Türkeş’i yeni nesiller ya tanımıyor ya da onunla ilgili yeterli ve doğru bilgiye sahip değiller.
Elbet bunun suçu ve vebali öncelikli olarak onun kurduğu ve teşkilatlandırarak Türk Siyasetine kazandırdığı MHP ve ÜLKÜ OCAKLARININ  25 yıldır sorumluluğunu üstlenen yöneticilerinindir.
Fakat diğer bir suçlu da 1968-1987 arasında 19 yıl bizzat Türkeş’le beraber yol yürümüş, onun fikirlerinin ve hedeflerinin doğrultusunda mücadeleye bizzat katılmış bizlerin yani 68-78 kuşağı ülkücülerinindir.
Bu düşüncemin uzun zamandır sıkıntısını yaşamaktayım.
Neresinden başlamalı, nasıl anlatmalıyız.?
Son bir kaç yıldır 68-78 kuşağından bazı arkadaşlarımız hatırat türü 1980 öncesini ve sonrasını anlatan kitaplar yazdılar. Hepsinde çok kıymetli belge, bilgi ve tarihe not düşecek satırlar var. Fakat benim aradığım ve özlemini duyduğum şey başka. 
Bu hatıraları okuyan yeni nesil gençler, kitabı okuyup bitirdikten sonra heyecanlanıp “Keşke biz de Türkeş’i, “Başbuğu” tanısaydık. Onunla birlikte mücadelesine katılsaydık. O yılları birlikte yaşasaydık” diyebiliyorlar mı?
1968-1997 arasında geçen 29 yıl bizim için “Türkeş’li yıllardır”.
Ve bu yıllar, TÜRKEŞ anlatılmadan ne yazılabilir ve ne de yeni nesillerin kalbine Türkeş’in sevgisi ve zihinlerine Türkeş’in fikirleri ekilebilir.
Aslında bu dönemi yaşayan hafızası, bilgisi ve birikimi ile aynı zamanda çok güçlü kalemi olan bir ağabeyimiz var. Hep onun Türkeş’i yazmaya başladı haberini duyma özlemi içinde oldum. Henüz o haberi duyamadım. İnşallah yakındır.
Bu ağabeyimizi 68-78 kuşağı çok iyi tanır: Himmet KAYHAN…
Üstün vasıf ve kabiliyetleri olan, düşün ve mücadele insanlarında ki  afakanlar ve sert mizaç ve de her şeye tenkitçi gözle önce muhalefet etme özelliği, bu abimizde de fazlası ile var. Zaten bu özellikleri olmasa yazacaklarını özlemle beklemezdim.
Rahmetli Bakanınız, Şehidimiz, ağabeyimiz Gün SAZAK beyin ve Cumhuriyeti kuran nesilin en önemli isimlerinden ATATÜRK’ün yakın mesai arkadaşı Babası EMİN SAZAK beyin hayatını  belgesel-hatırat olarak mükemmel bir şekilde sağ olsun yazdı. Türkçeyi mükemmel kullanışı ve akıcı dili ile bir solukta okunan kitaplar her ikisi de.
Ne diyelim bir gün inşallah Türkeş için “bismillah” diyerek yazmaya başladığını duyarız.
O yazmaya başlayana kadar bizim gibi kalemi kırık mühendislerin yazdıkları ile idare edeceksiniz artık.

“Türkeş”, binlerce yıllık TÜRK TARİHİ’nin fetret devirlerinde unutulan ve hatırlatıldıktan sonra muhteşem tarihine yeni sayfalar yazdıran “TÜRK’ÜN” kimliğini, Türkiye  Cumhuriyeti Tarihinde ATATÜRK’ten sonra, devlet yönetiminde yeniden etkin kılmak için mücadele eden liderin adıdır.

