Aydınlar Ocakları 52. Şurası Tekirdağ Ocağımızın ev sahipliğinde Tekirdağ’da 16-17-18 Mayıs tarihleri arasında yapılmıştır. Şurayı hazırlayan ve üstün gayret gösteren başta Başkan Sayın Halide Savaş olmak üzere, Yönetim Kurulu üyelerini de tebrik eder; çalışmalarında başarılar dileriz. 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramınızı kutlarız.
Şura vesilesiyle bu yerli ve milli Ocağın mensubu olup da Allah’ın rahmetine kavuşmuş hocalarımızı, meslektaş ve üyelerimizi, değerli dostlarımızı rahmetle anmayı görev biliriz. Otuz yılı aşkın süredir devamlı düzenlediğimiz mevlitlerimizde Allah’ın rahmetine kavuşmuş her bir üyemiz ismen dua listesinde yer almıştır. Ocağımız bu sene de bir iftar programı düzenlemiş ve sayın Cihat Yaycı Emekli Amiralimiz “Yeni Dünya Düzeninin Arka Planı ve Gelişmeler” üzerine bir konuşma yapmıştır. Aydınlar Ocağımız her konuda tüzüğümüze uygun faaliyetlerini sürdürmektedir.
Terör örgütünün toprağa gömülmesinde emeği geçmiş, vatanı için, bayrağı için dıştan kumandalı ihanete karşı canını seve seve veren aziz şehitlerimizi, askerlerimizi, öğretmen ve kamu görevlilerimizi, vatandaşlarımızı rahmetle anarız. Onlara ve ailelerine çok şey borçlu olduğumuzun şuuru içindeyiz. Türkiye eğer terörsüz Türkiye’ye varmayı konuşabiliyorsa bu onların sayesindedir. Ayrıca terör örgütünce çocukları kaçırılan ve evlat acısı çeken Diyarbakır Annelerinin acılarını gönülden paylaşırız. Onlara selam ve saygılarımızı sunarız.
Türk’le Kürt savaşmadı ve savaşmıyor. Çatışma olmadığı için bazı dostlarımızın rahatsız olduğunu biliyoruz. Türkiye sadece terör örgütü ile yasal mücadele yapıyor. Her ciddi devletin yapacağı gibi… Hele savaşın olmadığı bir yerde Alman Başbakanı gibi barıştan bahsetmek bir çelişkidir.
Türk Dünyasında 11 Eylül 2024 tarihli “ortak alfabe”nin kabulü bütün Türkleri sevince boğmuştur. Dört Türk Cumhuriyetince en iyi Türk ölü Türk’tür anlayışına sahip ezeli Türk düşmanı Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ni tanımış olmalarını, büyük elçi gönderilmesini de üzüntüyle karşılıyoruz. Birinci Orta Asya- Avrupa Birliği Zirvesi ile bazı Türk Cumhuriyetleri’nin Rumlarla ilişki kurması bir takım menfaatler uğrunadır. Rum-Yunan ikilisi Avrupa’dan bölgeye akacak menfaatlerin veto edilmemesi için gereğini yapmışlar ve Rum kesimini tanıtmışlardır.
52. Şuramız Dünyanın karma karışık bir hal aldığı bir dönemde yapılmaktadır. Yeni dünya düzeni sık sık konuşulan bir konu olmuştur. Dünyanın çeşitli bölgelerinde savaşlar çıkmış, çıkarılmış ve toprak işgalleri olmuştur. Maalesef siviller bundan en büyük zararı görmüştür. Böylece silah satan ülkeler karlı çıkmış, sivil insan kanı akar olmuştur. İnsan hakları ayaklar altına alınmış, milletlerarası kuruluşlar cinayet şebekesi İsrail’e ve bu ülkeyi destekleyen ABD, katliamlara ve soykırıma adeta izin vermiş; İsrail toprak işgallerini ve bombalamaları sürdürmüş; bilhassa sivil katliamı, ateşkese rağmen on binlerle ifade edilir hale gelmiştir. ABD bir kısım Dürzileri tahrik ederek parça parça bir Suriye oluşturma peşine düşmüştür. Batı tamamen üç maymunu oynamaktadır. ABD sözde ihtilaflı olduğu İran’ı destekleyen Yemen’i ateş altına almış ve bir çok insanın ölümüne sebep olmuştur. Sözde dost ve müttefik ABD Yunanistan’ı işgalle kalmamış; Ege’yi (Adalar Denizini) milletlerarası hukuku hiçe sayarak üslerle donatmış ve Türkiye’yi hedef almıştır. Yunana koruyucu silah desteği artırılmıştır. Ayrıca ABD; Karadeniz’de de varlığını hissettirmenin peşine düşmüştür. Gazze’de on binlerce insan şehit edilmiş, geride kalanların göç ederek bölgeyi İsrail’e boşaltmaları yönünde Mısır ve Lübnan’la birlikte hareket edilmek istenmiştir. Kısaca Gazze’liler vatansızlaştırılmaya çalışılmıştır. Kıbrıs’ta Rum kesimine silah ambargosu kaldırılmış, Türkiye birçok yönden kuşatma altına alınmıştır.
