8 Şubat 2022 Salı günü gecesi Kıbrıs’ta yeraltı dünyasının bir hesaplaşması sonucu uyuşturucu, kumar, fuhuş vb. muhtelif kanun dışı ilişkileri olduğu ifade edilen bir kişinin, su testisi su yolunda kırılır misali öldürülmesi üzerine gazete ve televizyon kanallarında verilen haberler ve yapılan yorumlarda Kıbrıs Milli Direnişini töhmet altında bırakacak suçlayıcı ifadeler kullanıldığı üzülerek görülmüştür.

Kıbrıs Türk Milli Direnişinin temel taşı, milli gücü olmuş TMT’ye “yasadışı suikastçı bir örgüt” ifadesiyle çamur atılıp karalanmıştır.

TMT yasadışı, suikastçı bir örgüt olarak tanıtılamaz. Hele tarihi bir şahsiyet olan rahmetli Cumhurbaşkanımız Lider Denktaş; kendini ve haddini bilmez çapsız bir ifadeyle hiç suçlanamaz.

Türklük, Atatürk, Denktaş ve Türkiye düşmanı bir ifadeyle TMT ve TMT’ye kendini adayarak hizmet etmiş Mücahit Kıbrıs ve Anavatan Türk’ü töhmet altında bırakılamaz.

Söz ağızdan çıkıncaya kadar siz sözünüze sahip olabilirsiniz ama söz ağızdan çıktıktan sonra siz sözünüzün esiri olursunuz.

TMT 1958’de resmen kurulup 1976 yılında görevini tamamlayarak kendini feshetmiş, tarihin şanlı sayfalarında yerini almıştır. Şu anda bir hükmi şahsiyeti yoktur ve hiçbir ciddi kanıtı olmayan adice yapılan iftiralara cevap verme şansı da bulunmamaktadır. TMT’de görev yapmış olup bugün köşesine çekilmiş, ettiği TMT Mücahit yeminine sadık kalan kahramanları cevap vermeye zorlayarak polemiğe çekme gayretlerini hayret ve nefretle izliyoruz. Ama bu gayretlerin altındaki art niyeti de çok iyi biliyoruz.

Kıbrıs Milli Direnişini, Kıbrıs Türk varlığının destansı mücadelesini tartışmaya açmak ve küçük düşürmek amacıyla yıllardır sarf edilen gayretler hepimizin malumudur. Gönül isterdi ki habercilik, araştırmacı gazetecilik ve yorum yapanlar mahalle dedikodusu havasında sunum yapmaktan ziyade mensubiyet şuuru ile olaylara yaklaşabilselerdi. Tarihi gerçekleri ve yaşananları bu çerçevede değerlendirebilselerdi. Maalesef bu hassasiyeti her zaman göremiyoruz.

Bugün Kıbrıs Milli davamıza sahip çıkıp savunan bazı muhterem zevatın 1980 öncesi Kıbrıs Milli Direnişinin simgesi temel taşı TMT’yi Gladio diye isimlendirip boy hedefi yaptığını, bugün ise hidayete erdiklerini ve samimiyetle Kıbrıs Milli Davasına ve Lider Denktaş’a sahip çıktıklarını görmenin huzurunu da yaşıyoruz.

Söylenen acı söze karşı milli vicdandan gelen tepkilerle yapılan protestolara kuru bir özürle verilen karşılıkla konu henüz kapanmamıştır. Önümüzdeki zaman diliminde özrün samimiyetini yayınlarında görmek istemek en tabi hakkımızdır.

İyice not edilsin ki: Kıbrıs Türk’ü bir milli mücadele şuuru içerisinde oluşturduğu TMT (Türk Mukavemet Teşkilatı)’yi tamamen “milli” bir teşkilat olarak benimsemiş ve muhafaza etmiştir.

EOKA’dan 2,5 yıl sonra Türkler’e karşı saldırıların artması üzerine TMT savunma amacıyla 1 Ağustos 1958’de kurulmuştur.

