Son yılların revaçta hocaları(!) ekranlara dağılarak ‘ramazan programları’ icrâ ediyorlar. İçlerindeki en yüksek reyting sâhibi olan ‘pop star’ kıvâmındaki Nihat Hatipoğlu tabii ki... Hatiboğlu, atv ekranlarından ilim, irfan, ahlâk, nezâket, edep, hâyâ, kardeşlik, ülfet, barış ve tabii bütün bu güzelliklerin yanında yüzünden hiç eksik etmediği o meşhur tebessümünü yayıyor. Ülkede hâkim olan kardeşlik, barış, nezâket ikliminde Hatipoğlu’nun payı çok büyük.

Biz de bereket ayı demek olan Ramazan münâsebetiyle bilgimizi, ilmimizi, irfânımızı, imânımızı, edebimizi, ihlâsımızı artırmak için Diyânet İşleri Başkanlığı’na ve Yüzyılın Fıkıhçısı ödülünü alan Hayrettin Karaman’a sorular soralım ve alacağımız cevaplarla hem Ramazan ayının bereketini artıralım hem de kendimizi bir sigâya çekelim istedik...
Soru 1: 
Hırsızlığın dinimizdeki yeri ve önemi nedir, hırsızlık yalnızca cepçilik yapmak mıdır, marketten bir paket süt aşırmak mıdır veya zimmet, ihâleye fesat karıştırmak, devlet imkânlarını yakınlara peşkeş çekmek de hırsızlık hükmünde midir? 
Soru 2:
Rüşvet ne demektir, rüşvet alanın ve verenin kitaptaki karşılığı nedir? Bir vakıf kursak ve devletin iş adamlarına dağıttığı bazı imkânlardan komisyon alsak ve bu komisyonları da kurduğumuz vakıfta toplasak, topladıklarımızın bir kısmını da öğrencilere dağıtsak, geriye kalanlar da rüşvet parası hükmüne girer mi, girerse n’olur, girmezse n’ôlur, biz o miktarları kullanamıyor isek hayatın ne anlamı kalır?
Soru 3:
“Bakara-Makara” diyerek birkaç espri yaptığımızda Kur’ân âyetlerini alaya almış olur muyuz? Mizah da hayatın bir parçası, nasıl desem hayatın tadı-tuzu değil midir, ne yani hiç espri de yapamayacak mıyız? Bunun kitapta, hadiste, sünnette yeri yok mudur?
Soru 4: 
Yalan söylemek câiz midir, câizse hangi şartlarda câizdir, hangi şartlarda câiz değildir, bu şartları tek tek açıkça listeleyebilir misiniz? Bâzı ses kayıtları yayınlayarak herhangi birinin “sıfırlayın” dediğini iddia ediyorlar, meselâ diyelim yani... Bu ses kayıtlarının montaj olduğuna dair devlet kurumundan bir rapor alsa meselâ o kişi, o rapor da bu kayıtlara ‘montaj’ dese aynı şekilde, o kayıtlar montaj hükmünde midir, yoksa ses hükmünde midir? Bir de o ses kayıtları hafazanallah bir yerlerde istifleniyor mu, âhirette ortaya çıkar mı, çıkarsa n’olur? 
Soru 5:
Bir de şu ümmet kavramı hakkında bizi aydınlatır mısınız? Ümmet ne demektir? Ümmete dâhil olanlar kimlerdir? Ümmetten sayılmak için onay alınan bir kurum var mıdır? Ümmet olmak için bir sayıya ulaşmak gerekir mi? ‘Bir vücudun âzâları’ veya ‘bir tarağın dişleri’ gibi olan topluluklar hangi topluluklardır? Diyânet İşleri Başkanlığı’nın hazırladığı hutbelerde bazı topluluklar için dualar ediliyor, yardımlar toplanıyor, ‘bir battaniye de onlar için’ gibisinden kampanyalar düzenleniyor. Meselâ Diyânet İşleri Başkanımız, Hocamız, bembeyaz ve işlemeli göz kamaştıran cüppesi ve sarığıyla, bizleri gözyaşlarına boğan bayram hutbesinde “Suriye’deki ateşten, Mısır’daki acıdan, Gazze’deki kandan, Haiti’deki çaresizlikten, Açe’deki musibetlerden, Afganistan ve Pakistan’daki dinmek bilmeyen gözyaşlarından, Somali’deki açlıktan, Sudan’daki fakirlikten” bahsederek, onlara “kardeşim diyebilirseniz bayram sizin bayramınızdır”  demişti. Dinleyince bizi almıştı bir düşünce, Doğu Türkistan, Kerkük, Karabağ’da yaşayan ve tıpkı Suriye’deki, Haiti’deki ve Gazze’deki zulüm görenler gibi mazlum Türklerden hiç bahsetmiyor, hiçbir hutbede isimlerini anmıyor, kampanyalar düzenlemiyordu... Şimdi biz düşünmeden edemiyoruz dedik ya, acaba düşünerek günaha giriyor muyuz? Kerkük, Doğu Türkistan, Karabağ gibi coğrafyalardaki Türkler ümmetten mi sayılmıyor, ümmet mi olamadılar, Müslümanlıkları mı kifâyet etmiyor, takvâda mı, ihlâsda mı, amelde mi eksikler, böyle ise bu eksik notlarını kim veriyor, Diyânet İşleri mi?  Veya bu coğrafyalara götürülen birkaç bin Kur’ân-ı Kerim onlara yeter de artar bile mi deniyor?
Hülâsaa, Türk’ün ümmet içindeki üyeliğinde bir problem mi var, bir evrak eksikliği mi söz konusu?
Bu soruyu hassaten cevaplarsa Diyânet İşleri ve Yüzyılın Fıkıhçısı Hayrettin Karaman, bizleri karanlıklardan aydınlığa çıkarır ve Ramazan bereketine vâsıl olmuş oluruz.
Bu vesileyle ‘evvelen’ Çin zulmünde işkencelere, sorgusuz sualsiz idamlara mâruz kalan Doğu Türkistanlı kardeşlerimizin, Karabağ’daki kardeşlerimizin ve Kerkük’te kelle avcısı Sünni fanatik, ABD maşası IŞİD militanlarının zulmü altındaki Türk milletinin ve ‘âhiren’ de İslâm âleminin Ramazân-ı Şeriflerini kutluyor, adâlet, hayır ve esenlik getirmesini niyâz ediyorum...