Hükümetin kurulmasının üzerinden henüz bir hafta kadar zaman geçti. Bu kadar kısa süre dahi, bizi nelerin beklediğini ve hangi belaların başımıza yağacağını görmemize ve anlamamıza fazlasıyla yetti. İçeriden ve dışarıdan amansız bir kuşatmaya alındık ve hızla bir kaosa sürükleniyoruz. Ne yazık ki, bizi ümitlendiren hiçbir şey olmadığı gibi, endişelerimiz çok daha artmıştır. MHP grup toplantısında Genel Başkan Sayın Devlet Bahçeli'de bu hazin duruma dikkat çekti ve Türkiye'nin yakın tarihin en kaotik döneminden geçtiğini söyledi. Hükümete bir uyarı, kamuoyuna bilgilendirme olması ümidiyle konuşmanın bazı bölümlerini tekrar hatırlatmak istiyorum:
                                   
 SERT DÜŞÜŞ DURMAYACAK
        Türkiye belirsizliğin karanlık kıyılarındadır. Türkiye kontrolsüzce tırmanan gerilim, insafsızca kurgulanan iç ve dış kutuplaşmanın tesirindedir. Ülkemizin acil çözüm bekleyen onca meselesi, ağırlaşmış onca siyasi ve ekonomik konu başlıkları vardır. Bu yüzden ne Erdoğan'ın ne de Davutoğlu'nun sığınacağı, saklanacağı ve ileri süreceği herhangi bir mazeret kalmamıştır. 64. Cumhuriyet Hükümeti geride kalan AKP'li iktidar yıllarının bir devamı, gaflet ve kötürüm politikalarının bir parçası olduğu müddetçe Türkiye'nin inişi, sert düşüşü durmayacaktır.Gelişmeler Başbakan Davutoğlu'nun ıslah olduğunu, yaşananlardan pişmanlık duyduğunu göstermekten son derece uzaktır. 64. Hükümetle birlikte yüzdeciler, havuzcular, devlet ihalesinden geçinen işadamı görünümlü yandaş çevreler tekrar umutlanmış, tekrar koltuk sahibi olmuşlardır. Nasılsa devir evlatlar, damatlar, dünürler, hısımlar, yandaşlar devridir. Nasılsa içecek çay parası olmayan mağdur vatandaşlarımız, çalışacak işi olmayan mazlum insanlarımız, yiyecek ekmeği, giyecek elbisesi bulunmayan mahzun kardeşlerimiz saraya can ve kan takviyesi yapmaktadır. Nasılsa yalan devleşmiş, aldatma derinleşmiştir.
                                   
İCAZETLE DEMOKRASİ
            Demokratikleşme diyen iktidarın yönettiği ülkeye bakınız ki, Adana'da kime gittiği belli olmayan MİT tırlarını manşete taşıdıkları gerekçesiyle gazeteciler demir parmaklıkları boylamışlardır. Bazı asker şahsiyetler casusluk iddiasıyla tutuklanmıştır. Bu tırların içinde "Silah olsa ne olur olmasa ne olur" sözleriyle herkese meydan okuyan, "Yanına bırakmam" tehditleriyle gazetecileri hedef gösteren bir zihniyetin hâkim olduğu ülkede demokratikleşme iddiaları, Cibali Karakolu'ndaki Başkomiser Cafer'in gayri meşru ilişkilerinde kendisini Necip Zoka olarak tanıtma kurnazlığına tıpa tıp benzemektedir. Bu kadar ucuz, bu kadar da basittir. Davutoğlu'nun demokrasi anlayışı, demokratikleşme rezervi Erdoğan'ın icazet ve iznine matuftur. Her şey Erdoğan'ın iki dudağından çıkacak söze bağlıdır. Türkiye'nin geleceği, rejim ve sistemin akıbeti Erdoğan'ın keyfiliğine emanettir. Davutoğlu sandıktan çıkmıştır çıkmasına ama, saray kasırgasından, saray yörüngesine uydu gibi sabitlenmekten çıkamamış, çıkmaya da çalışmamıştır.
                                               