Yeni dünya düzeninde dostu ve düşmanı ayırabilmek zordur. Dünyada olup bitenleri göz önüne alırsak bizde iç politikada yapılan mücadelelerin dünya şartlarına uymadığını görürüz. İç politikada gündem ne iktidara gelmek için her şey mubahtır zihniyetiyle harekettir; ne de her şeye rağmen iktidarda kalabilmek olabilmelidir. Türkiye’nin var olma mücadelesi her şeyin önüne geçirilmelidir. Türk Dünyası’nın Orta Asya – AB zirveleriyle parçalanmak istendiği bir ortamda iç siyasette yerleşmiş klasik itişmeler olamaz. Muhalefetin asıl görevi bu tehlikeli değişime karşı ve Türkiye ittifakına fikir ve kadro olarak ne ölçüde hazırım sorusu olmalıdır. Ülkemizde ekonomik kriz ve enflasyon, yolsuzlukların etkileri aile yapısını sarsarken, ahlaki değerleri zayıflatırken, insanları hiddet ve şiddete yöneltirken, eşler arasında da kıskançlık paronayasını tetiklemiştir. Diğer taraftan, sözde dostlarımız aile yapımızı ve ahlaki değerlerimizi hedef alıcı LGBT gibi dernekleri kurmuşlardır. Birçok ülkeden atılan bu derneklerin faaliyetlerine bizde neden son verilmediği bir türlü anlaşılamamıştır. Aile yapısını yıpratıcı sapma davranışları teşvik edici cinsiyetsizleştirme sapıklıkları devam etmektedir. Dijital saldırı ise; genç nesillerimiz için bir tehdittir.
Diğer taraftan, Rusya’nın Ukrayna’yı hedef alması ve işgal etmesi, toprak koparmaya çalışması, ABD’nin ise; kıymetli madenlere talip olması unutulamaz.
Siyasi partiler arasında ittifakların aranması gerektiği bir ortamda bazı parti liderleri kendilerine savaş açıldığından bahseder olmuştur. Onlar da anlaşılmaz bir şekilde savaşı kabul ettiklerini bildirmişlerdir. Oysa Türkiye’nin milli meselelerde ittifaka ihtiyacı olduğu unutulmuştur. Suriye’de Esad’ın rejimi çökmüş, kendisini Rusya koruma altına almıştır. Suriye’deki yeni rejim tabii ki bir takım önemli sorunlarla karşı karşıyadır. Türkiye barış ve huzur ortamını sağlamakta elinden geleni yapmış, buna rağmen yapılan düzenlemelerde Türkmen’ler yine unutulmuştur. Ülkemizde sözde geçici sığınmacılar sorunu bunların sayıları azalmasına rağmen sürmektedir.
Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, İBB Başkanının yargılanması ve tutuklanması büyük sorun haline getirilmiştir. Sivil itaatsizlik özgürlükçülük ve demokrasi adına tahrik edilerek devlet otoritesi yıpratılmaya çalışılmıştır. Asıl çözümün Türk Milleti tarafından sandıklarda belirleneceği göz ardı edilerek terör sokaklara yayılmıştır. Vatandaş ve bilhassa iktidar karşıtı olanlar sokağa davet edilmiştir. İstanbul’da Saraçhane adeta kalkışmanın merkezi yapılmıştır. İşin çok üzücü bir tarafı da, İngiliz Sosyal Demokratlarından gerekli destekleri alamamaları dolayısıyla moral bozukluğu göstermişler ve hırçınlaşmışlardır. 2025 yılında sanki geçmişin tekrarı yapılmış İngiliz dostu Damat Ferit tekrar ortaya çıkarılmıştır. Türkiye’nin yeni Damat Ferit’lere değil; Gazi Mustafa Kemal Atatürk’lere ve Atatürkçü çizgiden sapmayanlara ihtiyacı vardır. Türkiye’nin iç bünyesini güçlendirici bazı çalışmalar ve yenik düşmüş terör örgütünün kendini feshetmesi çalışmaları sürmektedir. Gurur duyduğumuz savunma sanayiindeki başarılar devam etmektedir. Mavi Vatan’ın parçası olan Akdeniz’de, Libya’da ve diğer bölgelerde mesela Afrika’daki başarıların birer masal olmadığı fark edilebilmiştir.
Seçimle ABD’de Cumhurbaşkanlığına gelen Trump Dünyayı bir şirket gibi yönetmeye kalkmış, ekonomik ve siyasi sorunların doğmasında rol oynamıştır. ABD ve onun garsonu İsrail Ortadoğu’da milli devlet ve üniter yapıları ufalamak ve federal yapıyı yayma sürdürülmektedir. Bundan dolayı Suriye’nin güneyi İsrail’ce bombalanmıştır.
Devletin nüfus artış hızındaki düşüşe bağlı olarak evlenmeyi ve çocuk sahibi olmayı teşvik edici maddi ve manevi destekleri isabetli olmuştur. Sağlıklı bir nesil yetiştirmek için bebek maması, et, süt, ekmek ve çocuk bezi gibi çok ihtiyaç duyulan maddelerde henüz yeterli destek sağlanamamıştır.
Türkiye’nin sosyal yapısı birlik ve beraberliğe değil; Türk Milleti bireyselleştirilmeye, milliyetsizleştirilmeye, din dışılığa, cinsiyetsizleştirilmeye teşvik edilirken bazı siyasetçiler ise sanki bu tehlikeleri ve değişmeleri fark etmiyor gibi davranmaktadırlar. Güney Kore’nin manevi değerlerinin nasıl bozulup milyonlarca insanın misyonerlerce ahlaken perişan edildiği, değerlerin içinin nasıl boşaltıldığı hiçbir zaman unutulmamalıdır. Türkiye’de de bu uygulanmak istenmektedir.
15 Temmuz darbe ve işgal denemesinin ters tepmesi ABD ve çırağı İsrail’in ileride yeni birtakım denemelere girmeyecekleri, çokkültürlülük ve yeni anayasa tuzaklarına yönelmeyeceklerini söyleyemeyiz.
Sözde dostumuz ve komşumuz İran Siyonizm’e su taşıyan bir molla rejimi halini almıştır. Şeytan dediği ABD ile ittifak kurabilmekte, İsrail ile de ilişkiler geliştirebilmektedir. Karabağ savaşında ve öncesinde İran’ın Ermenistan’ı desteklediği unutulmamıştır. Demek ki aynı ümmete mensup olmak yeterli değildir. ABD ve AB arasındaki artan sorunlar Avrupa’yı bir güvenlik krizi içine itmiştir. Bu durum Türkiye ile AB ilişkilerinde olumlu bazı değişikliklere sebep olabilir. Ancak Türk askeri ülkemizin en önemli ihraç maddesi olarak görülemez.
