Orta Asya bozkırının konargöçerleri, yerleşik düzenli halklardan farklı bir dünya görüşüne sahipti. Söz gelimi onlar ölülerini son uykularına yatıracakları, yerleşme yerlerinin dışındaki sıkışık ve hüzün verici mezarlık anlayışına sahip değildi. Öteki dünyanın varlığına inanıyor ve mezarlarında ölüye bir bakıma yaşam sunuyorlardı. Ölenin atı, silahları, günlük hayatta kullandığı kimi eşyaları ve takıları da mezara konulurdu. Hatta bazı kurganlarda ölünün yanında kadın ve hizmetkâr cesetleri de bulundu. Bunlar ölenle birlikte gömülmüş olabileceği gibi, aynı zamanda ölmüş ya da kendilerini öldürmüş de olabilir.

            Bozkırda özellikle soylular için en yaygın mezar türü kurgandı. Bu tür mezarlarda, ölen kişinin önemine uygun olarak, genellikle ahşaptan gömü odasının üzerine taş ve topraktan bir yığma tepe yükseltiliyordu. Bunun üzerinde de ölen kişiyi temsil eden, kabaca insan biçimli heykeller dikiliyordu. Bu heykellere daha çok “taş baba” denmektedir.

            Taş Baba geleneğinin kaynağı ve onun yayılma yönleri Urmu Teorisi ışığında açıklanabilir. Doğu Avrupa ve Güney Sibirya bozkır ve yaylalarına götürülen Taş Baba geleneği Ön Asya’daki Proto-Türk bölgelerinden MÖ. 4 bin yılın ortalarında başlayan göçlerle ilgilidir. Taş Baba’lara ancak Türk boylarının yerleştiği bölgelerde ve Türklerin o bölgelerde yaşadığı çağlarda rast gelinir.

Balballar ; Taş Babalar;



        Azerbaycan edebiyatında Nizami Gencevi “İskendername” eserinde : “Türk boylarının diktiği bu dikili taşlara secde edenler ona saygı duyar, yanından geçen her bir atlı Kıpçak buraya ok batırır, çobanlar ise sürüden ona bir kurbanlık koyun ayırırdı ” der. Bu bölgelerde MÖ.6.yüzyıldan beri Saka-Kamer (Gamer—Gimmer-Kimmer) ,sonra Hun, daha sonra Bulgar, ondan sonra Hazar ve daha sonra Moğol akınlarına kadar Kıpçak (Kuman) boyları yaşamışlar, bu yüzden Rusya ve Ukrayna’nın güney bozkırlarına yayılmış yüzlerce Taş Baba başka halka değil, yukarıda adlarını verdiğimiz Türk Boylarına aittir.
        Sicilyalı Diodor : “ Saka Boylarından biri, kendilerinin kadın hükümdarı Zarına (Sarıana) için geniş temel üzerine kurulan Kurgana onun büyük heykelini koymuşlardır ” der.
       “Kumanlar (Kıpçaklar) ölülerin mezarına et ve kımız koyar, mezarın üstüne ev sayılan bir tepe kurarak , üzerine yüzü doğuya bakan ve elindeki kaseyi, kadehi göbeği üzerinde tutmuş bir insan heykeli dikerler.” Vilhelm de Rubruk -1253 (papanın elçisi)

       Orta Asya’da özellikle Altay ve Tuva‘da İÖ 3. bin yılın sonları ile 2. bin yılın ilk yarısından beri yapılan bu taştan heykel biçimli mezar taşı (taş baba) anlayışı, Göktürk döneminin balballarından farklı. Balballar Göktürk soylularının hayattayken öldürdükleri düşmanlarını simgeliyordu. Örneğin, Orhun Vadisi‘ndeki Kül Tegin Anıtı‘nda yapılan kazılarda mezar ve çevresinde yüzlerce balbal bulundu. İnanışa göre, Göktürk savaşçısının öldürdüğü düşmanları, öbür dünyada onun hizmetinde olacaktır.