Millilik vasfını kaybetmeyen bir mukavemet hareketi olarak kendini göstermiştir. TMT gücünü Türk milletinden, Türk tarihinin derinliklerinden gelen milli şuurdan almış milli bir teşkilattır.

Teşkilatın sembolü, Türk’ün efsanevi, ebedi sembolü Bozkurt’tur.

Teşkilatın bayraktarlık ve sancaktarlıkları değişik bozkurt figürleri ile bu millilik vasfını dosta düşmana tescil ettirmiştir.

İlk bayraktarlarımız Bozkurt kod ismi ile anılmıştır.

Kısaca diyebiliriz ki TMT efsanevi bir teşkilattır.

TMT’nin amaçlarını kısaca:

a) Kıbrıs Türklerinin can ve mal güvenliğini sağlamak,

b) Kıbrıs Türklerine yapılacak saldırıları geri püskürtmek,

c) Enosis’e ulaşmak için yapılan teröre karşı durmak,

d) Rumlara ve İngilizlere karşı Kıbrıs Türklerinin haklarını savunmak,

e) Anavatan Türkiye ile ilişkileri geliştirmek, Kıbrıs Türk halkının Anavatan’a bağlılıklarını sürdürmek,

f) Bu doğrultuda Kıbrıs Türk toplumunun birliğini, bütünlüğünü sağlamak, Enosis yanlısı Kıbrıs

Rumlarının Türk toplumu içerisinde ideolojik etkinlik yaratmasını ve Türk cephesini bölmesini engellemek, diye sıralayabiliriz.

TMT bu amaçlar çerçevesinde yaptığı direniş ile adanın (Girit’te yaşanmış bir Türk katliamının Kıbrıs’ta tekrarını engellemiş) Yunanistan’a bağlanmasını önlemiş ve Kıbrıs Türk’ünün bağımsızlıklarını kazanmasında etkili bir görev üstlenmiştir.

Dost ve müttefik diye bildiğimiz bütün uluslararası güçlerin ayak oyunlarına, engellemelerine hatta baskı ve tehditlerine ve hatta anavatana uyguladıkları ambargolara rağmen bu direnişte TMT üzerine düşeni yapmış, dimdik ayakta durmuştur.

1963 Kanlı Noel’de başlayıp 1974 Mutlu Barış Harekâtına kadar geçen 11 yıl Kıbrıs Türkü; adanın 103 ayrı yerinde birbirinden kopuk tecrit edilmiş bir şekilde barikatlar arkasında “Hür Dünya” diye kendilerini isimlendiren buna mukabil insanlıktan nasibini almamış Türk Düşmanlığı ile yoğrulmuş Batılı egemen güçlerinin insafına terk edilmiş bir şekilde hayatlarını sürdürmüşlerdir.

Bu acılı günlerde TMT üzerine düşen görevi başarıyla insanüstü bir gayretle yerine getirmiştir. Anavatan Türkiye Kızılay yardımlarıyla barikatlar arkasında tecrit edilmiş zor şartlarda hayatiyetini sürdüren Kıbrıs Türkünün zaruri ihtiyacını karşılarken güvenliğini TMT sağlamıştır.

TMT, Kıbrıs Türk Halkının bağrından doğmuştur. Kıbrıs’ın Kuvâ-yi Milliyesidir.  1 Nisan 1955’ten itibaren önce İngiliz Sömürge Yönetimine karşı (1952 yılında kurulan EOKA ile) başlayan Rum saldırıları Haziran 1955’ten itibaren de Türklere yönelik saldırılara dönüşmüştür.

Volkan, 9 Eylül Cephesi, Kara Çete, Yıldırım, Kara Şahin gibi münferit tepkisel oluşumlarla ve Dr. Fazıl KÜÇÜK’ün de desteklediği Kıbrıs Türk Mukavemet Birliği isimli direniş örgütlenmelerinin neticesiz kalışı sonucu,1957 Kasım’ında Rauf DENKTAŞ, Dr. Burhan NALBANTOĞLU ve Kemal TANRISEVDİ tarafından tüm direniş örgütlerini bir çatı altında toplamak için TMT oluşturuldu.

