Son nüfus sayımına göre İstanbul' un nüfusu 13 milyon 624 bin 240 kişi oldu. Buna ikametgahı  İstanbul ' da olmayıp da kış mevsiminde gelenleri de eklerseniz ülke nüfusunun yaklaşık beşte birinin istanbulda yaşadığı anlaşılıyor. Ve hala da İstanbul' a ve batıya göç devam ediyor, dolaysıyla bölgenin nüfusu olağandışı artmaya devam ediyor. Bunun en önemli nedeni insanların doğup büyüdüğü topraklarda karınlarını doyuramamasıdır. Herkese memeleketinde iş ve aş imkanı sağlandığında kayda değer bir göç olacağını zannetmiyorum.
 
Nüfusun batı bölgelerinde yoğunlaşması; ekonomik, sosyal, ekolojik ve sağlık sorunlarınıda beraberinde getiriyor. Dilovası civarında kanser vakalarının artması, İstanbul' da aşırı trafik yoğunluğu, aşırı çevre ve gürültü kirliliği şehirlerimizi yaşanır olmaktan çıkarmatadır.                                                                                                  
 
Tarımsal açıdan en verimli topraklar Marmara bölgesinde bulunuyor.Bu bölgede yılda üç mahsül almak mümkünken biz ne yapıyoruz? ya üzerine beton yığıyoruz yada atıklarla zehirleyip kullanılamaz hale getiriyoruz. Diğer taraftan Konya' yı ve Urfa' yı sulamak için trilyonları harcıyoruz. Havayı zehirledik, suları zehirledik... İstanbul' un denizlerinde balık çeşitdi hızla azalıyor. Kıyılarda denize girmek artık mümkün değil.                                                                                                                            
 
Birde konunun deprem boyutu var. 1999 depreminde kırk bin insanımızı kaybettik ama hiç ders almadık. Uzmanlar önümüzdeki onbeş yirmi yıl içinde İstanbul' da büyük bir deprem olacağını ve en az beş yüz bin kişinin öleceğini söylüyorlar. Fakat bunu dikkate alan yok. Ne kadar çok insanı apartmanlarda toplarsanız muhtemel bir depremde can kaybı o nisbette fazla olacaktır. Görebildiğim kadarıyla adeta daha fazla insan ölsün diye bir gayretkeşlik var.
 
Sayın başbakan belediye başkanı iken İstanbul' a göçü önlemekten bahsediyordu, şimdiyse yeni şehirler kurmaktan bahsediyor. Üçüncü köprü yapıyor, tüp geçit yapıyor. Ama yapılanlar geçici çözümdür. İkinci köprü nasıl kısa zamanda yetersiz kaldıysa yapılanlarda kalıcı çözüm olmayacaktır.                                                                                                                       
 
Artık altyapı ve sanayi yatırımları,  Ankara' nın doğusuna yapılmalıdır. Doğuya yatırım yapmak gerçekten zor. Arazi şartları zor, iklim şartaları zor, terör var v.s. Ama bize düşen kolay olanı değil, zor olsada doğru olanı yapmaktır.                                                              
 
Batı bölgelerinde özellikle Marmara bölgesinin elde kalan kısmında tarım ve hayvancılık yatırımları teşvik edilmelidir. Konya ilimiz kadar toprağı olan Hollanda süt ve süt ürünleri üretiminde dünya lideridir. Biz maalesef hayvanların on iki ay otlayabilecekleri topraklara beton döküyoruz, ot saman taşıyarak da doğuda hayvancılık yapmaya çalışıyoruz. Ne kadar akıllıca (!) bir iş değilmi?.                                                                                                                                    
 
Bu topraklar atalarımızdan bize kalmış çarçur edilmesi gereken bir miras değil, torunlarımızın emanetidir. Emanete ihanet etmek ise münafıklık alametidir. Teslim aldığımız gibi teslim etmeliyiz. Ülkeye sahip çıkmak sadece sınırları yabancılardan korumak değildir. Her karış toprağımızı düşmana karşı koruduğumuz gibi; erozyondan, kirlilikten, betonlaştırmaktan da korumalıyız. Yoksa hesabını torunlarımıza veremeyiz.