Balbalların Yayılma Alanları ;

           Bu insan heykelleri, 2.5 metreden 30 santimetreye değişen boylarda. Çoğu bıyıklı. Cepheden betimlenen figürlerin belden aşağı kısımları gösterilmiyor. Önceleri iki elleriyle karınları üstünde kap tutan silahsız figürlerin yerini, giderek belindeki kemere biri uzun, biri de kısa iki kılıç asılı silahlı figürler alıyor. Savaşçı sol eliyle silahlardan birini, sağ eliyle de küçük bir kap tutuyor. Kimi taşlarda yalnızca cepheden bir portreye yer veriliyor. Çoğunun kulakları küpeli. Giderek ayrıntılar önem kazanıyor örneğin kemer tokaları, yüzükler, kemer askıları ve giysi yakaları özenle gösterilmeye başlanıyor.
          Çok geniş bir coğrafyaya yayılmış olmakla birlikte tüm bu taş babaların işlenişinde daima ikonografik bir kurallar dizisine bağlı kalınmış. Bu kurallar dizisi bizi İran Azerbaycanı ve nihayet “Hakkâri’nin çıplak kralları”na kadar getirir. 1998 yılında Hakkâri’de bulunan 13 adet taş stelde de benzer özelliklerle karşılaşıldı. Bu, Avrasya bozkırına özgü ortak bir öteki dünya anlayışının ifadesi olmalıydı. Böylelikle Orta Asya ile Azerbaycan ve Doğu Anadolu arasında çok eski çağlara dayanan bir ilişkinin ilk kanıtları da ortaya çıkmıştı.

Hakkari'de Bulunan Balballar;
 


          Bilimde mutlak doğru diye bir şey yoktur. Tarih biliminde de yeni bilgi ve bulgular eski bilgi ve bulguları değiştirir. Bu bize , batının dayattığı tarih anlayışını ve bilgisini kabul etmeyip değiştirebileceğiz anlamı da taşımaktadır. Örneğin yeni bulunan Hakkari Taşları , Eski Türk Tarihi hakkında bilinenleri değiştirecek türdendir. Türk Tarih Kurumu adına Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Arkeoloji bölümü başkanı olan Prof. Dr. Veli Sevin ve eşi Doç.Dr. Necla Sevin başkanlığında bir ekip tarafından 1998'de Hakkari'de yapılan kazılarda ele geçirilen 13 adet dikili taş , başlangıçta Batı Bilim çevresinde heyecan yaratmış , dünyaca ünlü ''National Geograpic'' dergisi bu konuda 2 sayfalık bir yazıya yer vermiştir. Amerikan Arkeoloji Enstitüsü'nün yayın organı ''Archeology'' dergisi de Ağustos ayı sayısında Veli Sevin'in kazı çalışmalarına tam 8 sayfa ayırmıştır. İşte bu yayın organları dünyaya ''Hakkari Taşlarını'' duyurmuştur. National Geograpic Dergisi'nin haberinde Hakkari Taşları'nın Anadolu , Orta Asya ve Avrasya uygarlıklarıyla ilgili ip uçları vereceğini belirtmesi bizim için son derece önemli ve anlamlıdır.

         Hakkari taşlarını bulan Veli Sevin o günlerde Hürriyet gazetesine verdiği demeçte şunları söylemiştir  ''Üç yıl önce kepçeyle kazı yapan bir kişi , tarihi kalıntıları görünce valiliğe haber verdi. Ardından Kültür Bakanlığı kazı başlattı. Bölgede dikili taşlarla birlikte içinde 50'ye yakın iskelet ve bazı eşyalar gün ışığına çıkarılmıştır. Bunlar çok önemli arkeolojik eserlerdir. Dikili taşların dönemin kralları tarafından oluşturulan sitelerde kullanılmak üzere yapıldığını belirledik. Yaptığımız çalışmaların meyvelerinin uluslar arası dergide yer alması ve Türkiye'den övgüyle söz edilmesi bizi gururlandırdı. Önümüzdeki yaz (2001) dikilitaşların kökenini araştırmak üzere Doç.Dr.Necla Sevin'le birlikte Orta Asya'ya giderek araştırmalar yapacağız.''
        Afyon Kocatepe Üniversitesi'nden Prof.Dr. Ekrem Memiş'in yıllarını vererek araştırdığı , Anadolu'da  milattan önce 2 binli yıllarda bir Türk Krallığının bulunduğu ve bu krallığın soylarının Hurrilere dayandığı gerçeği , arkeolojik kazılar yapan Prof.Dr.Veli Sevin tarafından da savunulmuştur. Sevin , Yakın doğu , Ön Asya , İran , Azerbaycan, Hatay ve Hakkari bölgelelerinde Türklerin binlerce yıldır yaşadığına ilişkin bulguları bize sık sık aktarmaktadır.

