Seçim tarihi yaklaşırken muhalefet takımında yer alan bazıları anlaşılmaz bir şekilde siyasi hatalar yapıyorlar. Dahası TC vatandaşlığı ile uyuşmayan beyanları sürdürüyorlar. Bunların Türk düşmanlığı karşısında bu yaşa gelene kadar TC vatandaşlığında neden kaldıklarını anlamak da zordur. İHA ve SİHA’lar ile savunma sanayiinde hepimizi mutlu eden gurur veren başarılardan bazılarının neden memnun olmadıklarını anlamak da zordur. Dünya ülkeleri ile rekabet eden yirmi yedi ülkeye ihracat yapan bir yerli ve milli kuruluş basit siyasi hesaplara malzeme yapılmamalıdır. Türkiye’nin dahilde ve hariçte menfaatlerini kollayan bilhassa teröre karşı başarılı olan Karabağ ve Libya’da son derece etkili olan şimdi insansız uçak üretmeye başlayan bir firma kimin ve kimlerin adına yıpratılmak istenir? Bu yanlışın peşinde olan parti başkanının ağabeyi de “Ne mutlu Türk’üm diyene” sözünden rahatsız olmuştu. Bu ifade birçok yerden kaldırılmıştı. Aslında Atlantik Ötesi de yerli ve milli savunma sanayiinden çok rahatsızdır. Türkiye’de yıllarca sivil sanayi ve savunma sanayii hep engellenmiş ve teşebbüslere çelme takılmıştır. Bu bakımdan seçimler öncesi bazı yanlış ve ayıpları sergilemek tesadüf sayılamaz.

Artık Türkiye’de sağ-sol ayırımına, klasiğine kendimizi hapsetmeyelim. Türkiye’deki mücadele; ülkenin değerlerinden ve çıkarlarından yana olanlarla, bundan uzaklaşıp başkaları adına Türkiye’nin engellenmesi çabalarına ortak olanlar arasındadır. Bunun aması ve ancak’ı olamaz. Türkiye’deki savunma sanayiinin ve diğer sektörlerdeki gelişmelerden rahatsız olanlar, hem üretme bizden al derler; paramızla o ürünleri bize satmazlar; bazen de parayı alır malı vermezler.

         Anayasa’nın ilk dört maddesinden de rahatsız olanlar, vatandaşlığın tanımını yapan 66. maddeyi de içlerine sindiremezler. Aslında bu madde birçok ülke anayasalarındaki vatandaşlık kimliğine ve mili kimliğe bir örnek olmalıdır. Bu madde insanların renklerine, ırklarına bazılarının yaptığı gibi bir ayırım yapmamaktadır. Kendisini Türk milletinin bir ferdi olarak hisseden ve Türk kültürünü yaşayan herkesi kucaklamaktadır.  Burada dışlama yoktur. Biyolojik bir takım tasniflere karşı olmak vardır. Bunu fark etmiyor gözükenler, Türklüğü içlerine sindiremeyen zavallılardır. Burası Türkiye’dir; marjinal birtakım gurupların anayasa sesi de olamaz. İktidara gelince bunu değiştireceklerinden utanmadan bahsedenler; Türk Cumhuriyetlerinden ve Türk Dünyasından da utanmayacak mısınız? Bu “Türkiyeliler”in seçimler yaklaşırken HDP ve ABD hayranlıkları birden nükseder. Aynı örnekler hangi ciddi devlette görülebilir. Hangi ülke Cumhurbaşkanı adayları milli kimlikle uğraşır? ABD dahil bir çok ülkede duvarlara ve parklarda etrafa yazılan bir yazı vardır: “Ya sev, ya terk et”. Türk’e düşman isen vatandaşlığı devam ettirmede kimse kendini zorlamamalıdır. DEVA ile HDP’nin flörtü de ilgi çekicidir. Bunlar gelişmelere göre birbirlerinin listelerinde yer alabileceklermiş. Terörle iç içe olan ve terörü temsil eden bir parti ile ortak olmak onları tasvip etmektir.

           2011 Türkiye Değerler Araştırmasına göre, milli kimliğimiz olan Türklüğümüzle iftihar edenlerin oranı %74; olukça iftihar ederiz diyenlerin oranı da %18’lere çıkmaktadır. Toplam %92’yi buluyor.  

DEM Partili belediyenin ilk toplantısında İstiklal Marşı krizi! DEM Partili belediyenin ilk toplantısında İstiklal Marşı krizi!

           Bir başka muhalefet kanadının adayı da Türk Silahlı Kuvvetlerine kimyevi silah kullanma suçlamasını yapan. Haksız, gerçek dışı bu hakareti yapma cüretini gösteren malum aşırı sol bir militan kadına dava dolayısıyla geçmiş olsun ziyaretine gider. İyi de patiye Kuva-i Milliyeci yakıştırması nerede kalmıştır? Atatürksüz Atatürkçülük mü oynuyoruz? Bu liderin Denizli’de karşılanışı da ilgi çekici ve skeç konusudur. Ortaya bir ortaokul diploma töreni gibi bir manzara çıkar. Bir yabancı mafya babasını konu alan bir filimdeki yabancı müziğin çalınması ile lider karşılanır. Sahnede İngilizce “demokrasinin babası” büyük bez afişi vardır. İzmir marşına ve diğerlerine acaba ne olmuştur? Türkçe şarkı kalmamış mıdır? Türkçe’ye bu kadar mı yabancılaştık?

           Gidişata bakılırsa altılı başkanlık sistemine geçeceğiz. Tek adam egemenliğine karşı iyileştirilmiş demokratik parlamenter rejim iddiası nerede kalmıştır? Muhalefet kanadının küçük partileri milletvekili kontenjan sayısı kapma peşinde oldukları görülüyor. İki küçük partinin kafa dengi başkanları önemli karar ve tayinlerde bizim de imzamız olacak yoksa mutabakat sağlanamaz diyorlar. Bu mümkün mü? Yasa ve Anayasa’dan bunların hiç mi haberi yok?

           Son söz olarak Türkiye’de Türk kavramı tartışılamaz; Türkiye’de neden muhalefet yıllardır iktidar olamıyor sorusunun cevabı çok açık ortaya çıkıyor. Çünkü muhalefet iktidarı hep kazandırmak için elinden geleni yapıyor.       

Prof. Dr. MUSTAFA ERKAL

Editör: Kerim Öztürk