Bir biçimde siyasi iktidarı ele geçirdiyseniz, bu iktidarı kaybetmemek için çok hızlı bir şekilde aşağıdakileri yapmak zorundasınız.

1- Derhal kendilerine bâkir bir iç tüketim pazarı arayan küresel finans sisteminin aktörleri ve çok uluslu şirketlerin siyasi ve ticari CEO'ları ile temasa geçin.

2- Yatırım, üretim, ihracat, teknoloji transferi gibi hiç bir şart şurt koymaksızın, her türlü yabancı sermayenin önünü açın ve hatta hazır kurulu KİT'lerinizin, şirketlerinizin, bankalarınızın tamamını bile değil, kontrolü sağlayacakları kadar çoğunluk hisselerini satın alabileceklerini derhal ilân edin...

3- Neyi satın alacaklarını biliyor olsalar bile; siz yine de "bakın bu ülkenin vatandaşlarının kullandıkları banka kredilerinin GSYH'ya oranı sadece %1,6 ve bütün ekonominin toplam kredi oranı ise sadece %22'dir" diyerek adamları heveslendirin. Göreceksiniz ki, bu oranları duyduklarında ellerini ovuşturacaklar, gözlerinin içi parlayacak...Çünkü bu kredi hacmi oranlarını %80'lere çıkarana kadar, çok iş yapacaklarını, çok faiz toplayacaklarını zaten biliyorlardır...

4- Sakın adamları zora sokmayın, onların adına ülkede bu işleri takip edecek yerli taşeron ve komisyoncuları da siz seçin...Hiç merak etmeyin seçimi sizin yapmanız muhataplarınızı çok memnun edecektir zaten...

5- Bu yolla ülkeye oluk oluk döviz yağmaya başlayacağından "milli paranız" hızlı bir şekilde değer kazanacak, ithalat ucuzlayacak, enflasyon düşecek, her türlü tüketim malları, özenle yapılmış konforlu AVM mağazalarını süsleyecek...Bütün vatandaşlarınız dünya nimetlerine doyacak, ahirete intikâl etmeden cenneti yaşayacaklar, size de dua üstüne dua edeceklerdir...

6- Bu şekilde ülkeniz dövize boğulacak, siz de "bizim paramızın değerini inşallah dolara eşitleyeceğiz" diye hava atacak, büyük devlet olduk diye sevineceksiniz...Yaptığınız ithalat ve tüketim harcamaları üzerinden topladığınız vergiler Bütçe giderlerinizin %80'den fazlasını karşılayacağından, artık kime ne dağıtmak istiyorsanız rahatça dağıtabileceksiniz...

7- Eğer Bütçe imkanlarının küçük rakamlarından sıkıldıysanız, vizyonunuza uygun olarak, dünyadaki bol ve ucuz döviz fırsatını kaçırmadan, "alternatif yatırım ve finansman modellerini" deneyin. Hazine garantili ve "dünyanın en büyük" sıfatını hak edecek projelerle ülkenizi şantiyeye çevirin...Büyüklük ve zenginlik algısı paçalarınızdan aksın...

8- Bu sırada bir takım münafıklar ortaya çıkıp, "durun kalabalıklar bu yol çıkmaz sokak" diyerek medya yoluyla fitne yaymasınlar diye, taşeron komisyoncularınızı medya patronu yapıp; "uçuyoruz, kaçıyoruz, dünya lideri olmak yolundayız" diye millete gaz verin, kadim imparatorluğumuzu yeniden ihyâ edeceğiz" diyerek milletin 200 yıllık travmalarını tedavi edin, milli gururunu okşayın...

9- İthalat ve tüketim yoluyla topladığınız vergilerin %6'sını "sosyal devlet" anlayışıyla değil, sadâka verir gibi, ihtiyaç sahipleri veya "bedavacılara" dağıtarak ve bu orandan biraz daha önemlice bir kısmını ise, yandaş ve siyasi komisyoncularınıza dağıtarak, hür iradeleriyle tertemiz oylarını devşirip, iktidarınızı muhafaza edin...

10- Bu kadar mutluluğa ve refâha rağmen fitne çıkaranlar olursa, onları da "hain, terörist, illet, zillet" diyerek ötekileştirip, düşmanlaştırarak ve gücünüzü her defasından daha da fazla artırarak yolunuza devam edeceksiniz...

11- Muhalefet mi dediniz? Eh yani, onların da payını verip, sıranızı bekleyin demeyi de beceremeyecek misiniz yani?

Bu keyifli ve mutlu hikaye; küresel finans sisteminin senin ülkenden alacakları bitinceye kadar devam edecek... Ancak bu durumun artık sürdürülebilir olmadığını anlayan dış ortaklarınız, başka alemlere yelken açarken, siz yeni bir şarkı besteleyecek, "biz bize yeteriz" diye şarkı söyleyeceksiniz...Yeni şarkınızı sizinle birlikte söyleyecek ortada bir koro kaldıysa ne âlâ, biraz daha devam ederseniz...

Yolun sonu mu? Yolun sonu mu?

Eğer böyle bir şansınız da yoksa; yerinize gökteki yıldızları vaat edecek, bu şekilde yeniden sahne alacak ve benzer bir mutluluk hikayesi bulunan aktörlerle derhal işbirliği yaparak kendinizi garanti altına almanızı tavsiye ederiz.

Bunu yaparken dikkatli olun, kitlelerde "muvaza" duygusu uyandırmayacak şekilde, size posta koyuyorlarmış, meydan okuyorlarmış gibi sahneyi layıkıyla doldurmalarına fırsat verin...

Rubil GÖKDEMİR

Editör: Kerim Öztürk