Durumun vahametinin farkına varan Anavatanın destek kararı vermesi üzerine Gnl. Daniş KARABELEN’in organizasyonu ile gereken tertibat alınmış Alb. Ali Rıza VURUŞKAN önderliğinde TSK mensubu 14 subay gönüllü olarak Kıbrıs’a giderek 1 Ağustos 1958 başlangıç olarak TMT’yi yeniden organize ettiler.

Kıbrıs’ta Türklere yönelik tedhiş, terör, yıldırma ve göçe zorlayarak Türk nüfusunu azaltma gayretlerine karşı; TSK deneyimli kadroları ile Kıbrıs Türk’üne gereken destek çerçevesinde oluşturulan TMT sayesinde lojistik ve eğitim desteği vermiştir. Gayr-i nizami harbin gerektiği bütün uygulamalar sonucu 11 yıl düşük yoğunluklu bir çatışma ortamında TMT aktif bir güç olarak görev ifa etmiştir.

21 Aralık 1963 Kanlı Noel’de RUM/EOKA saldırıları ile başlayan acılı günlerde yer altından yer üstüne çıkan TMT’nin eli silah tutan mücahit sayısı 4.000 civarında idi. 1974 Mutlu Barış Harekâtı’na gelindiğinde ise direnişe iştirak eden Kıbrıs Türk halkının mücadeleyi kucaklaması sonucu mücahit sayısı 172.000 idi.

1878’in bir sabahında kimse Kıbrıs Türküne fikrini sorma lüzumunu hissetmeden Adayı İngiliz’in insafına terk etmiştir. Bu tarihten itibaren Kıbrıs Türkü aidiyet duygusundan yoksun bırakılacak bir şekilde kimliksiz, Kraliçenin Kıbrıs sömürgesindeki Müslümanları diye isimlendirilmiştir.

Türk kimliğinin canlandırılmasına müsaade edilmemiştir.

1.Cihan Harbinde Çanakkale’de ve Kanal Harekâtında İngilizlere esir düşen Türk askerleri Kıbrıs adasında; Türk düşmanı, İngiliz üniformalı Ermenilerin yönetiminde oluşturulan esir kampında tutulurken, Kıbrıs Türkünün büyük çoğunluğu bu esir kampında yaşananları maalesef çok sonraları öğrenebilmiştir.

İşte bu kimliksiz bırakılmaya çalışılarak Allah’ın ve İngiliz’in insafına terk edilen Kıbrıs Türkü ırki hasletlerinin gereğini yerine getirerek dikilmiş ve TMT’yi kurmuştur.

*TMT mensupları aldıkları eğitim sayesinde durumdan görev çıkarma bilincine erişmiştir.

*Ettiği mücahit yeminine Kıbrıs Türk’ü sahip çıkmıştır.

*Eli silah tutan EOKA haricinde sırf Rum olduğu için, sivil halka karşı silah kullanmamıştır.

*Sivil yerleşim yerlerine saldırılmamıştır.

*Etki tepki metoduna uygun misliyle mukabele metodu benimsenmiş ve uygulanmıştır.

*Mücahit arasında disiplinsizliğe katiyetle müsaade edilmemiştir. Disiplin esas alınmıştır.

*TMT mensubu bir mücahit için mümkün olmayanı mümkün kılmak en önemli motivasyon unsuru olmuştur.

* “Zoru hemen başarırız, imkânsız biraz zaman alır” prensibini mücahit benimsemiştir.

TMT, 1976 yılına kadar hayatiyetini muhafaza ederek görevini yerine getirdi.1976’da halen KKTC’nin silahlı gücü olan Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı ve Sivil Savunma Teşkilat Başkanlığına dönüştürüldü.

