Polisin 6 ilde,  “gezi protestoları sırasında polise saldırdığı ve yasadışı örgüt üyesi olduğu”  gerekçesiyle 84 kişiyi gözaltına almasıyla sonuçlanan operasyonu “Marjinal temizlik” manşetiyle duyurmuş Star.
“Yasadışı” oluşumların içinde bulunmak, bunlar adına  “eylem”ler düzenlemek ile  “marjinal”lik aynı şey mi?
Bir toplum mühendisliği projesi kapsamında, kavramların kasıtlı olarak anlam değişimine uğratılması,  “hayat acı-biber acı-bu durumda hayat biberdir”mantığını yerleştiriyor zaman içinde;
“MLK-P’liler marjinal, Gezi protestocuları marjinal, bu durumda Gezi protestocuları MLK-P’li” kodlaması bu!
Yıllar boyu, nasıl her “muhalif”i  “terörist” olarak yaftaladılarsa; şimdi de “terör” yahut  “anarşi”yle bir arada anılan kişileri “marjinal” diye damgalayıp yeni bir itibarsızlaştırmaya gidiyorlar.
Başta o manşeti atan zat her kimse; kendinden olmayanı  “marjinal”  diye ötekileştirmeye meraklı herkesin es geçmemesi gereken bir küçük ayrıntı var;
Tıpkı muhalif olmak gibi marjinal olmak da suç değil yasalarımızda!
“Marjinal”, Erdoğan’ın Sincan’da “çapulcu kimdir”  dersi verirken kullandığı TDK Sözlüğüne göre;
“Aykırı” kimsedir!
Ve  “aykırı” olmak suç değildir!
“Aykırı” da,  “Alışılmışa, doğru olarak kabul edilmişe uygun olmayan, karşıt, ters, mugayir, muhalif...  toplumda görüş ve yaşayış biçimiyle uçlarda bulunan (kimse)” anlamına gelir ki; bütün bunlar da “suç” değildir!
Dolayısıyla polis, Star’ın attığı manşetle yarattığı algıdaki gibi  “Sen marjinalsin” deyip, “sokaklarımızı marjinallerden temizleme”  operasyonu kapsamında kelepçeleyemez kimseyi!
 
+++
 
Aklımdayken...
Gezi’deki ağaçlar dolayısıyla hazır, toplumun  “çevreci ruh”u kabarmışken;
- Kadıköy’de 3. dereceden sit alanı olan Kuşdili çayırına AVM yapılması projesi...
- “Tarihi” Haydarpaşa’ya otel yapılması projesi...
- GATA’yı Çekmeköy’e,
Marmara Üniversitesi’nin tarihi Haydarpaşa kampüsünü Maltepe’ye taşıyıp sonra da buraları özelleştirerek  “turizme açma” projesi...
Ve benzerlerine karşı da  “diren” en birileri çıkar belki.

+++

“Analar ağlamayacak”tı değil mi!
AKP-PKK eliyle  “barış”  adı altında yürütülen “teröristle müzakere süreci” fiilen başladığı günden beri muhalefet partileri iktidara ısrarlı bir şekilde tek soru yöneltti:
- Ne vaat ettiniz?
Ve iktidar da her seferinde, PKK ile
aralarında herhangi bir vaat, söz vermelerini gerektirecek bir “pazarlık”  olmadığı cevabını verdi.
Ve fakat Murat Karayılan da diyor ki;
 “Bize söz verdiniz;
- Koruculuk lağvedilecek.
- Karakollar kapatılacak. Askeri birlikler geri çekilecek.
- Öcalan’ın önce dışarıyla rahat iletişim kurması, sonra da salıverilmesi sağlanacak.
- Cezaevinde bulunan BDP milletvekilleri başta olmak üzere KCK sanıkları serbest bırakılacak.
Sözünüzü tutmazsanız kan akacak!”
 “Analar ağlamayacak”tı değil mi!
Öcalan birden “iyilik perisi” kesilmişti!

+++

Duran Başbakan...
Tayyip Erdoğan’ın  “karşıtlarıyla”  mücadelede kullandığı bir yöntem var biliyorsunuz;
Kendisi için  “milliyetçileri”  tehlike sayıyorsa; eyleme yansımasa da söylemde -ayaklarının altına aldığı günleri unutup- herkesten daha “milliyetçi”  kesiliyor...
“Çevreci”ler çok olmaya
başladıysa, -kaç gündür Taksim’de, Kuğulu Park’ta, Alsancak’ta insanların neden zulüm gördüğünü unutup- Gezi’yi çiçeklerle donatıyor...
“Direniş” in sembolünün  “Türk bayrağı”  olduğunu keşfedince -Ay-yıldızın yerlerde sürüklendiği günleri unutup- onu sahiplenip camlardaki, balkonlardaki Türk bayraklarıyla  “direniş”  arasındaki sembolik bağı baltalıyor...
Umudum o ki;
“Duran adam”  da aynı etkiyi yaratabilir...
Baktı gördü  “durmak” bir  “muhalif hareket”  kimliğine büründü... Etkisizleştirmek için, hep yaptığını yapıp  “karşıtından daha hızlı bir ‘durmak’ savunucusu”  haline gelebilir;
Durabilir!
Dursun!