Türkler Anadolu'ya 1071'de geldi Yalanı ;

         Hakkari Taşları , bizlere Türk Tarih Tezi üzerinde yeniden düşünülmesi gerektiğini göstermektedir. Artık bilim insanlarımızın '' Antik çağlarda Anadolu'da Türk yoktu , Türkler 1071'de Anadolu'ya girdi'' biçimindeki kabul edilen bu düşüncenin esiri olmaktan kurtulup 1998 yılında Hakkari'de bulunan taşlara değer ve önem vermeleri gerekmektedir. Hakkari Taşları, Türklerin ilk yaşadıkları yerlerden birinin Doğu Anadolu Bölgesi ile Hazar Denizi arasındaki bölge ile Kafkaslar olabileceğini düşündürmektedir. MS. 6.yy Çin Kaynakları , Türklerin atalarının Hsi Hai (Batı Denizi)'nin batı kıyılarında yaşadıklarını ve sonraları buradan doğuya göç ederek Turfan Havzası ve Ergenekon'a yerleştiklerini yazmaktadır. Kimi tarihçiler , Çince Batı denizi denilen yerin Hazar Denizi olduğunu ileri sürerken , kimi tarihçiler ise Batı Denizinin Aral ya da Isık gölleri civarı olduğunu düşünmektedir.
        Hakkari Taşları diye adlandırılan bulgular , ilk dikildikleri şekli koruyan , insan biçiminde 13 adet dikili taştır. En ilginci ise söz konusu taşlar eski Anadolu ve Ön Asya kültürüne yabancı özellikler taşımaktadır. Buna karşılık MÖ 3.binyıldan MS . 12yy'a kadar Türk Kültürünün etkili olduğu Avrasya steplerinde yüzlerce örnekle temsil edilirler. Ön yüzlerinde kabartma ve çizgi tekniğiyle yapılmış resimler vardır. Taşlar cepheden görünen çıplak ve güçlü bir erkek figürü biçiminde yontulmuştur. Balta,hançer,mızrak ve topuz gibi madeni silahlarla donatılmış figürler kahraman savaşçıları andırmaktadır. Bu madeni silahların yanında dağ keçisi ve geyik gibi yabani hayvan figürlerine de yer verilmiştir. Çadır resimleri , yaşamlarını bozkır çadırlarında geçirdiklerini göstermektedir. Bu çadırlar Yakın Doğu'da MÖ 1.Bin yıl Asur'undan tanınan ortası direkli çadırlardan farklıdır ve daha çok Asya bozkırlarının kubbeli yurt tipi çadırını anımsatır. Figürlerin üzerindeki işaretlerden hareketle bu taş anıtların ait olduğu toplumun at kullanmayı bildikleri de anlaşılmaktadır.

Hakkari Taş Stellerinin(Dikili Taş) Özellikleri; 