Tarih boyu Türk ile sorunu olan ve bu kavgayı sürdürmenin kendi varoluşlarıyla ve menfaatleriyle ilgili olduğuna inananlar bıkmadan ve usanmadan Türkiye ile uğraşmışlardır. Amaç Türkiye’yi ve Türk Dünyasını engelleyebilmek, dağıtabilmek hatta aralarında sorunlar çıkarabilmektir. Bu yolda demokratikleşme tuzağı ve çok kültürlülük oyunu kullanılmaktadır. Hiçbir ciddi ülke demokratikleşme ve daha iyi bütünleşme için ufalmayı ve çözülmeyi benimsemiş değildir. Kendi kendini inkar marifet sayılamaz. Tarih tekerrür etmekte 2025 model Damat Feritler varlıklarını sürdürmektedirler. Bazıları kendi ülkesini bile tanımamakta, yabancı propagandalara teslim olmaktadır. Efendim biz Türklüğümüzü öne sürersek; başkaları da başka şeyler söylermiş yanlışı zihinleri işgal etmiştir. Türk ismi bir etnik gurup ismi değildir. Türk Milletinin adıdır. Türk Milletinin içinde bazı etnisiteler de bulunabilir. Düşman 15 Temmuzda elde edemediği işgal ve darbe tecrübesini terk etmemiş, tersine Ortadoğu’da bazılarıyla yeni ittifaklar kurmaktadır. Dünya egemenliği peşindeki ABD ve onun uşağı İsrail Ortadoğu’da güçlü, milli ve üniter devlet yerine, parçası bol kolay yutulabilir federal devletçikler peşindedirler.
IRKÇILIK VE 66.MADDE…
1982 Anayasası’nın 66.Maddesi Türkiye Cumhuriyeti varlığını sürdürdüğü sürece geçerli olacaktır. 66.Madde biyolojik esaslara göre kimlik tayin etmek yerine, mensubiyet şuuru ve kültürel değerleri esas almaktadır. Bu maddeye karşı çıkanlar, Türk kimliği ile kavgalı olanlar ve etnik ırkçılık peşine düşenlerdir. Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olanlar gereksiz birtakım ayrımlara gitmeden kavrayıcı, kucaklayıcı ve bütünleyici bir anlayış ile Türk kabul ediliyor. Etnik veya mezhebe göre bir ayırım mı yapılmalıydı? Türk olabilmek için bir takım kısıtlamalar mı getirilmeliydi? Biyolojik esasların ele alındığı bazı Batılı ülkelerin anayasaları örnek mi alınmalıydı? Değiştirilen Alman anayasasında olduğu gibi…
Milliyeti ve milli kimliği Türk olan bir vatandaşımızın mahalli sıfatları ve anadili uçup kaybolmaz. Osmanlı devletimiz yıkıldıktan sonra, Balkanlardan gelen soydaş ve dindaşlarımız ve ana dili Türkçe olmayanlar, verdikleri dilekçelere göre ayırım yapılmadan kucaklanmış ve milli kimlik içinde yer almışlardır. Biz kimseyi zorla vatandaş da yapmadık. Ben de Türk Milletindenim diyen herkesi çektikleri eziyeti düşünerek bağrımıza basmışız. Buna karşılık hiç kimseyi de zorla vatandaşlıkta tutmuyoruz. Krallığını ilan eden Trump yaptığı bir açıklamada çokkültürlü ve farklı milliyetli ABD’de Amerikanların olduğunu ve bunların da sadece kadın ve erkek olarak ayrılabileceğini ifade etmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranlar Türkler ve kendilerini Türk olarak hisseden, vatanına sahip çıkan, emperyalist işgalcileri kovmayı en önemli görev sayan, canını bu kutsal vatan için ortaya koyan haysiyetli ve şerefli insanlarımızdır. Bunlar yüce Atatürk’ün güvendiği ve Milli Mücadeleyi zaferle sonuçlandıranlardır. Bazıları ise; Türkiye’de kalmayarak gönüllerindeki ülkelere gidip sığınmışlar ve hatta görev almışlardır.
Azerbaycan Cumhurbaşkanı rahmetli Ebulfeyz Elçibey Türklüğe etnik taassuptan dolayı karşı çıkanlara, Türk’e karşı utanmadan ırkçılık yapanlara şöyle seslenmişti: “Türk değilim diyene karşı sakın ısrar etmeyin. Allah’ın bahşettiği şerefi istemeyen bir şerefsize zorla şeref verecek değiliz”, “Sen Türk olduğunu unutsan da düşman asla unutmaz”. Bu vesileyle “ben Atatürk’ün askeriyim” diyen bu değerli fikir ve devlet adamımızı saygı ve rahmetle anarız.
