ABD Savunma Bakanı Chuck Hagel, Türkiye’nin IŞİD’e müdahale gücüne katılmasını istedi. IŞİD’in elindeki 49 Türk hakkında basına yasak getiren AKP iktidarı, talep eden ABD olunca, rehineleri bir kenara bıraktı ve “evet” dedi. IŞİD’in hakim olduğu bölgede korunacak Türkmen kalmadığını, çoğunun Şii bölgesine göç ettiğini bildikleri halde, iktidarın gerekçesi, Türkmenleri korumak imiş! 
Gerçi New York Times gazetesi, “Ankara’da saatlerce süren toplantıların ardından Recep Tayyip Erdoğan’ın hükümetinin ne yapacağı konusunda hiçbir açıklama yapılmadı” diye yazdı. Onlar da hükümetin “Davutoğlu hükümeti” olmadığını biliyor elbette. Davutoğlu, böyle bir başbakan işte! 
***
New York Times, “Pazartesi günü Erdoğan ile toplantıdan sonra gazetecilere konuşan Hagel, Türk yetkililerinin kendisine PKK konusundaki kaygılarını ilettiklerini söyledi. Ancak ’Bana, hiçbir biçimde PKK’yı IŞİD’den daha önemli bir tehdit olarak gördüklerini belirtmediler’diye ekledi. Ayrıca ABD, operasyonlarda Türk askeri üslerini kullanabilmek de istiyor” bilgilerini de verdi. 
AKP iktidarı, seçimleri kazanabilmek için, terörü durdurması karşılığında PKK’ya istediği her tavizi vermiş durumda zaten. Öyle ki müzakereleri suç olmaktan çıkarmak için uydurma bir yasa bile kabul ettiler. Suçlunun, kendi suçunu suç olmaktan çıkarmasını, hiçbir hukuk sistemi korumaz ama şimdilik hesap sorabilen yok. 
Zaten “IŞİD’in elinde, Makine Kimya Endüstrisi damgalı çok sayıda mühimmat var” iddiasını soruşturanlar, yani Suriye’ye giden TIR’ları aratanlar görevden alındı. 
AKP iktidarı, yasa çıkarmanın, suçunu örtbas edebilmek için yeterli olmadığını bildiği için ilk derece mahkemelerindeki tüm hakim ve savcılar ile Yargıtay ve Danıştay üyelerinin maaşlarına 1155 lira zam yapacağını açıkladı. Yani “ulufe dağıtımı” na hakimlerden başladılar!
MHP Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu, “İktidar partisinin hedeflediği HSYK’yı tamamen kontrol altına almak ve yargıda kendileri aleyhine gelişebilecek davaları kaynağında önlemektir” dedi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da bu gelişmeleri, “siyasal rüşvet” olarak yorumladı. 
***
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ise HSYK seçimleri ile ilgili olarak “Hakim ve savcıların kahir ekseriyetinin, Türk yargısının Fethullah Gülen’in yargısı, hakim ve savcıların Fethullah Gülen’in hakim ve savcıları gibi algılanmasına, isimlendirilmesine asla müsaade etmeyeceklerine inanıyorum. Yargı kimsenin arka bahçesi olmamalı, milletin yargısı olmalı” diye konuştu. 
Burada AKP iktidarı açısından mesele, yargıyı milletin yargısı yapmak değildir. Çünkü, Ergenekon, Balyoz ve Casusluk gibi uydurma iddianamelerle açılan davalarda Türkiye’nin yetişmiş insanlarını bir kalemde harcayan irade, ilk uydurma şema ortaya çıktığı zaman Abdullah Gül’ün “delillendirin” şeklindeki talimatıydı. 
Paralel devlet denilen polisler savcılar, hakimler ve gazeteciler, el birliğiyle bir cadı avı başlatarak, operasyonlar yaparken, Tayyip Erdoğan da davaların savcılığını üslenmişti. 
Şimdi Gezi olaylarını yönlendirdikleri gerekçesiyle Çarşı Grubu hakkında açılan davanın veya paralelcilerle ilgili soruşturmaların da önceki davalardan farkı yoktur. Fakat her iki süreçte de hakim ve savcıları yönlendiren, AKP iktidarıdır. 
HSYK seçimlerine önem vermelerinin sebebi, suçüstü yapılarak tutuklanma ihtimalini ortadan kaldırmaktır. Suçüstü durumunda, dokunulmazlık kimseyi kurtarmaz! 
***
Tartıştığımız bu konular, Türkiye’de siyasi projelerin, dış politikanın ve yargının hangi amaçlar için kullanıldığını, bütün açıklığıyla gözler önüne seriyor. Bu uygulamalar, hukuk devletinin değil, çete mantığının eseridir ve devam etmesi imkânsızdır!