Türklük ve Türk Milliyetçiliği, kültürel kalarak günümüze kadar kesintisiz yazılmış ve mümtaz temsilcileri olmuştur. Osmanlı’nın son yıllarında ve genç  Cumhuriyetimiz döneminde çok kıymetli ilim ve düşün adamları Türklük bilincini yaşatmak ve Türk Milliyetçiliği fikrini yaymak için makaleler, kitaplar yazmışlardır. Hemen hepsini tanıyor ve biliyoruz. Her biri ayrı kıymetimiz ve değerimizdir. Hepsinden Allah razı olsun.
Fakat TÜRKLÜK adına TÜRKEŞ, kültürel milliyetçiliğin amacı ve bir adım ötesi olan “TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNİN”, devlet yönetiminde etkin ve var olması için Siyaset yapmaya karar vermiş ve bunun için yepyeni teşkilatlar kurmuş bir liderdir.
Osmanlı’nın  yıkılıp,  teslim olduğu yıllarda ATATÜRK’te aynı şeyi yapmış ve TÜRKLÜK BİLİNCİNİ yeniden uyandırmış ve Türk Milliyetçiliğini, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin omurgasına öncelikli olarak yerleştirmiştir.

İşte bu temel görüş, ATATÜRK’ün  ve TÜRKEŞ’in  fikri ortak paydasıdır.

Bu temel görüş şudur: -“Türk Devletinin “Yürütme”, “Yasama” ve “Yargısında”, “Türklük” bilincinin  hakim kılınması ve Türk Milliyetçilerinin kadrolaşması !..”

ATATÜRK bir Türk Milliyetçisidir. TÜRKEŞ’de bir Türk Milliyetçisidir. Bu iki siyasi lider ve devlet adamı haricinde  “TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNİ” ideolojik olarak kabul ederek teşkilatlar  kuran ve ben bir TÜRK MİLLİYETÇİSİYİM diyen başka bir siyasi lider isimi gösteremezsiniz.

Bu noktada bilinen bir yanlış algıyı düzeltelim.
“Atatürk Milliyetçiliği” diye bir ideoloji ve fikri disiplin yoktur.
Atatürk’ün yorumladığı ve uyguladığı biçimiyle de bir milliyetçilik anlayışı yoktur.
Milletin olmadığı yerde neyin Milliyetçiliği olabilir? 
Atatürk bir milletin adı mıdır ki Milliyetçiliği olsun ?
Atatürk, tarihe en yüksek sesle “ben bir Türküm” diye haykıran lider ve devlet adamıdır.
Ne Mutlu Türküm Diyene !.. sözü bu haykırışın en veciz ve muhteşem ifadesidir.
Bu haykırışın öncesindeki cümleler ise neyin Milliyetçisi olduğunun açık delilidir.
“Türk Milleti zekidir, Türk Milleti çalışkandır !..

Peki bu Atatürk Milliyetçiliği lafları ve saptırması ne zaman türedi ?
1960 yılından sonra. Türkiye’de sosyalist hareket ve Natocu devlet aklı uydurdu bu saçma sapan temelsiz safsataları.

Türk Gençleri bir hakikati ve tarihi bir doğruyu asla unutmamalıdır.. 
Her türlü Emperyal güç “milliyetçiliğin” düşmanıdır.
Son yüzyılda da Kapitalist, Sosyalist ve Faşist Emperyal güçlerin Türkiye’de asla iktidarda ve devlet yönetiminde görmek istemedikleri tek fikir Türk Milliyetçiliğidir.
Bunun için başta ABD olmak üzere BATI ve SOVYET BLOKUNU temsil eden Ruslar Türkiye’de TÜRKLÜĞÜN ve TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNİN her daim ve her fırsatta düşmanı olmuşlardır.
Bu düşmanlıklarını da ATATÜRK’Ü  direk hedeflerine  almadan yapmışlar, güya onun adını da kullanarak, onun fikirlerini ve hedeflerini sulandırmış, saptırmış ve aslından uzaklaştırmışlar, dumura uğratmış yani köreltmiş, körleştirmişlerdir.
1960 ihtilalini yaptıran ABD ilk olarak ATATÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ lafını MBK ağzından kullanmış ve yeni yaptıkları anayasa da da yazılı olarak ifade ettirmişlerdir.
ATATÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ ve ATATÜRK İLKE VE İNKILAPLARI !..
Bu iki ifadenin içini de kendi emelleri doğrultusunda kafalarına göre doldurmuşlardır.
Laikliği Dinden , Milliyetçiliği de Türklükten uzaklaştırarak Türk Milletinin birliğinin içine iki ucunda fitil olan dinamiti yerleştirmişlerdir.