Bu coğrafyada Türk olarak yaşamanın bedelinin ne kadar ağır olduğunu Türk insanı ağır bedeller ödeyerek öğrenmiştir. Dünya tarihini yazarak varlığını sürdüren Türkler devlet yapısının millet için önemini, bayrağın ve vatan toprağının kutsiyetini bilerek devlet teşkilatlanmasını gerçekleştirerek ilk düzenli orduyu kurmuş ve dünyaya nizam vermiştir.

Ne var ki Türk’e karşı var olan ve daima canlı tutulmaya çalışılan düşmanlık hissi ile yoğrulan batılı sözde dost ve müttefik ülkeler Türk’ün zaferle taçlanan başarılarını gördükçe nefret, kıskançlık dolu düşmanlıklarını fırsat buldukça belirtmekten geri kalmamaktadırlar. Anadolu da yaşanan Yunan işgali ve mezalimi ve sonrasındaki hezimet ve bozgun ile Kıbrıs’ta tekrar yaşadıkları Türk insanının gücünü dosta düşmana bir kere daha ispatlamıştır.

Yaşanan tarihi gerçekleri, başarıları, zaferleri, acılı günleri, düşmanlıkları yeni nesillere aktarabilme başarısını gösterememenin acısını yaşıyoruz. Türkiye’de olduğu gibi KKTC’de de Kıbrıs Türk Millî Mücadelesini ve TMT ile o dönemin liderlerini hedef haline getiren dezenformasyon söylemlerinin; Türkiye’nin Londra-Zürih Anlaşmalarından doğan garantörlük hakkını kullanarak hukuka uygun icra ettiği 1974 Mutlu Barış Harekâtı müdahalesini yıpratma ve Türk varlığını aşağılayıp suçlama gayretlerinin her fırsatta sürdürüldüğünü görüyoruz.

Bu şanlı direnişin liderlerinin, komutanlarının TMT mensuplarının her fırsatta aşağılanması, suçlanması, küçük düşürücü ifadelerle aczi yet içerisinde gösterilerek töhmet altında bırakılma gayretlerini üzülerek takip ediyoruz.

Bu faaliyetlerin sistemli bir şekilde bir hesaba dayanarak sürdürüldüğünü biliyoruz.

Bugün hayatta olmayan geçmişte tarihi görev ifa etmiş, hali hazırda cevap verme imkânı olmayan değerlerimizin arkasından hak etmedikleri bir şekilde boy hedefi yapılarak suçlanmaları bugün bu suçlamada bulunanların zamanında bozulan menfaat ve çıkarlarının acısıyla intikam duygusuyla yoğurulmuş düşmanlık olduğunu biliyoruz.

Şahsi çıkar ve menfaatlerinin yanı sıra Rum ve Yunan’ın Türk düşmanlığı ile yoğurulmuş emellerine hizmet ettiklerinin farkında olup olmadıklarını kestiremiyoruz. Ama çok iyi biliyoruz ki o hizmet ettikleri mihraklar işleri bittikten sonra acaba onlara nasıl davranacak?

Mensubiyet şuuruna erişmemiş günübirlik şahsi çıkarlarıyla hareket edip kendilerini kullandıranlar iyi bilmelidirler ki onları kullananların gözünde zerre kadar kıymetleri yoktur. Mensup olduğu topluma ihanet edenlere hiçbir zaman güvenilmeyeceği herkes tarafından olduğu kadar bu kesimi kullananlar tarafından çok iyi bilinmektedir. Kimse tarafsızlık edebiyatıyla bitaraf (tarafsız) olduğunu iddia etmesin. Bitaraf olan bertaraf olmaya mahkumdur. Dolayısıyla herkes tarafını seçip belirlemelidir.

