Aydınlar Ocağı Genel Başkanı Prof. Dr. Mustafa E. Erkal, basın mensuplarının soru sorma hakları ile ilgili bir değerlendirme yaptı.
Erkal, “Basın mensuplarının soru sorma hakları tabi ki önemlidir ve olmalıdır. Ancak bilhassa yabancı devlet başkanı ve diplomatlara her akıllarına geleni sormak yerine biraz düşünerek hareket etmeleri gerekir.” dedi ve şunları söyledi:
Soruların önceden hazırlanıp sordurulduğu izlenimini daima uyandırabileceği unutulmamalıdır. Yabancı diplomat ve siyasiler sorulara muhataplarının soruları gibi bakabilirler. Bazı sorular ülkemizin itibarını kırıcı ve küçük düşürücü de olabilir. Görüşmelerde Türk tarafını da zor duruma düşürebilir.
Geçen hafta Roma’da G20 toplantıları dolayısıyla ABD Başkanı Biden ve Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan Dış İşleri Bakanları ile bir araya gelip bir görüşme yaptılar. Türkiye ve ABD arasında gündemde olan konuları ele aldılar. Bu maddeler arasında Türkiye Rusya ilişkileri karşısında ABD’nin tavrı, FETÖ’nün Türk düşmanlığını esas alan ABD’deki yayınları, terör örgütü YPG’ye artık destekten vazgeçilip terörün desteklenmemesi, kronikleşmiş S400, parası ödenmiş olan F35 uçakları, F16’ların satın alınabilmesi, Doğu Akdeniz’deki gelişmeler ve hukuk dışı Türkiye’ye baskılar, Libya’daki durum ABD ve başkaları tarafından darbeci liderin desteklenme yanlışı gibi konuların ele alındığı anlaşılmaktadır. Buna Batılı on büyükelçinin hapiste olan malum iş adamının serbest bırakılma çirkin talepleri de ilave edilebilir. On büyükelçinin desteklediği kişi, ceset yüzlü malum işadamı Türkiye karşıtı birçok düzenlemenin arkasındaki maddi ve manevi destek olarak tanınmaktan suçludur. Sayın Cumhurbaşkanı’nın ve Dış İşlerinin gösterdiği tepki doğru bir tavırdır. Sorunun büyümesi taraflarca önlenmiş ve elçilerin geri gönderilmelerinden vaz geçilmiştir. Ancak unutulmamalı ki bu Batılı ülkeler de bizim büyükelçilerimizi geri gönderebilirlerdi. Konulara iç politikayı düşünerek ve onu tatmin edecek tavırlarla duygusal yaklaşmak iç politika ile dış politikayı birbirine karıştırmaktır. Türkiye, anlaşılan daha önce bazı yanlışlar yaparak bu Batılı ülkeleri cesaretlendirmiş ve yapacakları baskıdan sonuç alacakları yanlışına sürüklemiştir.
Eğer siz Almanya adına çalışan Türk asıllı görevliyi hapisten çıkarıp gönderirseniz ve daha sonra ABD’li papazı baskı ile serbest bırakma yanlışlarını yaparsanız, ülkenin bu konudaki haklı tepkilerini yıpratır birtakım beklentilere yol açarsınız.
Basın mensuplarımız korku ve çekinmeyi ve zihinlere yerleşmiş peşinen yanlış olduğumuzu var sayarak soru sormaktan vaz geçmelidirler. Aslında basında çok değerli dış politika görüşüne sahip ilgili isimler de vardır. Bu basın mensuplarının gerekli uyarıları yapmalarına ihtiyaç vardır. Muhabirler yabancı yetkilileri medeni usuller içinde zor duruma düşürmek yerine Türkiye’ye yapılan haksız suçlamaları kabullenmiş gibi davranmamalıdırlar. Türkiye’nin sanki tavize hazır intibaını uyandırmamalıdırlar. Soru sordukları yabancı yetkililer ve ülkelerinin Türkiye ile ilişkileri konusunda yeterli ön bilgiye sahip olmalarına ihtiyaç vardır.
Başkan Biden’e sorulan F16’ları satacak mısınız, paramızla aldığımız F35 uçaklarına müsaade edecek misiniz benzeri sorular hiç de uygun değildir. Bu ve benzerleri yabancıların yanlış kanaat edinmelerine yol açabilir. Yabancı basının yapmadığı ve çok dikkatli olduğu soruları bizim sormamız yanlış sonuçlar doğurmaktadır. Çoğu yanlış soruların yerini itibar kaybettirmeyici sorular almalıdır.
Benzer yanlışlara 10 Mart 2022 tarihinde Antalya’da yapılan Ukrayna ve Rusya Dışişleri Bakanlarının Dışişleri Bakanımızın ev sahipliğini yaptığı son uzlaştırma ve arabuluculuk toplantısında da maalesef rastladık.