            Bir stelin alt kısmında çıplak bir avcının topuzuyla bir leoparı avlayışı anlatılmaktadır. Sağ elinde topuz bulunan avcı sol eliyle avının kuyruğundan tutmaktadır. Burada belki de hayvanın arka arkaya iki pozisyonunun betimlenmiş olmasıyla basit bir öyküsellik (narratizm) söz konusu edilmeye çalışılmıştır. Aynı stel üzerinde savaşçı bir kez de at üzerinde görülür. Yukarı doğru kaldırdığı sağ elinde yine topuz bulunan figür sol eliyle de dizginleri tutmaktadır. Burada atın tüm dizgin ve gem düzeniyle birlikte işlenmiş olması dikkat çekicidir.       
             Tüm stellerde ana konu cepheden genç ve güçlü bir insan bedeninin üst kısmıdır, bacaklar gösterilmemiştir. Çoğu tombul, kimileri de ince-uzun yüzlü olan figürlerin çok belirgin bir burunları ile burun üzerinde birleşen kaşları ve dar bir alınları vardır. Kabartma tekniğinde yapılmış örneklerde  yuvarlak göz çukurluklarına beyaz renkli bir taşla kakma yapılmıştır. Küçük ağzı daima kapalı, dudaklar ise ifadesiz ve serttir. Başlarında çoğu kez ilginç ve süslü bere ya da takke türü başlıklara yer verilmiştir. Bazen pazıları da belirtilmiş olan kollar dirsekten bükülmüş; eller ve parmaklar özenli bir biçimde betimlenmiştir. Buna karşılık gövdenin öteki ögeleri üzerinde hiç durulmamıştır.


             Çıplak erkek figürlerinin bellerinde çoğu kez tarama çizgiler, üçgenler ya da zigzaglarla bezeli enli kemerlere yer verilmiştir. Kemerlerin üzerine ise daima bir hançer asılıdır. Bunların en karakteristik özelliği, kabzanın namluya iki ucu açık hilal biçiminde bir balçakla birleşmiş oluşudur. Döküm tekniğinde tunçtan yapılmış oldukları belirgindir.
          Ayaklarında Hitit türünde, uçları yukarı kıvrık konçlu çarıklar vardır. Bazıları ilk kez burada rastlandığı üzere, stelde betimlenen savaşçı-avcının enli kemeri altına sokulu şekilde gösterilmiştir. Gerek duruşları ve gerekse başlıklarıyla betimlenen gençlerin soylular sınıfından oldukları açıktır. Bir stelin alt kısmında, yukarı doğru kalkmış elleriyle yatar durumda bir figür resmedilmiştir ki, Yakın Doğu ikonografi kurallarına göre bunun yenik durumdaki bir düşmanı ifade ettiği belirgindir.  

Silahsız İki Kadın Balbalı ;

       13 stelden ikisi farklı özelliklere sahiptir. Tümüyle linear teknikte kazılmış olan bu taşlar üzerinde cinsiyetleri belirtilmeyen, ellerinde herhangi bir şey tutmaya silahsız figürler bulunur. Bunlardan biri 3.10 m. yüksekliğindedir ve ötekilerden farklı olarak bir sap-kaide bölümü vardır. Boynunda gerdanlık taşıyan figürün başı açıktır ve olasıklıkla uzun saçları birkaç sıra halinde ifade edilmiştir. İnce kollar ve parmakları açık eller bel üzerinde durur. Etek ucu yan yana sıralı üçgenlerden bir bordürle sınırlandırılmıştır. Hemen üzerinde işlevi anlaşılmayan bir motif görülür. Kısmen kırık olan öteki stelde ise figürün sağ eli çeneye dokundurulmuştur. Bu iki stelin kadınları ifade ettiği düşünülebilir. Dikili taşlardan ikisi silahsız kadınlara aittir.  Yerel bir hanedana ait bu taşlar İÖ. 1450-1000 yılları arasında ölmüş atalarını anmak amacıyla bir tür mezar taşı olarak yapılmıştır. Eski Çağ tarihçisi Veli Sevin , Hakkari Taşları'nın Ön Türklere ait olduğunu düşünmektedir. Sevin ; ''Orta Asya ile şaşırtıcı paralellik'' başlığıyla Hakkari taşlarıyla Orta Asya'da ele geçirilen Türklere ait dikili taşlarla arasındaki benzerlik ve farklılıkları karşılaştırmıştır. 

