17 yıllık editörlük hayatım da habere başlık atarken tekdüze cümleleri kullanmak istemedim.
*
Zira haber metin yazmak değil bana göre bir şeyi karşı tarafa ulaştırmaktır. O şey ne ise karşı tarafında kanıksamasıdır (belki bu görüşüme katılmayan olabilir ama benim görüşüm budur).
*
Aydınlar Ocağı’nın uzun zamandır faaliyetlerine malumunuz pandemi belası ve diğer etmenler yüzünden pek uğrayamamıştım. Bu güzide sivil toplum kuruluşunun konuşmacı olarak davet ettiği İzmir’den Türk aşığı Hukukçu, mücadele insanı sayın Av. Özcan Pehlivanoğlu (müsaade ederse böyle ifade edeceğim – ağabeyimizin) daveti ile İBB Zeytinburnu Sosyal Tesisleri’ne konuşmacı olarak katılacağı ‘’Türk Adalarından Balkanlara Bakış’’ konulu konferansı için programa geldim.
*
Böylelikle uzun zamandır görüşmediğimiz Özcan ağabeyle hem hasret giderecek hem de bazen dakikalarca zihin jimnastiği yaptığımız ülke meselelerini daha yakınen kendisinden dinleme fırsatı bulacaktım.
*
Bugüne kadar sıkılmadan dinlediğim konferanslar içerisinde yer alan Özcan beyin konuşmasından sonra daha doğrusu bize anlattıklarından sonra ve gerçekten çok şey bilmediğimizi ya da unuttuğumuzun kanaatine vararak bu konu başlığındaki meselelerden bir Türk olarak ne kadar uzak ne kadar atalarımızın aziz hatıralarına duyarsız kaldığımızı vurgulamak isterim.
*
Önce Özcan beyi davet ettiği ki -gerçekten dolu, dolu bir insan- sonra da Özcan beyin bizimle bu bilgileri paylaştığı için Aydınlar Ocağı’na ve kendisine teşekkür ederim.
*
Bir şey daha biraz giriş metnini uzattım ama Özcan bey konuşurken anlı şanlı tarihçilerimiz varken eğitimimizin başında ‘milli’ sözcüğü dururken -istisnalar vardır ama- her gün ekranları kaplarken neden bu bilgilerin genç kuşaklara üniversitelere ve hatta ilkokullardan başlayarak ders kitaplarına taşınmadığını hayretler içerisinde not ettim.
*
Bakınız yüzyıldır Ermeni mezalimi diyerek hala Osmanlıyı yani ecdadımızı lekelemek isteyenlerin Rodos – Sakız- Midilli- Girit – İstanköy adalarında Türklere yaptıklarını sadece Özcan beyin anlattıklarından yola çıkarak kurgularsak vah ki halimize vah ki diyorum ben…
*
BAŞLARKEN
Av. Özcan Pehlivanoğlu Egedeki tüm adaların Yunan adaları olarak adlandırılmasına karşıtlığını büyük bir inançla ifade ederken tamamının Türk Adası olduğuna hiçbir şüphesi yok ve hatta özellikle Türklerin gezme tozma, turistik seyahat adı altında Egedeki bu adalara gidip gezmeleri de yadırgayan ifadeleri sık sık kullanıyor. (katılıyorum)
*
İnsan sormadan edemiyor? Türkler bu adalara oluk oluk para harcarken, kaç Yunan Türk ekonomisine döviz ya da bir başka katma değer bırakıyor!
*
Bir başka husus daha; ‘Ege’deki adalara bakmadan Balkanlara da bakamazsınız’! diyor Sayın Pehlivanoğlu bir bakıma burada yok olan Türk varlığı ya da eserlerinin izleri Balkan coğrafyasında da kendisini göstermiş durumda..
*
Otuz yılı aşkın bir süreden beri Balkan Türklerinin varlığının tanınması adına mücadele verdiğini ifade eden Pehlivanoğlu, bu başlıkların hala popüler olmasından da bir hayli memnun yani en azından bir Türk olarak isminin bu izlerle anılmasından keyif alıyor zira gözlemlerinden ve yer aldığı çoğu etkinliklerden yola çıkarak bu gerçeği dile getiriyor.
Ege’deki adaların Türk varlığından yoksun olmaması bu gerçeğin unutulmaması adına ve özellikle Ege’nin bir Türk denizi olarak kalması için verdikleri mücadelelerden ötürü de başta Emekli Kurmay Albay Ümit Yalım’a, Müstafi Tümamiral Cihat Yaycı’ya, Emekli Oramiral Cem Gürdeniz’e teşekkür ediyor.