MİLLİYETÇİLİK VE MUHAFAZAKARLIK…
Milliyetçilik ve muhafazakarlık birbiriyle çelişen kavramlar olmayıp zaman zaman iç içe ve birlikte düşünülmesi gereken kavramlardır. Bizde bunlar yanlış anlaşıldığından siyasi partilerle bağlantılı görülür. Milliyetçi çizgide olan bir kimsenin maddi ve manevi değerleri, tarihi eserleri, kültürel ve sosyal mirası koruyucu olması da beklenir. Muhafazakar bir aydının milliyetçi olmadan neyi muhafaza edip koruyacağı da tartışmalıdır. Bir muhafazakarın hassas olduğu değerler; bir milliyetçinin de sahip çıkması gereken değerlerdir. Bir çok ülke genç nesillerin mensubiyet şuurunu geliştirebilmek için Andımız’ı kullandıkları ve korudukları açıktır. Bizde ise; çocuklarımıza milli ve manevi değerler yönünde ve Türk Milletine mensubiyet şuurunu geliştirmek amacını taşıyan Andımız pek de milli olmayan eğitimimiz tarafından okullarda yasaklanır; bir başka ifadeyle depoya kaldırılır. Bu konu bir bakanın çözebileceği çapta bir konu değildir.
Ülkemizde kendini muhafazakar olarak tanımlayan bazılarının milliyetçiliğe karşı soğuk davranmaları aslında anlamsızdır. Bu bir çeşit davranış bozukluğudur. Milletleşmeyi, milli kimliği reddeden, Türk Milletine mensubiyet duygusunu dışlayan bir kimse neyi ne ölçüde muhafaza edeceğini nasıl bilebilir? Milliyetçiliği reddeden bir muhafazakarın, muhafazakarlığı reddeden bir milliyetçinin fikir ve zihin çizgisi henüz olgunlaşmamış kabul edilebilir. Muhafazakarlık sadece geçmişe takılıp kalmak, onu taklit haline sokmak ve her türlü değişmeye karşı olmak değildir. Muhafazakarlık, Türk Milletini diğer milletlerden ayıran kendine has özelliklerin korunarak yaşatılması, geliştirilmesi ve canlı kılınmasıdır. Milletleşemeyen ve kalabalık halinde kalan toplumlarda muhafazakarlık ve milliyetçilik ortak iradesi de gelişemez. Bir toplumda faydalı ve gerekli değişme kadar, muhafazakarlık fonksiyonuna da ihtiyaç vardır. Aslında mevcudu bozmadan gerekli olan bir değişme gelecekte onun muhafaza edilmesine de yardımcı olabilir. Milliyetçilik ve muhafazakarlık davranışları toplumdan topluma değişir. Türk, Yunan, Fransız, Alman muhafazakarları birbirinden kültürel farklar gösterirler. Aynı din dairesinde ve aynı ümmete mensup olan Müslüman toplumlar arasında da aslı bozmayan farklar bulunmaktadır. Bir Fransız Katolik ile bir İspanyol Katolik’in yaşama tarzı (kültür) arasında yine farklar vardır.
Bizde yanlış anlaşılan ve yanlış kullanılan ırkçılık da milliyetçilikten çok farklıdır. Ancak bazı ideolojik çevreler milliyetçileri ırkçı olarak suçlama yanlışından bir türlü kurtulamazlar. Milliyetçilik kendi milliyeti dışındakileri aşağılamak, dışlamak değil; Dünyayı eşit, adil, anlamlı ve istismar edilmeden paylaşabilecek şuur ve olgunluğa, zihniyete erişmedir. Milliyetçilik bazı ideolojik taassup çevrelerinin zannettiği gibi yalnız duygu ve düşüncede kalan bir anlayış değildir. Davranışla da, eylemler ile de ortaya konulmalıdır. Ekonomiden dış politikaya, Milli eğitime ve sanata kadar, o bir tören malzemesi, dışa kapanma ve sadece duygusallık değildir. Türk Milliyetçisi öncelikle Türk Milletine mensup olma şuuruna, milli tarihe ve milli hedeflere sahip çıkmalı, Türkçeye saygılı olmalıdır. Milliyetçilik bir ideoloji değil; o sürekli ülke yararına asırlar boyu devam edebilen yok edilememe şuurudur. Milliyetçilik kültürel değerlere bağlıdır ve daha ziyade doğuştan sonra elde edilenlerle ilgilidir. Batıda milliyetçilik kavramından korkulur. Çünkü bunların sömürge tarihleri gayri insani ve gayri ahlaki istismarlarla doludur. Bu durum halen devam ediyor. Milletleşemeyen ve kalabalık halinde kalan etnisitelerin milliyetçiliğinden değil; asabiyetinden bahsedilebilir.