Prof. Dr. Veli Sevin'in Düşünceleri;
 


       Veli Sevin ''Hakkari taşları , gerek ikonografik , gerekse felsefi açıdan kuzeyin Avrasya bozkır inanışlarına yakın özellikler taşır (...) Hakkari taşlarının en ilginç yönü , kahraman figürlerinin göğüsleri üzerinde sıkı sıkıya (olasılıkla deriden) bir kırba (tulum) taşımasıdır. Merkezi konumlu bu içki kabı tüm sahnenin ortak noktasıdır. Bu kabın simgesel olarak büyük önem taşıdığı , savaşçının tüm kahramanlıklarıyla silah ve eşyalarından ön plana alınarak belirginleştirilmiştir. En erken örnekleri Hakkari ve İran Azerbaycan'ında ortaya çıkan bu ilginç poz taşları , Batı Avrupa ve Güney Rusya - Ukrayna'daki en  eski benzerlikleri ile ayırır.(...) Buna karşılık Orta Asya'da Kırgızistan , Kazakistan ,Batı Çin ve Moğolistan'da yüzlerce benzer örnekleri söz konusudur. Hakkari ve Orta Asya'dakiler arasındaki benzerlik şaşırtıcıdır.'' demiştir. Sevin, Hakkari Taşları'nın Orta Asya'daki örneklerinden daha eski olduğunu , dolayısıyla bilinenin aksine Anadolu'dan Orta Asya'ya tersine bir göçün söz konusu olabileceğini ifade etmiştir.
          Veli Sevin yaptığı araştırmalar sonucunda Hakkari Taşları'nı MÖ 2030-1690 yılları arasına tarihlendirmiştir. Bu tarihlendirme MÖ 2. Binyılın ortalarına denk gelmektedir. Aynı dönemde Anadolu'da Hitit İmparatorluğu hüküm sürmektedir. Üstelik Hitit İmparatorluğu , Hakkari Taşlarının bulunduğu Doğu Anadolu Bölgesine kadar yayılmıştır. Bu durum Hakkari Taşlarını yaratan uygarlıkla Hititler arasında bir ilişki olabileceğini göstermiştir. Veli Sevin bu duruma dikkat çekerek Hakkari Taşları , Hititler ve Orta Asya arasında bir ilişki olabileceğini söylemiştir.


Meshkin Shar Ovası Dikili Taşları ;

        ''İÖ. 2. Bin yılın ortalarında Anadolu'da Hitit İmparatorlarının hüküm sürdüğü yüzyıllarda Hakkari yaylalarına yurt tutmuş bir hanedana ait bu türde taşlar Yakındoğu'ya büyük çapta yabancıdır. Ancak , Azerbaycan ve İran Azerbaycan'ında , Hazar Denizi'nin batı ve güneybatısındaki Aşhanekeran , Dübendi ve Erdebil yakınındaki Meshkin Shar Ovası'nda çok sayıda dikili taşın varlığı bilinmektedir.
          Meshkin Shahr'da   Bir örnekte figür sakallı olarak gösterilmiş; birinde ise kazıma çizgilerle belirtilen ince kollar ve eller göğüs üzerinde dirsekten bükülmüştür. Belde kalın bir kemer vardır. Buna çoğu kez ucu kıvrık uzunca bir hançer ya da kını içinde duran bir kılıç sokuludur. Gövdenin alt kısmı erkeklik organı ve bacaklar ifade olunmamıştır. Meshkin Shahr stelleri genel olarak MÖ.2.bin yılın ikinci yarısı ya da 1.bin yılın başlarına tarihlenmektedir. Ancak, özellikle bir örnekte çene üzerinde sakalın belirtilmiş oluşu bunların biraz daha geç , İskit dönemine yakın olabileceklerini düşündürür. Bozkır göçebelerinin beğenisine göre yerli ustalarca yapıldığı düşünülen bu taşların MÖ.630/25 ve 590 yılları arasındaki İskit egemenliği döneminden kalma olabilecekleri önerilmektedir.

En erken Stel(Dikili Taş) Örnekleri; 

