600 yıllık hükümranlık süresinde Âl-i Osman 36 hükümdar çıkarmıştır.

İslâm geleneğinde  sultanın, olgun yaşta, aklı başında bir erkek olması gerekir; fakat tahta çıkışı düzenleyen bir yasa ya da töre yoktur.

Eski Türk inançlarına göre; hakanın atanması, Tanrı'nın elinde olduğundan, değişmez bir hanedan yasası koymak, ya da tahttaki sultana eylemle meydan okumak Tanrı'nın istencine karşı çıkmaktır.

1. Süleyman, tahtı ele geçirmek için düzen kuran oğlu Bayezid'e, " Geleceğe ilişkin her şeyi Tanrı'ya bırakmalısın, çünkü hükümdarlıkları ve yönetimlerini düzenleyen, kişiler değil, Tanrı'nın istencidir..." demiştir.

Gerçekte, tahta geçişte temel etmen; 1421'den sonra, yeniçerilerin desteği olmuştur.

Hangi Osmanlı şehzadesi, imparatorluk başkentini, hazine ve arşivlerini ele geçirmekte ve yeniçerilerin, ulemâ, bürokrasi ve saray görevlilerinin desteğini kazanmakta başarı gösterirse, yasal sultan o olurdu.

Taht için yapılan ölümcül kardeş kavgalarının sonucu, Tanrısal bir  buyruk olarak görülürdü.

Yenik düşen şehzadeler, genellikle düşman topraklarına sığınırlardı.
Dolayısıyla da Osmanlı İmparatorluğu sürekli iç savaş tehlikesi karşısındaydı.

Bu yüzden Fatih Sultan Mehmet, " Tanrı'nın saltanatı bağışladığı oğlum, DEVLETİN İYİLİĞİ İÇİN, kardeşlerini yasal olarak öldürebilir. Ulemânın çoğu bunu mübah buluyor" dediği " kanunnâme" siyle, gerçek imparatorluğun ilk günlerinden beri yaygın olan bir âdeti kânunlaştırmıştır.

Ancak, bu bile iç savaşları önleyememiştir.
Bunun temel nedenlerinden biri; padişah oğullarının, on iki olan erginlik yaşına eriştiklerinde, Anadolu'nun eski yönetim merkezlerine lâlaları eşliğinde vâli olarak gönderilme âdetiydi.
Orada, başkenttekine benzer bir saray ve yönetim kurarlardı.
Ve kendi vilâyetlerinde neredeyse bağımsızdılar.

Bu şehzade vâliler; daha babaları yaşarken, başkente yakın bir vâlilik elde etmeye, saray içinde ve kapıkulu askerleri arasında destek bulmaya girişirlerdi.
Şehzadelerin sabırsızlığı kimi zaman iç savaşa yol açardı.

1511'de, Selim, kardeşlerine karşı silâha sarılmış;  Süleyman ise, 1553 ve 1561'de oğulları Mustafa ve Bayezid'i kendi hükümdarlığına karşı çıkmaları nedeniyle idam ettirmiştir.

Bu olaylardan ders alarak, 2. Selim (1566-1574) ve 3. Murat (1574-1595) sadece en büyük oğullarını valiliğe atamışlardır.
Bunlar, babalarının ölümü üzerine, direnişle karşılaşmadan tahta çıkmışlar, saraya hapsedilmiş kardeşlerinden kolayca kurtulmuşlardır.

Saraya girer girmez, 3.Murat'ın ilk işi, beş kardeşini boğdurtmak olmuştur.
3.Mehmet (1595-1603) ise, 19 kardeşini öldürtmüş ve şehzadeleri vâli atama âdetine son vermiştir.
Onları haremde, sonradan "kafes" diye bilinen özel bölmelere yerleştirmiştir.

Şehzadeler, kafesten ayrılamaz, çocuk sahibi olamazlardı.
Sürekli olarak idam korkusuyla yaşamaktan, çoğunda ruhsal bozukluklar belirmiştir.

Kardeş katli, 17.yüzyıl boyunca da sürmüştür.

Ancak, 1876'da Kânûn-i Esâsî'nin ilânına dek, cülûsu belirleyen resmî bir kural olmamıştır..."

OSMANLI İMPARATORLUĞU
1300 - 1600
Halil İNALCIK

Yolun sonu mu? Yolun sonu mu?

Benim yorumum:
Görüldüğü üzere;  Cumhuriyet Türkiyesi'nde de acımasızca geçen iktidar- muhalefet savaşlarının ve  "Devletin iyiliği" ya da "Devletin bekâsı için her yol mübahtır..." zihniyetinin hiç değişmeden, hemen hemen olduğu gibi,  21.yy.da dahî devam ettiğidir...

Selâm ve sevgilerimle..

Reyhan DEMİREL

Editör: Kerim Öztürk