ATATÜRK gerçek fikirleri ve hedefleri ile , TÜRKEŞ siyaset sahnesine çıkana kadar yani tam 30 yıl Siyasi Partilerde unutulmuş ve unutturulmuştu.

ABD ve BATI, içinde Türklük olmayan “milliyetçilikten” asla korkmaz.
Onlar, içinde Türklerin önder olmadığı İslam’dan ve müslümanlıktan da korkmazlar.

ATATÜRK’ten  sonra TÜRKEŞ’e  kadar ABD ve BATI’nın çekindiği ve korktuğu hiç bir devlet adamı olmamıştır. Halen de maalesef yoktur.
Acı olan şudur ki ATATÜRKÜN yeniden kurduğu TÜRK ORDUSU eliyle ATATÜRKÜ savunma adına  ATATÜRÜN bir Türk Milliyetçisi olduğu unutturulmaya çalışılmış ve NATO’cu bir kafayla ATATÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ gibi etimolojik, sosyolojik, temeli olmayan içi boş bir sloganla yıllarımız emperyal güçlerin isteği doğrultusunda heba edilmiştir.
Avrupa’yı kasıp kavuran Irkçı-Faşist ideolojiler ile Türk Milliyetçiliği bir tutulmuştur. ATATÜRKÜN “ Ne Mutlu Türküm Diyene” sözünde ki  medeniyet kuran bir milletin “sırlı ve nazik” ifadesinin üstü örtülmüş, sanki ATATÜRK “Ne Mutlu Türk Irkından olana” demiş gibi algılatarak Türklük ve Milliyetçilik bir birinden ayrılarak öksüz ve yetim bırakılmıştır.
İşte TÜRKEŞ bu iki kelimeyi tekrar ATATÜRK’ün emaneti olarak almış ve birleştirmiştir. Türk Milliyetçiliği fikrine Türk Siyasi hayatında özgün ve özel bir alan açmıştır.

Şimdi bir örnekle ATATÜRK MİLLİYETÇİLERİNİN (!)  ATATÜRKÜN bir sözünü nasıl yanlış anlayıp, nasıl Emperyal güçlerle beraber aynı anlamı çıkardıklarını ve bu sözün gerçek anlamını Türkeş’in bize nasıl öğrettiğine bakalım.

AKP’den kaçarken CHP’ye mi tutulduk? AKP’den kaçarken CHP’ye mi tutulduk?

YURTTA SULH, CİHANDA SULH !..

İlk önce SULH kelimesini BARIŞ ile; CİHAN kelimesini de DÜNYA ile değiştirerek yanlışa ilk adımı attılar. (Bu arada Alper Aksoy lütfen devreye girme. Bu meseleyi ayrı tartışırız.)

Dilde ki kelimelerin bir günlük kullanımda anlamı vardır bir de tarihten taşıyarak getirdikleri ve düşünce dünyamızı zenginleştiren, heyecanlandıran kitap yazdıracak anlamları vardır.

İşte SULH ve BARIŞ bu kelimelerdendir.
KÜSEN  insanlar BARIŞIR !..
SAVAŞAN devletler SULH yaparlar.
DÜNYA ve CİHAN !..
Hepsi bizim kelimelerimiz !
Her ikisinide  bir birinin yerine kullanabiliriz elbette. 
Fakat tarihe  mal olmuş bir kahramanın, tarihe geçmiş bir sözünü  orijinali ile söylemek ve yaşatmak hem saygının hem de edebin gereği olamalı. 