         Güneydoğu Anadolu'da Garzan Ovası ve Antakya yakınındaki Tell Açana'nın V. Tabakasında benzer bir kaç örnek de bulunmaktadır. Bununla birlikte çıplak savaşçı avcıları betimleyen bu türde stellerin (Dikili Taş) en erken örnekleri İÖ 4. Bin yılın ikinci yarısında Kuzey Karadeniz Bölgesi , özellikle Ukrayna ve Kırım'da görülür. Bunlar zaman içerisinde toplumların etkileşimleri sonucu Batı'da Portekiz ve İspanya'dan , doğuda Moğolistan ve Çin'e yayılan geniş bir coğrafyada binlerce örnekle ortaya çıkar. Orta Asya'da İÖ. 3000'den , İS 12-13.yüzyıllara değin çok uzun bir süre boyunca çeşitli halklarca kullanılmıştır. Kırgızistan , Kazakistan , Altay , Sibirya bölgeleri , Tuva yöresi ve Moğolistan'da geniş alanlara yayılan Orta Asya steplerinin en çarpıcı özelliği Hakkari'dekiler gibi iki ellerinde daima bir kap tutuyor olmalarıdır. Bu özellik derin anlamları olan simgesel bir sözlük görünümdedir. Binlerce yıldır unutulmayan bu gelenek Hakkari stelleri ile Orta Asya stellerini birbirine yaklaştırır.''
         Dikilitaşların en dikkat çekici özelliği olan her iki elle sıkı sıkıya tutulan içki tulumu simgesel açıdan büyük önem taşır. Çünkü , gençlik ve güçlülüğü vurgulanmak istenen savaşçının silah ve süslerinden daha çok önem verilmiştir. Bunları andıran savaşçı figürlerinin en erken örnekleri Kuzey Karadeniz bozkırlarındaki MÖ 7.yy'da İskit Dikilitaşlarında görülebilir. Biraz daha geç olarak Asya bozkırlarında, özellikle Altay Bölgesinde, balbal ya da taş baba denen anıtlar üzerinde karşılaşılan bu adet Orta Kazakistan'dan Moğolistan'a dek yüzyıllar boyunca yoğun kullanımı olmuştur.

İskit Balbalları ile Benzerliği ve Türk Göçleri;

        Erken dönem Rusya/Ukrayna stellerinde elde kadeh hiç görülmemektedir. Elde kadeh tutan savaşçı betimlemelerine MÖ 7 yy'dan itibaren aynı bölgedeki İskit stelleri üzerinde rastlanır. Asya bozkırlarında , Altay bölgesi Göktürk Dönemi balbal'larında ise bu adet 11 ve 12. yy'a kadar Sibirya'dan Kazakistan'a yoğun bir kullanımı olmuştur. Şaman geleneklerinden biri olarak kabul edilen bu adetlerin İskitler arasında yaygın olduğu , elde içki kaplarının tutulduğu kahramanlık törenlerine yalnızca bir adam öldürmüş olanların katılabileceği ileri sürülmüştür.
         Bu karşılaştırmalar Hakkari Stellerinin İskit eserleri ve daha sonraki Türk Balbal'ları ile yakın ilişki içerisinde olabileceğini bize göstermektedir. Hakkari taşları MÖ.2 Binli yılların sonlarına doğru bir kısım kuzeyli bozkır göçebelerinin güneye inmiş olabileceklerini işaret etmektedir. Gerçekten de MÖ 3.Binyılın sonlarında Transkafkasya ve Anadoluyu etkileyen göç dalgalarının kanıtlarına sahibiz. Bu yeni gelen insanların bölgeye yerleştikten sonra yeni bir yaşantı biçimi ortaya çıkarmışlardır. Bu durum onların giderek bu yeni bölgenin kültürlerini benimsemeye başlamış olduklarının göstergesidir.

Ek Bilgi : 
''Elinde Ant Kadehi olan Türk Kağan ya da Alp.. Bıyıklar Türk Bıyığı. Kulaklar Küpeli..Erlik Kemeri Belinde. Tam bir Şehit Savaşçı İkonografisi. Göktürklerde savaşta ölmek, ölümlerin en şereflisi idi. Savaşta ölen Alpler Tanrıya ulaşır cennette Şarap içerdi. Elbette İslam öncesi bir düşünceydi bu. İslamdan sonra bu düşünce yerini "Şehadet Şerbeti İçmek" düşüncesine bıraktı. Şerbet İçmek "Hayat Suyu" ile bağlantılıdır ve "ebedi hayat" ya da "Ölümden sonraki Hayat" inancını ifade eder. Eski Türk Taş heykellerinde daima Kağan ya da Alplerin elinde "Ant Kadehi" görürüz bu yüzden.'' Nuray Bilgili..