Bugün TMT’yi kurup hizmet eden, görev yaparak bu kutsal davaya hizmet edip ahirete intikal etmiş değerlerimizi suçlamak yerine onları rahmetle anmak zorundayız. Onlar kendilerini ettikleri yemine uygun olarak Türk milletine adayarak vatana ve devlete hizmeti bir ibadet sayarak görevlerini yerine getirdiler. Sırlarıyla ve görevlerini yapmanın iç huzuruyla hayata veda ettiler.

Tarihi gerçekler inkâr edilemez. Birilerinin dünyanın en eski medeniyeti diye yere göğe koyamadıkları Yunan/Rum toplumu acımasız, eli kanlı bir topluluktur. 1821-1829 yıllarında Mora Yarımadasındaki ayaklanmada, Mistras’da, Patras’da, Sakız Adası’nda, Monemvasia’da, Navarin Kalesi’nde, Tripoliçe’de, Atina’da, Agrinio’da, Hydra Adası’nda çoluk çocuk demeden 40.000 Türk acımasızca katledilmiştir.

Girit katliamı tek Türk bırakılmamacasına yapılmıştır. 60.000 Türk katledilmiş ve tuğla harmanlarında yakılarak yok edilmiştir.

1823 yılında Yunan milli şairi diye yere göğe koyamadıkları Dionysos Solomos’un Hürriyet Marşı diye yazdığı şiir 1865 yılından beri Yunan Milli marşıdır. Giritli olup Girit katliamında bulunan Solomos’un yazdığı bu marşın her satırında “Daha fazla Türk kanı dökülmesini, acımasızlığı” ifade eden sözleri ile Yunanın iflah olmaz Türk düşmanlığı gözler önüne serilmektedir. Marşın her kıtasında hissedilen Türk nefreti açıkça görülmektedir. Kendilerine acınması ve öldürülmemeleri için yalvaran çoluk çocuğun parçalanarak öldürülmesini ifade eden bir milli marş. Bu Yunan milli marşı 16 Kasım 1966 tarihinden itibaren Kıbrıs Bakanlar Kurulu kararıyla Kıbrıs Cumhuriyeti milli marşı olarak da kabul edilmiştir.

Bir ülkenin milli marşında yer alan aşağıdaki iğrenç sözler o ülkenin medeniyet ve insanlık yoksunu olduğunun en bariz göstergesidir. İşte o marşın iğrenç, nefret söyleminden bazı ifadeler:

“Bak ümitsiz eller, Nasıl biçiyor yaşamları Düşüyor yere kopmuş, eller, ayaklar, başlar Palaskalar ve kılıçlar Tümüyle saçılmış beyinlerle, Ve yarılmış kafataslarıyla, arzuları uyandıran bağırtılar Köpekler azalıyorlardı Ve “Allah” diye bağırıyorlardı Allah! Fakat Hristiyanların dudakları daha doğruydu.

“Ateş” diye bağırıyorlardı ateş!”

Yunan/Rum ikilisi bu milli marşın gereklerini Anadolu’nun işgalinde yerine getirip yaptıkları mezalimde tatbik etmişlerdi. Kıbrıs’ta uygulamak istedikleri Akritas Planı çerçevesinde Kanlı Noel katliam girişimi ise akamete uğramış TMT’nin mevcudiyeti sebebiyle topyekûn bir katliamı gerçekleştirememişlerdir.

Bu yüzdendir ki TMT her fırsatta yıpratılmaya çalışılmaktadır.

EOKA’nın katliam izleri, dehşeti hala canlılığını muhafaza ederken; EOKA sonrası Hrisi Avgi ile ENOSİS fikri yaşatılırken, Kıbrıs Rum kesiminde her Rum ailesine otomatik silah ve bol miktarda cephane dağıtılmışken, papazlara dahi silah ve atış eğitimi verilirken ve de Kıbrıs Rum kesiminin milli marşı olarak kabul edilen Hürriyet marşı söylenirken iki kesim arasında güvenli bir iş birliği ve dostluktan bahsedilemez.