Milliyetçilik bizde Türk tarihi ile birlikte başlar. Batıda ise; 1789 Fransız İhtilali ve şehirliler gerçeği (burjuvazi) esas alınır. Kaşgarlı Mahmut’un Divan-u Lügat-i’t Türk adlı eseri 11. yüzyıldadır. Bu dönemde Göktürk Abideleri ve diğer tarihi taşlarda Çin tehlikesine işaret edilmiştir. Bu dönemlerde Batı’da ne milliyetçilik ve ne de şehirleşme yoktur. Milliyetçilik, küreselleştirmeye, uydu yapmaya, liberal kapitalist sisteme ne derece yabancı ise; sosyalist sisteme de o derece yabancıdır. Sosyalizm zümreci, sınıf çatışmasını esas alır ve içerde sınıf çatışmalarıyla ve karmaşayla aslında emperyalizme alan açar. Fert, zümre ve sınıf egemenliğini esas alan bir görüş, toplumu bütünüyle kavrayamadığından toplumcu da sayılamaz. Türkiye’de Atatürksüz milliyetçilik ve Atatürksüz Atatürkçülük bir çeşit siyasi sapma ve çelişkidir. Atatürk’ün güvendiği Türk Milletiyle beraber Milli Mücadeleye atılması mandacı ve teslimiyetçi fikirlere karşı olmasındandır. Atatürk eğer bugün yaşasaydı; bize çifte standart uygulayan, aşağılayan, insan haklarını çiğneyen AB’ye karşı olur, onların karşısında eğilmez ve bükülmezdi. Bir Türk milliyetçisinin Batı düşmanı olmasına da gerek yoktur. Bunun yanında Türk’e düşman olunarak, İslam’a dost da olunamaz. Günümüzde Ortadoğu’da olup bitenler bize çok şey öğretmiştir. Dün Osmanlı’ya ihanet edenler, bugün Cumhuriyet Türkiye’sine de aynı şeyi yapmaktadırlar.
Bir milliyetçi ve muhafazakarın iktisadi görüşleriyle bir liberalin görüşleri de farklıdır. Liberal her şeyin kendi içinde zamanla dengeye varacağına inanır ve gerekli kamu müdahalelerini dışlar. Ferdi kutsallaştırır; ancak ağacı görerek ormanı fark etmez. Fert mi, toplum mu şeklindeki kısır tartışmalardan kendini kurtaramaz.
Bazı Sorunlar ve Değerlendirmeler…
- Toplumda hiddet ve şiddet, yaralama ve öldürme olayları devamlı artıyor. Trafiğin işlediği ana yolda arabamızdan inip dövüşür haldeyiz. TV ekranlarında öldü, vuruldu örneklerinden ve silahtan geçilmiyor. İyileşmeyi ve düzelmeyi siyasetten ümit ediyoruz ama orada da taze heyecanlarla birbirimize savaş ilan ediyoruz ve de alkışlanıyoruz. Kırmızı kartı birbirimize değil düşmanlarımıza gösterelim. Bütün bunlardan sonra hiddet ve şiddetten rahatsızız!
- Yabancılara dağdaki maden yataklarını satmıyor; adeta devrediyoruz. Adalet mekanizması ve yargı da olmasa iyice kelaynak kuşlarına döneceğiz. Bunun yanı sıra, kamu kaynaklarını eşe dosta, ona buna adeta bağışlıyoruz.
- Yıllardır önemli hizmetler yapan Andımızı okutmaktan kaçıyoruz. Türk Milletine mensubiyet şuurunun geliştirilmesini sağlayan Andımızı mahkeme kararına rağmen, adeta depoya kaldırıyoruz. Sonra da ilkesizlikten, eğitimde verimsizlikten bahsediyoruz.