Hakkari Yüksekova Gevaruk Yaylası Kaya Resimleri;

         Hakkari Yüksekova Gevaruk Yaylası'ndaki kaya resimleri , Türkiye'deki en yüksek rakımdaki resimlerdir. Ulaşılması zor yükseklerde yaşamak bize Orta Asya'da karşılaşılan kaya resimlerini hatırlatmaktadır. Örneğin Kırgızistan'daki Saymalı Taştaki resimlerle arasında şaşırtıcı benzerlikler vardır. Özellikle ''dağ keçisi'' ve ''ok-yay'' damgası Orta Asya resimleriyle örtüşmektedir. Yine Saymalıtaş bölgesinde bulunan binlerce tarihi kaya resimlerinin benzerleriyle Ankara/Güdül/Salihler Köyü'nde, Ordu/Mesudiye/Esatlı Köyü'nde , Kars/Kağızman/Camuşlu Köyü'nde, Erzurum/Karayazı/Cunni Mağarasında da karşılaşmaktayız.


Orta Asyalı bir kavim Turukkular; 

        Veli Sevin, Hakkari Taşları'nı yaratan uygarlığı Orta Asya'ya bağlarken , MÖ.2.Binli yıllarda Doğu Anadolu'da yaşayan bir Orta Asyalı kavimden , Turukkulardan da söz etmektedir. 1998 yılında Hakkari Taşları'nın bulunmasıyla ''Eski Anadolu'da Türk Olmadığı'' genel kabulüne ciddi bir darbe vurulmuştur. Söz konusu olan bu taş anıtlar , eski Anadolu'da Türklerin yaşadığına dair en güçlü kanıtlardan birisidir. Eski Çağ'da Anadolu'da Türklerin yaşadığını gösteren , Hakkari Taşları ''Hititlerin Türklüğü Tezi''nin üzerinde daha fazla düşünülmesi gerektiğini ve ''Türklerin Anadolu'ya 1071'de girdikleri'' bilgisinin artık sorgulanması gerektiğini bizlere çok açık bir şekilde göstermektedir.

Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu;

            Prof. Dr. Halaçoğlu ise Hakkari Taşları hakkında '' Balballar üzerinde Türk Motifleri bulunan Orta Asya Türk dünyasında sıkça rastlanan Göktürk öncesine ait mezar taşlarıdır. Anadolu'da ise ilk defa bu tür bir figüre rastlanmıştır. Arkadaşlarımız Orta Asya'ya giderek Hakkari'de çıkan balbalların oradakilerle karşılaştırılmasını yaptılar.. Bunlar tamamen Türk figürlü mezar taşlarıdır. Buluntular , Türkler'in İÖ. 1200'lerde Hakkari'de yaşadıklarını kanıtlıyor , bunun ikinci bir izahı yoktur'' demiştir.
         

Hakkari Taş Stelleri Kime Ait?

               Hakkari stelleri dönemi itibariyle üzerinde ne Asur ne de Urartu sanatlarının etkisi görülmemektedir. Ön Asya'da etkileri yaygın olarak bilinen bu iki uygarlıktan hiç bir iz taşıyor olmamaları MÖ. 9.yy'dan önce , benzer durumdaki Hasanlu altın kadehi ile yakın dönemde yapılmış olabileceği ihtimaline işaret etmektedir. Bu değerlendirmelerden Hakkari Stellerinin daha çok MÖ 2. Bin yılın son yüzyılları ve daha çok 1. Bin yılın başlarına ait olabilecekleri anlaşılmaktadır.
              Hakkari taş Stelleri Urartu ve Asur'a ait değilse kime ait? Asur krallarının yıllıklarında belirtildiği üzere MÖ 1.bin yılın başları içerisinde Hakkari yöresinin bulunduğu Büyük Zap'ın yukarı çığırı Hubuşkia adını taşıyor ve bağımsız bir krallıkça yönetiliyordu. Kralları Kaki ve Data gibi Hurrice adlar taşıyordu. MÖ 9 yy sonlarına doğru bağımsızlığını yitiren Hubişkia sonraları Asur ve Urartu arasında çekişmelere sebep olmuştur. Yine tekrar edecek olursak bu taşların pek yakın benzerlerine Avrasya bozkırlarında yaşamış göçebe halklarda rastlanmıştır.                Çoğu kez ellerinde bir kap tutan ve kemerli bellerine hançer asılı bu savaşçılar en yakın analojilere göre gerçekten kuzey bozkırlarından gelmektedir ve benzer bir dünya görüşünü yansıttığı açıktır.En erken Steller  MÖ 3 Binli yıllarda Güney Rusya ve Ukrayna bozkırlarından gelmektedir. Bu durumda Hakkari taşları ile arasında 1500 yıllık bir süre zarfı vardır.



