✍️ | Selçuk Üniversitesi Eski Rektörü Prof. Dr. Abdurrahman KUTLU yazdı...
Cumhuriyetimizin 102.yılında kişi başına düşen milli geliri oldukça yüksek, temel meselerini halletmiş bir refah ülkesi olabilseydik, ne iyi olurdu.
Ama olamadık. Bunda bizim hatalarımız olduğu kadar, birçok medeniyetin izlerinin bulunduğu, insanlığın pek çok başlangıçlara tanıklık ettiği, herkesin gözünün olduğu bir coğrafyada bulunmamızın da etkisi var şüphesiz.
“Türkiye, Türklere bırakılamayacak kadar önemlidir” diyenlerin, 50 yıldır başımıza musallat ettikleri PKK terör örgütü sebebiyle, şimdi Terörsüz Türkiye oluşturma çabası içindeyiz.
Terörsüz Türkiye Süreci’ndeki gelişmeleri tüm millet dikkatle, hassasiyetle, biraz da kaygıyla takip ediyor. Çünkü bu süreç, çok bilinmeyenli bir denklem ve tuzaklarla dolu. Aynı zamanda Sevr’i hortlatmaya çalışan emperyal güçlerin çeşitli oyunlarının sahnelendiği bir süreç.
Emperyal güçlerin Türkiye’yi bölmek için kullandıkları PKK terör örgütü, ülke içinde kendini feshetmiş olsa da, Suriye uzantısı güçlü bir şekilde varlığını sürdürüyor. 915 km sınırımız olan Suriye henüz istikrara kavuşmuş değil, pek çok açıdan belirsizliğini koruyor. 1. Körfez Savaşında, Çekiç Güç Projesiyle Kuzey Irak’da oluşturulan özerk Kürt Bölgesi, Türkmenleri görmemezlikten gelerek, gelişmesine devam ediyor.
Terörsüz Türkiye meselesi, sadece Türkiye’yi ilgilendiren bir konu değil, bölgesel bir mesele olarak değerlendirmek gerekiyor. Bu mesele bölgesel olunca, işler daha karmaşık hale geldi haliyle. Emperyal güçlerin öteden beri dile getirdikleri federasyon, özerklik, iki resmi dil, iki milletli yapıya dönüşme gibi emperyal içerikli projeler konuşulur oldu. Emperyal güçler, ülkemizin üniter devlet yapısının yıkılmasını istiyorlar.
Bu süreç iyi yönetilmezse ne olur?
Gelecekte olabilecekler hakkında çok şey söylenebilir. Ancak, parçalanan ve dağılan Yugoslavya bizim için oldukça öğretici bir ders olabilir. Bir zamanlar çeşitli federatif yapılar içinde, iyi-kötü birbirleri ile uyum içinde yaşayan Yugoslavya halkları, zaman geldi birbirlerinin boğazlarına sarıldılar, bir sofranın etrafına oturamayacak hale geldiler, birbirlerini yok etmeye çalıştılar, binlerce insanın ölümüne sebep oldular. Halen, 255 bin kilometre kare Yugoslavya topraklarında kurulun altı devletin aralarındaki ilişkiler iyi düzeyde değil.
Mustafa Kemal Atatürk milleti ayağa kaldırıp “Ya İstiklal, Ya Ölüm” diyerek yola çıkmasaydı, 10 Ağustos 1920 tarihinde imzalanan Sevr Antlaşması ile Anadolu ve Trakya İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar, Yunanlılar tarafından paylaşılmış olacaktı.
Ayrıca doğuda bir Ermeni Devleti, Güneydoğuda ise bir Kürt Devleti kurulmuş olacaktı. Bu şekilde Türkler Anadolu'da silinmiş olacaklar ve Batılı Devletlerin Malazgirt’ten (1071) beri aklına koydukları Şark Meselesi sona ermiş olacaktı.
Türk Milletine karşı kurulan bu büyük tuzağı bozan Mustafa Kemal Atatürk’e ve O’nun kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’ne batılı emperyal güçlerin ve Ermenilerin ve ilkel-etnik kürtçülük yapanların düşmanlıkları buralara dayanmaktadır.
Yugoslavya yaklaşık 500 yıl Osmanlı hakimiyetinde kalmış bir ülkeydi. 19. yüzyılın son çeyreğinde yapılan Osmanlı-Rus savaşları ve 20.yüzyılın başlarındaki Balkan Savaşları neticesinde ,Yugoslavya’nın da içinde bulunduğu, Balkan coğrafyasında Türk hakimiyeti sona ermiştir.
Balkanlar’da önce özerklik verilerek Osmanlı Devleti’nden koparılan topraklar, isyanlarla desteklenmiş, o topraklardaki milletlerin hepsi bağımsız bir devlet olmaya çalışmışlardır.
Çeşitli etnik yapıdaki grupların bulunduğu Yugoslavya, 1918’de federal yapı ile yola çıkmış, 2.Dünya Savaşında işgale uğramış, bünyesinde çeşitli değişikler yaparak sancılı bir şekilde 1992 yılına gelmişti. Birbirleri ile çeşitli meseleleri olan, bir arada yaşamanın mümkün olmadığını anlayan milletler birer birer bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir.
Milletlerin bu ayrılıkları rahat olmamış, çok geçmeden birbirleri ile yaklaşık dört yıl sürecek bir savaşa sürüklenmişlerdir. Bu savaşlarda Avrupa’nın ortasında, Avrupa devletlerinin gözü önünde binlerce Müslüman Boşnak 1995 yılında Sırplar tarafından katliama uğramıştır.
Terörsüz Türkiye Sürecinde Türkiye’nin takip edeceği yolun esasları bellidir. Cumhuriyetin 102 yıllık geçmişinde hiç ayırım yapmadan, her vatandaşına her alanda fırsat eşitliği tanıdığı, çalışan herkesin devletin her makamında görev alabildiği, kanun önünde her vatandaşın eşit olduğu gerçeklerinden hareket ederek, Üniter Devlet Yapımıza hiç halel getirmeden yürütülmesi milletin ortak kararı olacaktır. Böyle bir karardan Türk, Kürt ayırımı olmadan herkes memnun olacak ve herkes rahatlayacaktır.
Büyük Atatürk’ün başlangıçta kimsenin soyuna sopuna bakmadan herkesi kucaklayan, bu topraklarda, aynı çatı altında beraber yaşamanın ifadesi olan, “Türkiye Devletini Kuran Anadolu Halkına Türk Milleti denir” tanımlamasının anlamı ve mana derinliği iyi anlaşılabilirse, kimse yanlışa düşmez, hata yapılmaz. Zaman; dosta, düşmana “Al Bayrağın altında, hep birlikte Türkiye’yiz” demenin zamanıdır.
Cumhuriyet Bayramımız Kutlu Olsun.
Türkiye Cumhuriyeti Devletimizi kuran başta Büyük Atatürk olmak üzere, kahraman silah arkadaşlarını, aziz şehitlerimizi ve gazilerimizi saygı ve minnetle anarım.