*
Sayın Pehlivanoğlu’nun bir diğer ifadesine göre Egedeki Türk adalarına bakıldığında üzerinde barındırdığı çoğu eserlerin ecdadımız Osmanlı’dan bize miras kaldığını ancak yeterince koruyamadığımızda ifade etmek gerekir. Hemen belirtelim Marmara Üniversitesinde Öğretim Görevlisi Sayın Dr. Nevval Konuk Halaçoğlu’nun da bir sanat tarihi uzmanı olarak bu kaynakların günyüzüne çıkartılmasında büyük emeği olduğunu vurgulamak gerekir. Zaten Sayın Pehlivanoğlu’da konuşması boyunca Sayın Halaçoğlu’nun çok sayıdaki değerli çalışmalarından söz etti.
*
Yine buradaki Türk adalarına baktığımızda bu dört ada üzerinde Sayın Halaçoğlu’nun topladığı verilere göre 680 Türk eseri mevcut ama ne kadarına sahip çıktığımız ise gerçekten muamma ve içler acısı bir durumda bunu da belirtmemiz gerekir.
*
Bu eserlerin başında Osmanlı mimarisini barındıran camiiler, okul, hanların, hamamların kültür varlıkların mevcudiyetini de anımsatalım.
*
Özcan Pehlivanoğlu’nun burada vurgulamak istediği bir başka başlık ise Türklerin bu konulara ne kadar vakıf olduğudur dahası ve en önemli gerçek yine Sayın Pehlivanoğlu’nun ifadesine göre biz Anadolu’da rahat edeceksek ya da rahat etmek istiyorsak mutlaka Egedeki adalar gerçeğini de bakmamız gerekir.
*
Şimdi size Sayın Pehlivanoğlu’nun Sayın Halaçoğlu’ndan alıntıladığı bir üzücü hadiseden söz etmek istiyorum.
Örneğin Rodos’taki Murat Reis mezarının içler acısı halinden bir Türk olarak ne kadar haberimiz var? Murat Reis kimdir bir Türk genci çocuğu hatırlıyor mu?
*
Yunanlılar mezarını restore edeceğiz mazeretiyle perişan etmişler. Murat Reis bir Osmanlı akıncısı ve Rodos adası açıklarına her gelişinde top atışıyla adayı selamlayan bir denizci şimdi Murat Reisin mezarı gerçekten perişan halde ilgi bekliyor.
*
Kaldı ki Sn. Pehlivanoğlu’nun buradaki dikkat çeken analizini de kaydetmek gerek. Coğrafyada olup biteni anlamak için yaşanan olayları da anlamak zorundasınız.
*
Evet, gelelim Balkanlara. Şimdi sizlere Dr. Sadık Ahmet’ten söz etsek biliyoruz ki çoğu okuyucumuz bu ismi hatırlamayacaktır ya unutmuştur. Sayın Pehlivanoğlu diyor ki, Dr. Sadık Ahmet bir şehittir. Yunan istihbaratı tarafından şehit edilmiştir. Hayatı boyunca Balkan Türklerinin o bölgede varlığını koruması, mücadelesinin öncülük etmiş bir Türk. Ne yazık ki Pehlivanoğlu’nun ifadesine göre şüpheli bir trafik kazası ile şehit edilmiştir.
*
Yine bugün bile gündemden düşmeyen hala oradaki Türk varlığının azınlık olarak Batılı güçlerce ifade edildiği Kıbrıs. Özcan Pehlivanoğlu Balkan meselesini şöyle bütünleştiriyor. Egedeki Türk adaları gerçeğinin görmeden Kıbrıs gerçeğini anlayamazsınız yani her iki konu başlığını Kıbrıs adasından oradaki Türk varlığından ayıramazsınız. Hele merhum Kurucu Başkan Rauf Denktaş’ı anmadan geçmek olmazdı. Rauf Denktaş Kıbrıs’ın Girit Adasının yaşadığı akıbeti yaşamasını istememiş zira Osmanlı bugün Girit’i nasıl kaybettiyse vurdumduymaz siyaset yüzünden Kıbrıs meselesi de elimizden kayıp gidecek. Hele orada yaşayan Türklerin maddi vaatler karşılığında topraklarını elden çıkarması hadisesi ise gerçekten tarih adına utanç verici bir gelişme.
*
Sayın Pehlivanoğlu’nun Türk Ordusunun, Türk Dışişlerinin buradaki yani Ege ve Akdeniz’deki Türk varlığı ile ilgili mücadele verdiğini uğraştığını ifade ettiğini ve konuşması boyunca söz ettiği örneklerden de anlıyoruz.
*
Bakınız burada bir başka ilginç başlık ise Moldavya’daki Gagavuz Türkleridir. Özcan Pehlivanoğlu Atatürk’ün Gagavuz Türklerini de bu coğrafyaya katmak istediğin büyük uğraş verdini hatırlatarak neden İslamiyet’i seçmedikleri konusunda önemli bir anekdotunu da paylaştı ki; Cumhurbaşkanı Stewan Topal dönemin Başbakanı Demirel’e 'siz bir adım attınız da biz mi gelmediniz'? siteminde bulunduğunu sözlerine ekliyor..
