tanıma gibi eksikleri bulunduğu ortadadır.        Genelkurmay'ın yaptığı açıklamada şehit ve yaralılarla ilgili bilgi verilmemesi, kahpe saldırının boyutlarının çok geniş olabileceği endişelerini doğurmuştur. Sosyal medyada çok vahim iddialar ortaya atılmış ve bir bilgi kirliliğine yol verilmiştir. Neresinden tutsanız, elinizde kalıyor.
 
VARLIK SEBEPLERİNİN GEREĞİ
Çok üzgün, çok kızgın, çok kırgınız. Ülke bilerek ve isteyerek bu durumlara getirildi. Açın son 2 haftanın Ortadoğu Gazetesi manşetlerine bakın. Ne demişiz, ne yazmışız, ne olmuş, çok net göreceksiniz. Ülkenin adım adım nasıl çözüldüğünü anlatmaya çalıştık. Henüz Dağlıca kahpeliğinden haberimiz olmadan, "AKP EKTİ, PKK BİÇİYOR" manşeti atmıştık. Dünkü gazetemiz, bu manşetle çıktı. Gelinen nokta tam olarak budur. AKP zemin hazırladı, ekti, yetiştirdi, PKK'da biçiyor. Her ikisi de varlık sebebinin gereğini yerine getiriyor.