ATATÜRK “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh !..” sözüyle bizlere ve Dünya’ya ne söylemek istedi neyi işaret etti ?
Her ülke kendi iç barışını sağlar ise Dünya  böylece sulh içinde yaşar, demek mi istedi?
Bu kadar basit bir anlam mı taşıyor bu söz ?!..
Yani herkes evinin önünü süpürürse mahallemiz ve şehrimiz temiz olur gibi basit ve düz mantıkla anlaşılacak bir iddasını tarihi bir söz olarak mı  söyledi? (!)..
Ömrü Emperyalist Batı ile savaşmakla geçmiş ve düşmanlarının hedefleri ile Anadolu’nun jeopolitik önemini bilmekten öte, istiklal savaşının stratejisinin temeli yapmış bir lider olarak aslında söylemek istediği gerçek şu idi.
Bunu bizlere onun izinden Türklük davasını omuzlayan Türkeş Anadolu jeopolitiğini anlatırken öğretti.

Aslında ATATÜRK bu sözüyle hem Türk Milletine ve hem de Anadolu topraklarında gözü olan Emperyal güçlere tarihi bir ikaz ve ihtarda bulunmuştu.

Milletine diyordu ki, “ Ey Türk Milleti sen cihanda öyle bir coğrafyayı kendine vatan yapmışsın ki tarih boyu Cihan Hakimiyeti hayali kuran her Emperyal güç, gözünü Anadolu’ya diker. Tarih bunun  örnekleri ile doludur. Eğer sen iç barışını bozarsan, birliğini bozarsan, içeride kavgaya başlarsan zayıflarsın ve dünyada o gün var olan güçler senin vatanını paylaşmak için harekete geçer. Ve senin zayıflaman dünyada paylaşım kavgasını başlatır. Senin yüzünden dünya savaşları çıkar ve Cihanda sulh bozulur. Sen dünyanın “Kâlpgâhısın”. Kâlpgâhın ritmi bozulursa tüm inşanlığın ritmi bozulur. Bu sebeble  Cihandaki sulhun sigortası sensin. Sorumluluğunu unutma ve iç barışını bozacak her türlü işten uzak dur, bozmak isteyenlere de asla fırsat verme !…

Emperyal güçlere ve Anadolu’da gözü olan devletlere de şu ikazı ve ihtarı yapıyordu.
Sakın benim vatanım Anadolu’ya göz koymayın. Dünyayı başınıza yıkarım. Unutmayın tarihte Anadolu’nun paylaşım kavgaları yüzünden dünya savaşları çıkmıştır.
Yeni dünya savaşlarına sebeb olmayın cihanda sulh bozulmasın!..

İşte “Atatürk Milliyetçiliği” diye içi boş bir iddiaya inanırsanız ATATÜR’ün bu tarihi stratejik sözünü “belediyenin çöp hizmetleri” sloganı mesabesinde anlar yorumlarsınız.
Yok eğer “Tarih Milletler Mücadelesidir” sözünü bir Türk Milliyetçisi olarak ATATÜRK’ten sonra TÜRKEŞ’ten öğrenirseniz ATATÜRK’ün bu sözünü doğru anlar gaflete düşmezsiniz.

Yıllarca “Batı” tezgahına teslim olmuş iktidarlar yüzünden   “sosyalist ve/veya ümmet kardeşliğine güvenip “milli duruşumuzu” bozduk.

Artık günümüzde CİHANDA SULH’UN bozulmasına çeyrek kala silkinip kendimize dönmenin ve ATATÜRK’ÜN izinden TÜRKEŞİN yetiştirdiği nesiller olarak üzerimize düşeni yapmak mecburiyetinde olduğumuzu amasız ve fakatsız görmeliyiz.

Önümüzde ki seçimlerde TÜRK MİLLİYETÇİLERİ ve gerçek ATATÜRKÇÜ güçler 1919 RUHU ile CUMHURBAŞKANLIĞI seçimlerinde güç birliği yaparak birleşmeli ve TÜRKİYE’NİN yeni seçilecek “YÖNETİM EKİNDE”  var olmalıdırlar.
TBMM de ki sandalyeler PARTİLERİN olsun. 
Yönetim ERKİ siyaset üstü TÜRK MİLLETİNİN BİRLEŞTİĞİ makam olsun !..

Hakkı Şafak Ses

Editör: Kerim Öztürk