Cumartesi günü, eski dostum Oktan Keleş Bey, 15 kişilik bir toplulukla beni ziyarete geldi. Gelenler; subayından astsubayına kadar, TÜBİTAK’ından üniversitesine kadar iyi eğitim almış nur yüzlü insanlardı. Azizlerdi diyelim. Hayatımda bu kadar sevinci az yaşamışımdır. Bir de bayrak çıkardık sandıktan, resimler çektirdik, elimi öptüler, duamı aldılar. O güzel yüzleriyle etrafımı çevrelediler. Keşke bir daha gelseler, keşke hep gelseler. Söz verdiler sık geleceklerine. Onlar sözlerini tutarlar biliyorum. 15 günde bir yenileneceğim, tazeleneceğim demektir bu.
Aynı gün bu gençlerin kardeşleri sayılabilecek başka bir grup, bayraklarla yürüyüşe geçmişlerdi. Onlar da TGB’lilerdi. Bu ülkenin toprağında yaşayan, nimetini yiyen, sevincini kim bilir kaç kere yaşamış olan, üzüntüsünü çekmeye gelince kıvırtan başka bir grup insan, bir gece evvel Türkiye’yi baştan aşağı yıkma teşebbüsünde bulunmuşlardı. Bu 15 yiğidi evden çıktıkları an özlemeye başladım. İyi ki bizim Melek, acemi de olsa fotoğraflarını çekmiş. Ama onlardan da çok fotoğraf çekildi. Her zamanki dalgınlığımla nerede ve ne zaman yayınlanacağını sormayı unutmuşum. Arayan bulur. Namık Kemal Zeybek Bey’in de katkısı olan bir program yapıyorlar. Eskiden Karadeniz TV’de program yapıyorlardı. Ben, yazlığa gidip geldikten sonra zamanı karıştırdım. Söylesem de yanlış olur.
***
Cumhurbaşkanı seçildikten sonra az konuşacak diye seviniyordum. Ne mümkün. Ne zaman televizyonu açsam ya biri, ya öteki. Hep aynı üslup, aynı taktik, aynı saldırganlık. Hatta aynı ortaokul Türkçesi “jargon”. Bildiri gibi bir şey okudular. Oradaki şu söylem dikkatimi çekti. İşte şöyle şöyle yaparsak, iyot gibi açığa çıkarlar. Bu iyot gibi açığa çıkarlar benzetmesini ben ortaokulda bile yapmazdım. Bunun yabancı dillere çevrildiğini düşünün. Kim bilir nasıl gülmüşlerdir.
***
Ama bir şeye seviniyorum; Türkiye, halkından ve gençlerden sonra resmi kurumlarında da bir diriliş gösteriyor. O saçaklı kadına dersini veren üsteğmenin adını öğrenemedik bir türlü. Ama bu sefer de alnından öpülecek bir Emniyet Müdürü çıktı.
Meseleyi bilmiyorum ama tartışmaya başladılar. Ve inanın gayet uslu çocuklar gibiydiler. O eski bağırış, çağırışları yoktu. Emniyet Müdürü onlara bir şey yaptırmaya çalışıyordu. Şimdi unuttum. Ve en son, akıllardan çıkmayacak şu lafları söyledi: Siz bize serhildanı öğrettiniz. Yani ayaklanmayı. Biz de size, Türkiye’nin parçalanmayacağını öğreteceğiz. Vay be... Etraf suspus. Demek suspus olabiliyorlarmış. Bu Emniyet Müdürü’nün de alnından öptüm.
Şimdi olan şudur: Onların saldırganlıkları arttıkça Türklerin bilinci de ona göre artıyor. PKK bitti, ÖSO bitti. Gerçi onu yeniden canlandırmaya çalışıyorlar ama bitmiş olan bitmiştir. El Nusra bitti. Hatta Müslüman Kardeşler bitti. Şimdi medeni ve huzurlu bir ülkede yaşamak zamanıdır. İnşallah öyle olacak. Siz rejimi değiştirmeyi, Meclis’teki çoğunluğunuzla kanun değiştirme mi zannediyorsunuz. Hayır, bittiniz. PKK’nın biteceğini kim tahmin edebilirdi. Bitti. Geçen yazımda demiştim ki; Allah, bir zalimi bitirmek için öteki zalimi musallat eder. İşte öyle oldu. IŞİD, PKK’yı bitirdi, bakalım sonuna kadar bu bitişler zinciri nereye ulaşacak.
***
 Cumartesi günü ziyaretime gelenler bambaşkaydı. Doğru dürüst yürüyemesem de kolum da ağrısa, boynum da ağrısa onlar her gün gelsin evime. Dünya güzelleşiyor, çiçekleniyor.