*
Gelelim Ayvalık meselesine
Buradaki çok sayıda tarihi eserlerin bazı ünlü Türk zenginlerince restore edilmesine bir anlam veremeyen Pehlivanoğlu mevcut camiinin neden onarılmadığı sorusuna yanıt alamıyor. Cunda ve Ayvalık’taki misyoner faaliyetlerinden söz eden Pehlivanoğlu özellikle burada ekonomiye katkı sunan yerlerin Yunanistan’dan göç ederek yerleşen vatandaşlardan tarafından işletmeciliğinin yapıldığından söz ediyor.
Girit adasının Egedeki Türk varlığı için anahtar konumuna işaret eden Pehlivanoğlu Ayvalık için ise benzer tabiri kullanıyor.
*
Toparlamak gerekirse Girit, Sakız, İstanköy, Midilli ve daha ismini duymadığımız pek çok ada üzerindeki Türk izlerine yakın bir tarihe kadar sahip çıkılmazsa buradaki Türk hâkimiyeti tamamen ortadan kalkacak. Bizi bekleyen tehlike bu.
*
Özellikle Girit Adasında kısmi ibadete açılan camiinin hikâyesini Sayın Pehlivanoğlu’ndan bir kez daha dinlemek gerek. Türk izlerini taşıyan yüzlerce mabedin nasıl tarumar edildiğini de unutmamak gerekir. Bu eserlere izlere sahip çıkan Türklerin (Rodos adasındaki Süleyman amca ruhu şad olsun) vefatından sonra yerine o hissi o inancı taşıyacak yeni kuşakların Girit’te, Midillide, Sakız’da, Rodos’ta mevcut olmaması da biz Türklerin tarihine çıkmamasından dolayı büyük eksikliği.
Rodos’ta Süleymaniye Camii, Orhaniye Camii, Sakız adasında Melek Ahmet Camii saydıklarımızdan sadece birkaç tanesi (yanlış not etmişsek sn. Pehlivanoğlu’nun affına sığınırız)
*
Toparlamak gerekirse; gerek bu millet Ege’deki adalar gerekse Balkanlardaki mutlaka mevcut Türk varlığı gerçeğini yeniden kanıksamak zorunda çünkü üzerindeki Türk varlığı, Türk izleri ve eserleri yaşadıkları, yaşananlar örf anane ve kültür hiçbir şekilde şüphesiz katıksız kendilerine ait. Hele İslam coğrafyasının içerisinde bulunduğu buhranlı ortamın bugünkü yaşanmışlıklarını göz önünde bulundurursak neden bu halde olduklarını terk ettikleri ya da bıraktıkları topraklarının sesinden, üzerindeki Türk varlıklarının terke edilmişliklerinden dolayı olduğunu ifade edebiliriz. Bu coğrafyada rahat edemiyorsak bu bölgedeki arlığımızı bir kenara bıraktığımızdan ya da yaklaşan tehlikenin varlığından haberimiz olmadığıdır.
Yunanistan diye bir devletin olmadığı gerçeğini de aslında nasıl kurgulandığını da anlamak gerekirse arkasındaki gücün İngiliz ve ABD’nin olduğunu bu coğrafyaya hükmetmesi için Yunan ve Rum’u kullandığını anlatmaya gerek yok sanırız.
Kostas Miçotakisin ABD’de bir gazeteciye verdiği ‘Batı Trakya’da Türk yok, Müslüman Yunan vatandaşı var’! sözü sanırız kendi aslımıza dönmemiz adına tarihe not düşülmesi gereken önemli bir ifade olduğunu vurgulamak gerek. Buradaki çarpık ve bir o kadar asimile edilmek istenen Türk varlığını bir kez daha hatırlatalım ki, Yunanistan’dan Rum tarafından gelen o bölge insanının neden soluğu Patrikhanede aldığını unutturmayalım. Türkün benliğine karakterine var olduğu gücün varlığını yeniden keşfetmesi, gerektiğini hatırlayalım.
*
İzmir'in işgali sırasında Türk kanı içmeye davet eden Papaz Hristotomos zihniyetlerinin varlığının devam ettiğini aklımızdan hiç çıkarmayalım.Türkler 21 yy'da hala kimliğini ararken Atatürk'ün dediği gibi hemen yanıbaşımızda duran Eyüp'teki Patrikhanenin bir fitne yuvası olduğunuda unutmayalım.
Bu bize göre tarihi bir o kadar da çoğu şeyi unuttuğumuza inandığımız tarihi bilgileri bize yeniden anımsattığı içim Sayın Özcan Pehlivanoğlu’ca teşekkür ederek haberimizi tamamlayalım.
Umarız karşı tarafa bir şeyler bırakmışızdır..
Son söz eksik bir şey ya da yazmadığımız bir şey kalmışsa Özcan beyin hoşgörüsüne sığınalım..