- Milli bir eğitim; öğretimi de kapsayan vatandaşına milli kimliği ve milli tarihi konusunda yeterli bilgi kazandıran bir eğitimdir. Bir çok vatandaşımızın Türk Dünyasından haberi bile yoktur. Çok şükür ki değerli hocamız merhum Prof.Dr.Turan Yazgan bu konuyu oldukça aydınlatmış toplumu bilgilendirmede ve ilişkileri geliştirmede önemli hizmetler yapmıştır. Rahmetliye FETÖ okullarını rakip gösterenler ve onlara hizmet edenler utanmalıdır. Ömer Seyfettin’den ve milli edebiyatımızın önde gelen eserleri müfredatlardan çıkarılmamalı, o şahsiyetler eserleriyle tanıtılmalıdır.
- Milli birlik ve beraberliğin kurulması ve korunması, milletin bütün fertlerine milli şuurun kazandırılması, eğitimle mümkündür. Bunun için ilköğretimden itibaren bütün eğitim kademelerinde müfredatlar, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesi göz önünde bulundurularak eğitimde paralel yapıya izin verilmemelidir. Milli şuurun kazandırılması için ilkokullarda andımız okutulmalıdır. Okullara yönetici ve öğretmen atamalarında mülakat sistemi kaldırılmalı liyakat ve ehliyete önem verilmelidir. Okullar nitelikli, niteliksiz, ve proje okulu gibi ayrımlara uğramamalıdır. Proje okullarına yönetici atamaları yeniden bakanlıklardan alınarak valiliklere verilmelidir.
- Türkçe milli kültürümüzün ve kimliğimizin en önemli göstergelerinden birisidir. Devamlı yazıp çiziyoruz. Yer adlarında gereksiz yere, Türkçe yerine yabancı kelimelerin kullanılmasının haklı olarak yanlışlığından bahsediyoruz. Ancak, yine de yarım yamalak bildiğimiz yabancı dille ve yabancı kelimelere tutunmaya çalışıyoruz. Son zamanda yabancı kelimelere bir de Arapça katılmıştır.
- Üniversite öğrencilerinin barınma sorunları, hele artan son yıllarda artan kiralar karşısında ayrı ve düşündürücü bir boyut kazanmıştır. Yurt ihtiyacı bunu karşılayacak şekilde düzenlenmelidir. Barınma ve beslenme sorunları gençliğin geleceği için önem taşımaktadır ve devletçe desteklenmelidir. Hayır yapmak isteyenler, gerekli ama sayısı oldukça bol binalar yerine yurt yapımına yönlendirilmelidir.
- Aile içinde ve çalışma hayatında, normal yaşantıda kadınlara yönelik şiddete karşı her türlü tedbir artırılmalıdır.
- Bilhassa büyük şehirlerimizde ve İstanbul’da deprem tehlikesine karşı parsel bazında değil; ama ada bazında kentsel dönüşüme ihtiyaç vardır. Küçük parseller birleştirilerek büyük parseller meydana getirilmelidir; altında otoparkı ve yeşil alanı olanı ada bazlı projeler ile insanlarımızın yaşam koşulları da iyileştirilmelidir. İstanbul’un nüfusu azaltılmak istenirken kamu ve bankaların genel merkezleri anlaşılmaz bir şekilde İstanbul’a taşınmıştır. Evi yıkılan, arsası üzerinde sağlam bina yapılmasını bekleyen vatandaşa çok zaman kaybettirilmektedir. Değişik kurulların işe karışması, belediyeleri zora sokmaktadır. Öncelikle tarihi eserin niteliği günümüzdeki şartlara göre tarif edilmeli, belirlenmeli ve kentsel dönüşümü engelleyici bir şekle sokulmamalıdır. Kentsel dönüşüm projeleri bir plan bütünlüğünde yürütülmelidir.
- Günümüzde Atatürkçülük de rayından çıkarılmış ve yıpratılmaya çalışılmaktadır. Atatürksüz Atatürkçülük ve ilkelerde bozma ve yeni ilke icatları kabul edilemez. Ayrıca, maalesef yanlış yolda olanların bir kısmı Osmanlı, bir kısmı da Cumhuriyet düşmanlığını marifet saymaktadırlar. Oysa Türk tarihi bir bütün olarak ele alınmalıdır. Dün Osmanlıya düşman olanlar; bugün Cumhuriyet düşmanlığında birleşebilmektedir.