TMT bugün tarihin tozlu sayfalarında yerini almıştır. Ne var ki TMT aklı ve muhakemesi hala canlılığını korumaktadır.

Milli kurumlar dedikoduya meraklı toplulukların derin devlet senaryoları ile töhmet altında bırakılmaya çalışılmaktadır.

Türk devlet yapısı tek devlet, güçlü devlet anlayışına sahiptir. Devlete ortak kabul etmez. Sığ devlet, derin devlet safsatalarına itibar etmez. Devletin hafızası vardır. Gözler, izler not eder gerekince hesap sorar.

Devlete kendini ibadet edercesine adamış kişiler bu gerçeklerin idraki içerinde görev yaparlar.

TMT’yi kurmuş, yönetmiş komutanlarımız bu çerçevede hareket etmişlerdir.

2021 yılı içerisinde TV ekranlarımızda izlemek zorunda kaldığımız “Bir Zamanlar Kıbrıs” dizisinde de hali hazırda Kıbrıs görüşmelerinin gündemde sıcaklığını muhafaza ederken kamuoyu oluşturması yönünde bir katkıda bulunulacağını sanırken sukutu hayale uğradık. Kıbrıs Milli direnişinin sembol isimlerinden rahmetli Dr. Fazıl Küçük ve rahmetli Rauf Denktaş’ı çaresizlik ve acziyet içerisinde salya sümük ağlarken gösterilmesi; Lefkoşa sokaklarında elinde silahla “-Kaçma Rauf” diye bağıran Samson’un temsili olarak gösterilmesi o günleri hasbelkader yaşamış bizlerde infial yaratmış ve midemiz bulanmıştır.

Samson’u dizinin assolisti gibi takdim ederken yaratılmış “Bereli” diye isimlendirilen Rambo kılıklı birisi vasıtasıyla mücadeleye ayar çekilmeye çalışılmış ve Kıbrıs mücadelesi seyredenler nezdinde küçük düşürülmüştür.

Yeni siyasi aktörlere veya muhataplarına duyurulur! Yeni siyasi aktörlere veya muhataplarına duyurulur!

Dizinin ası gibi takdim edilerek sureta ön planda takdim edilen Samson için söyleyeceğimiz bir gerçeğin bilinmesinde fayda görüyoruz. Eli kanlı bir Türk düşmanı olarak katliamlara katılmış bir kişi olduğu doğrudur. Ama hiçbir zaman Lefkoşa’nın Türk kesiminde elinde silahla Denktaş’ı kovalamak bir yana o süreçte Türk kesimine girememiştir. Kanlı Noel’den çok önce Mahi gazetesinin sahibi olup bir iki İngiliz vurup tetikçilik yapan bu zat o dönemde Lefkoşa Sancaktarımız Bnb. Ahmet GÖÇMEZ’in (kod adı Gandi) karşısına getirilip dikildiğinde altını pisletmiş korkak bir köpektir.

Bu dizinin amacının ne olduğu tarafımızdan anlaşılamamıştır. Bölgemiz bir ateş çemberi içerisinde. Kıbrıs’ta yaşananlar, Ege adalarına ve Yunanistan’a silah yığınağı yapılması geçmişten ders çıkartma alışkanlığı içerisindeki biz Türklerce şüpheyle ve endişeyle izlenmektedir.

Birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyduğumuz bir süreçten geçiyoruz.

Bir yeraltı mensubunun öldürülmesini yorumlarken milli değerleri ve kurumları aşağılayıcı ifadelerden kaçınmak gerekir kanaatindeyiz.

Eğer milli hassasiyet konusunda konuşmak fikir serdetmek isteniyorsa cenaze merasimi ve  bayrakkonusu ortada duruyor.

Hassasiyetinizi gösterin.

Saygılarımızla

Yakan CUMALIOĞLU Kıbrıs Milli Koordinasyon Komitesi Başkanı

15.02.2022

Editör: TE Bilisim