Son olarak;

        Memleketimizde beyin yıkama ve Batının dayattığı tarihe inanmışlık o kadar yüksek ki bu tarihsel verilere bile insanlarımız şüpheyle bakmaktadır. Bu Hakkari'nin göbeğinde ulu orta duran balballar Türk ve Orta Asya kültürüne ait eserlerle birebir benzerlik göstermektedir. Bu gayet açık ve aksi iddia edilemeyecek bulgulardır. Bir konuda savunacak tezi olmayanlar bir noktadan sonra karşı tezi aşağılamaktadırlar. Bunu etik bulmuyoruz , çok yanlış buluyoruz. Son söz olarak arkadaşlar başka milletler kendilerinde olmayan bir tarihi varmış gibi bize sunarken bizler var olan tarihimizi yok etmeyelim.

Hurriler;*  Hurriler veya Hurri Devleti, M.Ö. 3. binyıldan itibaren, Sümer, Akkad, Hitit, Ugarit ve Mısır kaynaklarında hakkında bilgiler bulunan, Mezopotamya ve Yukarı Dicle bölgelerinde hüküm süren, konuştukları dil itibariyle (Hurrice-Sondan eklemeli dil) Asya kökenli olduğunu kabul edilen ve M.Ö. 7. yüzyıla kadar varlığını sürdüren devlet.

                                                           Okuduğunuz İçin Teşekkür Ederim ,                                                               
                                                         Bir sonraki yazımıza kadar hoşçakalın...                                                          




Yazıyı Hazırlarken Yararlandığım Kaynaklar;

 

Veli Sevin BELLETEN, 243, Cilt: LXV - Sayı: 243 - Yıl: 2001 Ağustos
http://sbedergi.gumushane.edu.tr/Makaleler/368137912_7HarunOy%20-%2010.17823gusb.184.pdf

 

https://www.selcuk.edu.tr/dosyalar/files/303/29_%20Avrasya%E2%80%99da%20%C3%96l%C3%BCm%20ve%20T%C3%BCrlerde%20Mezar%20K%C3%BClt%C3%BCr%C3%BC%20-%20Prof_%20Dr_%20Hasan%20BAHAR.pdf

http://ktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01777/2006_26/2006_26_BICICIHK.pdf
1-) Doç. Dr. Alpaslan Ceylan'ın "Doğu Anadolu’da Kaya Resimlerinin Türk Tarihi Açısından Önemi" makalesinden

http://sinanmeydan.com.tr/index.php?option=com_content&view=article&id=286:omurgas-krk-aydnlar-tuerk-tarih-
tezinin-dorulandndan-haberiniz-var-m&catid=62:yazlar&Itemid=228

http://www.yenidenergenekon.com/711-hakkaride-4-bin-yillik-turk-mezari/

http://www.genelturktarihi.net/tas-suretler

http://tarihvearkeoloji.blogspot.com.tr/2015/09/hakkari-tas-steller.html

http://www.envanter.gov.tr/files/belge/A17ASR1_0720.pdf

https://www.selcuk.edu.tr/dosyalar/files/303/29_%20Avrasya%E2%80%99da%20%C3%96l%C3%BCm%20ve%20T%C3%BCrlerde%20Mezar%20K%C3%BClt%C3%BCr%C3%BC%20-%20Prof_%20Dr_%20Hasan%20BAHAR.pdf

https://tr.wikipedia.org/wiki/Balbal

Sinan Meydan

www.ttk.gov.tr

Editör: Kerim Öztürk