NEDİR SİZİ ENGELLEYEN?
        İnsan onurunu konuşacaksak, insan onuruna sahip çıkacaksak Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi öğrencisi Fırat Yılmaz Çakıroğlu evladımızı 20 Şubat'ta katleden hainlere açık tavır gösterilmesini beklemek en doğal hakkımızdır. Merhum şehidimize üniversitede yuvalanmış PKK'lı caniler acımadan saldırmıştır. Gencecik bir yavrumuz, henüz hayatının baharında bir kardeşimiz vücuduna aldığı bıçak darbeleriyle, emniyet ve fakülte dekanının ihmalleri sonucunda can vermiştir.Saldırıya onlarca PKK'lının katılmasına rağmen, geçen Perşembe günü başlayan mahkemede bir tek caninin tutuklu olması insanlık onurunun, adalet duygusunun neresiyle bağdaşmaktadır? Sayın Erdoğan, Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni'nin yanına bırakmıyorsun da, Fıratımızın katillerinin yanına bırakmayı, onların ellerini kollarını sallayarak gezmelerini nasıl onaylayabiliyorsun? Sayın Davutoğlu, 7 Ekim 2014'de öldürülen Yasin Börü'ye sahip çıkıyorsun da Fırat Yılmaz Çakıroğlu'nu niçin aklının ucuna bile getiremiyorsun? Nedir sizi engelleyen, nedir sizleri kin ve gareze havale eden?
                                    
HANİ HUZUR GELECEKTİ?
          Devletin düştüğü içler acısı hal hepimizi kahretmektedir. Diyarbakır'da Cumhuriyet Savcıları görevlerini yapamayacak duruma geldilerse herkesin şapkasını önüne koyup düşünmesi gerekmektedir. Bir yanda barış hikayeleri yazıp, diğer yanda savaş tamtamları çalanları; bir yanda çözümü diline dolayıp diğer yanda katilinin sırtını sıvazlayanları ne Allah affedecek, ne de Türk milleti hoş görecektir. Dahası Tahir Elçi ismini duyunca timsah gözyaşları dökenler, şehit polisleri ağızlarına alacak şerefli duruşu gösteremeyecek kadar çürümüşlerdir. Unutmayınız,  Fırat'a kıyanlar, Türk devletine silah çeken canilerdir. Terör hiçbir hedef gözetmeden, hiçbir acıma ve insani kaygı gütmeden öldürmekte, yok etmekte, Türkiye'nin kuyusunu kazmaktadır. Hani 1 Kasım'da ülkeye huzur gelecek, kaos bitecek, istikrarsızlık bıçak gibi kesilecekti? Hani Türkiye kazanmış, Türk milleti galip gelmişti?
                                        
SIFIR SORUN SIRF SORUN OLDU
         Kavgalı olmadığımız, ters düşmediğimiz hiçbir komşu kalmamıştır. Stratejik derinlik stratejik sığlığa, sıfır sorun sırf soruna, çok boyutlu politika söylemi boyutu kalmamış irtifa ve değer kaybına dönüşmüştür. AKP hayalperest, dengesiz, başı sonu belli olmayan, gayri milli nitelikli bir siyaset paradigmasının kölesi olmuştur. AKP'nin Rusya, İran, Irak, Mısır gibi bir zamanlar stratejik ortağı olan ülkeler husumet kampında toplanmışlardır. Gürcistan'da, Ukrayna'da ve son olarak da Suriye'de stratejik yayılma ve işgal hesabı yapan Putin yönetimi Türk milletini ne zannetmektedir? Rusya'dan Korkunç İvan çıkmıştır, ama bizden korkak bir irade çıkmasına en başta büyük Türk milleti müsaade etmeyecektir. Bayır-Bucak Türkmenlerini hedef alan etnik tasfiye girişimine milletimizin hiçbir ferdi tepkisiz ve suskun kalamayacaktır. Ve Türkmen Dağı Türk'ün öz yurdudur ve Türk kalacaktır.
                                
TÜRK MİLLETİ OLANLARA MÜSTAHAK DEĞİLDİR 
          Davutoğlu'nun AB'nin kaçak göçmen mevcudu veya girişinden arınmak amacıyla verdiği rüşvete tamah etmesi milli onurla 180 derece terstir. Davutoğlu alacağı üç kuruşa Türkiye'nin topraklarını peşkeş çekmiş ve kültürel bütünlüğünü dinamitlemeyi kafasına koymuştur. Türk milleti bu olanlara müstahak değildir. Rusya ile yaşanan sorunlarda NATO'nun tutarsız açıklamaları, ABD'nin mesafeli yaklaşımı ülkemizin içine düşürüldüğü tuzakları göstermesi bakımından da dikkate değer görülmelidir.