- Ülkemiz yabancı istihbarat örgütlerinin at oynattığı bir alan haline gelmiştir. Buna karşı ilgililerin gerekli tedbirleri aldıklarını, kurumları uygun şekilde yenilediklerini biliyoruz. Ancak önümüzdeki yıllarda yeni dünya düzeni adlı toprak işgali ve bilhassa Ortadoğu’da ülkelerin ufalanması, yapay devletçikler kurma merakı ön plana çıkmış gözükmektedir.
- Gençliğimize yönelik saldırılardan birisi de uyuşturucu terörüdür. Ayrıca insanımız telefonlar aracılığı ile online kumara sevk edilmektedir. Emniyet teşkilatımız gereğini yapmaktadır. Ancak, kapatılan internetteki kumar sitelerinin bir süre sonra tekrar açılabilmesini anlamak zordur.
- Batı’da önem kazanmaya başlayan geleneksel aile yapısı örnek alınmalıdır ve korunmalıdır. Birlikte yemek yemek, aynı sofrayı paylaşmak bilhassa gençlerde aileye mensup olma şuurunu geliştirmekte ve aileden güç alınmasını sağlamaktadır. Gençlerin sosyalleşmesi, ailenin toparlanması, dayanışmanın sağlanması, çocukların fiziki, ruhsal, zihinsel gelişimi, hayat şartlarının yıpratıcı etkilerinin ve kaygının azaltılması, karar verme yeteneğinin artırılması, acı ve sevincin paylaşılması gibi konularda ailede dayanışma ve huzura ihtiyaç vardır. Bu konuda yetişkinlere de görevler düşmektedir. Rehberlik bekleyen gençler ilgi ve sevgi arayışındadır; sadece harçlık ve araba almak yeterli değildir.
-Tarımda sorunlar birbirini izlemektedir. Önce yağış yetersizliği ve kuraklık sorunu, ardında iklimin kışa ve kara dönmesi sebze ve meyveyi dondurmuş, çiftçiyi perişan etmiştir. Bunlara ilave olarak tarım ilaçlarının yanlış ve ölçüsüz kullanılması, denetim yetersizliği dolayısıyla ihracatın sınırdan geri gönderilmesinin doğurduğu zarar az değildir. Sebze ve meyvenin geri gönderilmesi yeni değildir; ama neredeyse her sene bununla uğraşılmaktadır. Zehirli sebze ve meyvelerin Pazar ve marketlerde satıldığı yapılan araştırmada tespit edilmiştir (30.04.2025 muhtelif TV kanalları)
- Devlet kadrolarına eleman almada liyakat yerine; sadakat, hemşehrilik, akrabalık ve komşuluk ilişkileri öne çıkarılmamalıdır.
- Yapay zeka, insanlık tarihinin en dönüştürücü teknolojilerinden biridir. Bu gelişmeler, insanlığın hem umutlarını hem de endişelerini beraberinde getirmektedir. Yapay zeka, eğitimden ekonomiye, sağlıktan güvenliğe kadar hayatımızın her alanını etkileme potansiyeline sahiptir. Bu teknolojik devrimin sonuçları, hem kollektif kararlarımıza hem de bireysel adaptasyon yeteneklerimize bağlı olacaktır. Geleceğin dünyasında başarılı olmak için, sadece teknolojik gelişmelere ayak uydurmak değil, aynı zamanda insani değerleri ve etik ilkeleri korumak da hayati önem taşımaktadır.
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!
Aydınlar Ocağı Genel Merkezi, Adana Aydınlar Ocağı, Anadolu Aydınlar Ocağı, Ankara Aydınlar Ocağı, Bursa Aydınlar Ocağı, Çorum Aydınlar Ocağı, Iğdır Aydınlar Ocağı, Isparta Aydınlar Ocağı, İnegöl Aydınlar Ocağı, Kocaeli Aydınlar Ocağı, Malatya Aydınlar Ocağı, Manisa Aydınlar Ocağı, Ordu Aydınlar Ocağı, Sakarya Aydınlar Ocağı, Samsun Aydınlar Ocağı, Sivas Aydınlar Ocağı, Tekirdağ Aydınlar Ocağı, Azerbaycan Aydınlar Ocağı, Kosova Aydınlar Ocağı