Gencinden yaşlısına, kadınından erkeğine, geyiğinden ağacına her birimizin, içine düştüğümüz derin yoksulluk, cehalet, şiddet ve doğa yıkımı döngüsünden ne kadar etkilendiğimizi gördükçe, Antik Çağ filozoflarından Platon’u daha sık hatırlıyorum. 
Onun, çağının büyük siyasi çöküş döneminde yazdığı ‘Devlet’ adlı eserinde yer alan, toplumsal adaleti, siyasi sağlığı önemseyen herkes için giderek daha anlamlı hale gelen kavramlarını, kolay anlaşılır hale getirmek amacıyla ‘aristokrasi’, ‘plütokrasi’ gibi kategorilerine girmeden ve özetleyerek sizlerle paylaşacağım.

Platon, insan ruhunu üç bölüme ayırır. 
Bunlardan ilki, bedenin istek ve ihtiyaçlarına bağlı olan bölümdür; sürekli acıkır, susar, arzular. Hep haz peşindedir ve doymak bilmez. Ölçülülük erdemine ihtiyaç duyar.

İkinci bölüm duygular, heyecanlarla ilgilidir. Kızar, üzülür, sevinir, coşar. Geliştirmesi gereken erdem, cesarettir.

Gümüşhane STK’ları Ayaklandı; “Utanç Köprüsü” Gümüşhane STK’ları Ayaklandı; “Utanç Köprüsü”

Üçüncü bölüm ise akılla ilgilidir. Dürtü ve duyguların rüzgârında oradan oraya savrulmak yerine irademizi kullanmamızı, bilinçli seçimler yapmamızı ve dengeli davranmamızı sağlar. Erdemleri, sağduyu ve bilgeliktir.

Platon'a göre devlet denilen sistem, canlı bir organizma, bir insan gibidir ve o da toplumsal iş bölümüne göre üç bölüme ayrılır. 
Çoğunluk sınıfı yani vatandaşlar, istek ve ihtiyaçları temsil eder. Erdemi ölçülülüktür.
Koruyucular / askerler, duygu ve heyecanlarla ilgilidir. Erdemi cesarettir.
Devleti yönetenler ise, akla ve sağduyuya karşılık gelir. Erdemi bilgeliktir.
Platon'a göre aklıyla, heyecanları ve istekleriyle bu üç kısım, çatışmaya girmeden bir denge kurar, sağlıklı bir şekilde bir arada yaşarsa ideal devlet söz konusu olur.

Açgözlülük, zenginlik ve para hırsının öne geçip de, diğer değerlerin önemsizleştirildiği bir devlet modelinde toplum, toplum olmaktan çıkar, birbiriyle servet ve şöhret kazanmak için kıyasıya yarışan, birbirlerini sürekli kıskanan ve birbirinden nefret eden insanlar yığını haline gelir.
Askerlerin egemen olduğu bir devlette ise saldırganlık, savaşlar ve savaşmak kavramları ön plandadır. İnsani değerler yerini, baskı ve kabalığa bırakır. Gücü elinde tutanların, zafer, şöhret ve onur elde etme hırsı, vatandaşları diğer değerlerden vaz geçmeye zorlar. 
Asker ya da sivil, başında zorba bir hükümdarın bulunduğu bir devlet düzeni ise tiranlıktır; halkı zihnen ve bedenen köleleştireceğinden, en kötü devlet modelidir. 

Platon’ a göre adil bir devlet yaratmanın yolu, devletin filozoflar ya da bir kral-filozof tarafından yönetilmesinden geçer:  
“Filozoflar kral olmadıkça ya da şu anda kral ya da yönetici dediğimiz kişiler gerçek ve tam anlamıyla kendilerini felsefeye adamadıkça, politik iktidar ve felsefe aynı elde birleşmedikçe, devletteki kötü durum engellenemez.”

Filozof, kendini tanıyan, dürtü ve isteklerine hüküm geçirendir. “İlk ve en büyük zafer, kendini fethetmektir; Kendine yenilmek, her şeyden daha utanç verici ve aşağılıktır.” der Platon.

Filozof, bilgelik aşığıdır. Sahte yanılsamaları gerçek diye pazarlayan “bilgi” satıcılarından farklıdır ve bilgi hamallığının değil, bilgeliğin peşindedir; gerçeği öğrenmek ister. 
İyi bir hafızaya, doğruluk, ölçülülük, adalet gibi erdemlere sahiptir. Hırslarına yenik düşmez. Savaştan arınmış, kimsenin ezilmediği adil bir düzen düşler. 
Ve Platon, filozofun en önemli özelliğini şöyle anlatır Sokrates’in ağzından: “O, güç peşinde değildir ve asla kral olmak istemez.”

Doç. Dr. Şafak Nakajima

Editör: Kerim Öztürk