Atatürk'ün 1933'te söylediği "Bugün Sovyetler Birliği dostumuzdur; müttefikimizdir…  Fakat yarın… Parçalanabilir, ufalanabilir. Bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir. İşte o zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir. Bizim bu dostumuzun idaresinde dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız…" sözlerini herkes bilir. Ancak, İsmet Bozdağ'ın Atatürk'ün Sofrası kitabında yer alan bu sözler bir hatıraya dayanmaktadır.

Buna karşılık Atatürk'ün doğrudan doğruya TBMM tutanaklarında geçen sözleri de vardır. Meclisin 01.12.1921 tarihli toplantısında söylediği şu sözler, genellikle Atatürk'ün Turancılığı reddettiği şeklinde yorumlanır:

"Büyük hayaller peşinde koşan, yapamayacağımız şeyleri yapar gibi görünen sahtekâr insanlardan değiliz. Efendiler, büyük ve hayali şeyleri yapmadan yapmış gibi görünmek yüzünden bütün dünyanın husumetini, garazını, kinini bu memleketin ve bu milletin üzerine celbettik. Biz panislamizm yapmadık, belki 'yapıyoruz, yapacağız' dedik. Düşmanlar da; 'yaptırmamak için bir an evvel öldürelim' dediler. Panturanizm yapmadık, yaparız, yapıyoruz dedik, yapacağız, dedik ve yine 'öldürelim' dediler. Bütün dava bundan ibarettir. Bütün cihana havf (korku) ve telaş veren mefhum bundan ibarettir. Biz böyle yapmadığımız ve yapamadığımız mefhumlar üzerinde koşarak düşmanlarımızın adedini ve üzerimize olan tazyikatını tezyid etmekten ise (baskılarını artırmaktansa) hadd-i tabiîye, hadd-i meşrua rücu edelim. Haddimizi bilelim."

Ben bu konuşmanın Turancılığı reddetmek anlamına geldiğini düşünmüyorum. Atatürk'ün söylemek istediği şudur: Turancılık yapalım fakat bunu bütün dünyaya ilan ederek yapmayalım. Yapamayacağımız şeyleri "yapıyoruz" diyerek düşmanların husumetini üzerimize çekmeyelim, ihtiyatlı davranalım.

Bu yorumum, sadece yukarıdaki sözlerin tahlilinden çıkarılan bir yorum değildir. Doğrudan doğruya Atatürk'ün sözlerine dayanmaktadır. Yine Büyük Millet Meclisinde, aşağı yukarı bir yıl önce, 11 Ekim 1920 tarihli oturumdaki sözlerine. Rusya'ya bir elçilik heyeti gönderilecektir ve oturum gizlidir. Mustafa Kemal söz alır ve heyetle ilgili bilgi verir:

"Arkadaşlar, malûm-u âliniz olduğu veçhile Rusya'ya bir sefaret heyeti gönderiyoruz. Bu heyet-i sefaret esasen malum olan ve mazbut olan kadrosu dâhilindedir. Fakat Rusya'da ve Rusya ile temasta namütenahi (sonsuz) İslam kütleleri vardır. Bu İslam kütleleri içinde bizim ifa edebileceğimiz birtakım hususi, mahrem ve fevkalade vezaifimiz (görevlerimiz) vardır. Bittabi bu vezaifin mahiyeti ilân edilerek oraya memur, heyet gönderilemez. Sırf bu vezâif-i mahsûsayı ifa ettirebilmek, takip ettirebilmek, icabında izhar edilebilmek üzere heyet(-i) sefâretin kadrosuna heyet-i ilmiye namiyle bir heyet ilave edilmiştir. Heyet-i ilmiye denildiği zaman, manasından istidlal edildiği (çıkarıldığı) gibi, orada yalnız tedkikat-ı ilmiye (ilmî araştırmalar) yapacak değildir. İfade ettiğim gibi vezâif-i mahsûsa (özel görevler) ifa edecektir."

Mustafa Kemal gidecek isimleri de açıklayıp sözlerini bitirdikten sonra konuyla ilgili dilekçesini meclis başkanlığına verir. Dilekçe şöyledir:

"Büyük Millet Meclisi Riyâset-i Celîlesine"

Asimilasyona yatkın olan Türk'ler için bunların bir önemi var mı? Asimilasyona yatkın olan Türk'ler için bunların bir önemi var mı?

"Türkiye Büyük Millet Meclisi azasından Tevfik Rüştü, İsmail Suphi, Besim Atalay ve Fuat Beyler tetkikat-ı ilmiye heyeti olarak Moskova sefaret heyetiyle birlikte mahall-i mezkûre azimet edeceklerinden (anılan yere gideceklerinden) mîr-i mûmâileyhimin (anılan kimselerin) vazifelerinin devamı müddetince mezun addedilmelerini (izinli sayılmalarını) rica ederim. 11.10.1336 - B. M. M. Reisi M. Kemal"  

Elçilik heyeti yanında ilmî heyet de gerçekten Rusya'ya gitmiştir. Üstelik İsmail Suphi, Türkistan'a kadar uzanmıştır. Bunu Zeki Velidî Togan'ın 1969 yılında yayımlanan Hâtıralar kitabından (s. 375) biliyoruz:

"Temmuz'da Ankara Büyük Millet Meclisi azası İsmail Suphi Soysallıoğlu Buhara'ya gelmişti. O resmen gûya Komünist Partisi taraftarı bir Türk mebusu olarak seyahat ediyordu. Bu cihetten Türkistan'da serbest gezmek imkânını elde etmişti. Hatta Hiyva'ya bile gidip geldi. Fakat kendisi Mustafa Kemal Paşa tarafından vazifelendirilmişti. Bu zat Buhara'da iken benimle birkaç defa görüştükten sonra benim ricamı kabul ederek o zaman birbirleriyle rakip Özbek ve Tacik zümreleriyle görüştü…

Birer yıl arayla söylenmiş Mustafa Kemal'e ait sözler. Biri Meclis'in açık oturumunda biri gizli oturumunda. Üstelik, gizli oturumda söylenenler, fiilen yerine getirilmiş. Şimdi karar verelim: Atatürk Turancı mıydı, değil miydi?

Ahmet B. ERCİLASUN / 28 Kasım 2021 Pazar

Editör: TE Bilisim