Ekonomi açısından gerçekten “bunlar iyi günler, daha neler olacak neler!” Büyüyen bütçe açıklarının, rekorlar kıran cari açığın, bastırılan dövizin, tüketilen rezervlerin, seçim için para basarak saçılan “müjde”lerin dağlar gibi önümüze yığıldığını göreceğiz.

Erdoğan bunu biliyor onun için ekonomide hiçbir somut sorunlardan ve çözümden bahsetmiyor.

Yeni siyasi aktörlere veya muhataplarına duyurulur! Yeni siyasi aktörlere veya muhataplarına duyurulur!

Enflasyonu nasıl aşağı çekecek, getiremediği yatırımları nasıl getirecek? Bu yok.

Erdoğan dün açıkladı, 2028 sonunda kişi başı gelirimiz 16 bin dolara çıkacakmış… Ne demek bu? 2013’ten 2028’e kadarki on beş senede 12 bin dolardan ancak 16 bin dolara çıkacağız demek!.. Dünyada böyle kötü performanslı ülke kalmadı!

Hani “2023 Hedefleri”nde bu yıl 25 bin dolara çıkmış olacaktık?.. Yarısının bile gerisindeyiz!

On yıldır bilime aykırı politikalarla ve liyakatsiz kadrolarla yönetilen ekonominin de çok vaatleri vardı ama hiçbiri tutmadı. Onun için hamasi vaatlere değil, programlara ve kadrolara bakmak lazım.

LİYAKAT FAKTÖRÜ

Türkiye bugün ancak Özal’ın 24 Ocak, Derviş’in 14 Nisan kararları gibi teknik kalitesi yüksek yapısal reformlarla ve yaratacağı kurumsal güvenin getireceği sermaye ile bu vahim durumdan çıkabilir. Türkiye bunun için lazım olan beyin gücüne de piyasa aktörlerine fazlasıyla sahiptir. İktidar “bizden” tutkusuyla bu beyin gücünü ve piyasa aktörlerini dışladığı için son on yılda, özellikle de CB sisteminde, ekonomiyi bu duruma düşürdü.

İktidar, kendi kadrosundaki gerçek iktisatçıları da dışladı; Ali Babacan, Mehmet Şimşek, Durmuş Yılmaz, İbrahim Çanakçı, Cavit Dağdaş, Erdem Başçı, Hakan Kara, TÜİK’te Birol Aydemir, son olarak Naci Ağbal…

Sonra, bunların yerlerine gelen “laf dinleyen” görevlileri de ekonomiyi ne hale getirdiklerini de biliyorsunuz. “Laf dinleyen” Merkez Bankası dönemindeki “128 Milyar dolar” örneklerden sadece biridir.

BEYİN GÜCÜ

Geçen hafta Ahmet Davutoğlu ile Karar TV’de canlı yayın için Elif Çakırla Ankara’ya gitmiştik. Saygın iktisatçılarımızdan Kerim Rota ve Serkan Özcan bizi iftara aldılar. Dönüşte Kerim Rota’ya sordum; Bilge Yılmaz nasıl bir iktisatçıdır.

Bilge Yılmaz rakamlar veren bir tivit atmıştı o günlerde.

Kerim Rota ve Serkan Özcan Gelecek Partisi’nin üst düzey görevlileri… Bilge Yılmaz ise İYİ Parti Ekonomi Politikaları Başkanı…

Kerim Rota’nın cevabı:

-Bilge Yılmaz çok iyi finansçıdır. Bu konuda dünyada önde gelen isimlerden biridir. Vatansever bir insandır. Amerika’da elinin altındaki o kadar imkanları bıraktı, ‘ülkemi krizden çıkarmada katkım olsun’ diyerek buraya geldi!

Serkan Özcan bu sözleri onayladı.

Partileri farklı, en azından ‘iyidir’ deyip geçebilirlerdi. Hayır, hem ahlaki hem profesyonel dürüstlükle konuştular.

Türkiye’de bugün en yüksek kalitede tahsil ve dünya kurumlarında iş tecrübesine sahip fevkalade zengin beyi gücü vardır. Millet İttifakı partilerindeki iktisatçılar, Türkiye’yi krizden çıkarıp yeniden sağlıklı büyüme yoluna koyacak teknik ve kurumsal reform programlarını yazıp uygulayacak kapasitelere sahiptir. Bunun belgesi “Mutabakat Metni”dir.

Ben, gerçek iktisatçılara güveniyorum.

‘ELEŞTİREL DÜŞÜNCE’

Toplumca artık kendimizi politikaya fazlaca kaptırmaktan sıyrılarak ülke sorunlarına liyakat, bilimsel veriler, kurumsal kapasite gibi açılardan bakmak zorundayız.

Ciddi zihniyet sorunlarımız vardır. Bunlar dini veya ideolojik “inanış eksikliği” değildir. Her gün ateşli kavgalar yapmıyor muyuz?

Sorunumuz analitik düşünce eksikliğidir. PISA’daki sorumuz da budur.

Merhum Şerif Mardin, 1994 yılında bunun sebebi sorulduğunda, “düşüncemizde saklı olan felsefi engellerden” bahsederek şöyle demişti:

“En önemlisi, kendi düşüncesini devam olarak sınamanın eksikliği ve eleştirel düşünce fakirliğimizdir...” (Türkiye, İslam ve Sekülarizm, İletişim Yay. S. 241)

Otuz yılda kaç arpa boyu yol almışız?

‘Eleştirel düşünce’ deyince merhum Aliya İzzetbegoviç’i de hatırladınız değil mi?

Elbette partilerin kayıtsız şartsız taraftarları olacak. Ama nüfusun büyük bir kesimi, adeta hakemlik yapar gibi, rasyonel düşünerek, verileri esas alarak davranabilmelidir. Gelişmiş ülke olmak için de demokrasinin ‘yönetebilir’ olması için de bu şart.

Taha Akyol - Karar

Editör: Kerim Öztürk