Boğaziçi Üniversitesi kütüphanesinde sergilenen kitaplar, "İngiliz edebiyatı", "Fransız edebiyatı", "Alman edebiyatı", "İspanyol edebiyatı", "Yunan edebiyatı" diye sınıflandırılırken, "Türk edebiyatı"na ait kitaplar için "Türkiye edebiyatı" başlığı kullanılmasında olduğu gibi Türkiye'de Türklüğe karşı her fırsatta kinini sergileyen var. Bazı yayınevlerinin de "Türk edebiyatı" yerine "Türkiye edebiyatı" demesi de bu tür girişimlerin siyasi adımlarla birlikte başlatılan sistematik bir yaklaşım olduğunu gösteriyor.

Birkaç yayınevinde ve Boğaziçi Üniversitesi'nde "Türk sayılmaktan" nefret edenler var... Ellerinden gelse "türkü" kelimesini de değiştirecekler ama ne deseler tutmadı...

Bu tür girişimlerin asıl sebebi, "Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denilir" şeklindeki kuruluş felsefesinden rahatsız olmalarıdır.

Bu, aslında psikolojik bir rahatsızlıktır, hastalıktır. Tedavisi, ırkçılığı terk etmek ve vatandaş olarak bir millete mensup sayılmanın, kimsenin ırkını yok etmek anlamına gelmediğini anlamaktır.

Kuruluş felsefesi, kimsenin ırkını yok saymadı, ulus devletin adı konuldu... Bu coğrafya, tarihte Türk'tü, halde de Türk'tür ve ebediyen Türk kalacaktır. Öyleyse bu marazi Türklük düşmanları bir an önce kendi durumlarını gözden geçirmelidir...

***

Siyasi arenada de paralel bir durum var...

Ali Babacan ve partisinden gelen "Anayasa'daki Türk tanımını kaldıracağız, ana dillerde eğitimi Anayasal hâle getireceğiz" söylemleri büyük tepkiyle karşılanınca, sanki "Andımız"ı ilkokullardan kaldıran, tabelalardaki T.C.'yi ve dağlardaki "Ne mutlu Türk'üm diyene" yazılarını sildiren ve yıllarca "Türk" yerine "Türkiyeli" kavramını kabul ettirmeye çalışan başkasıymış gibi Tayyip Erdoğan, şimdi Türklüğe sahip çıkan bir söylem kullanmaya başladı...

Erdoğan aynen şöyle dedi: "Türkiye'yi ve Türk milletini, birilerinin ayak oyunlarına, ihtiraslarına, yüksek gerilim hattına mahkûm etmemekte kararlıyız. Türk bayrağından, Türk kavramından nefret edenlerle mücadelemizin süreceği bir seçimi yaşayacağımızı şimdiden söylüyorum. Onlar ne yaparsa yapsın, biz işimize bakıyor, usta bir satranç oyuncusu maharetiyle demokrasi ve kalkınma hamlelerimizi tek tek hayata geçiriyoruz."

Oysa Erdoğan, "Çözüm Süreci"nde, "Kimse bizim karşımıza Kürtlükle çıkmasın. Türklükle de çıkmasın. Biz her türlü milliyetçiliği ayaklarının altına almış bir iktidarız." diyordu.

Abdullah Gül de "Ne mutlu Türk'üm diyene sözünü dağlara taşlara yazdılar. Bu ilkelliktir ve aşılacaktır" diye konuşuyordu...

Halen Cumhurbaşkanı Hukuk Başdanışmanı olan Mehmet Uçum, Anayasa değişikliklerinin yeterli olmadığını her fırsatta vurguluyor ve "Dışlayıcı ve baskıcı Türk Milleti'nden 'kapsayıcı ve özgürleştirici Türkiye Milleti'ne geçiş sürecinde Kürt sorununun kalıcı çözümünün gerçekleşeceği bir siyasal realite söz konusudur." diyor...

AKP Grup Başkan Vekili Ayşenur Bahçekapılı da yeni anayasa için komisyon kurulduğunda, "Anayasayı değiştireceğiz ve vatandaşlıktaki Türklük tanımını kaldıracağız. Yoksa demokratikleşmeyi yapamayız. Vatandaşlık tanımı da değiştirilecek. Herkes kendi etnik kökenini ifade edebilecek ve üst kimlik olarak 'Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım' diyecek. İşte bu, sorunu çözer" demişti.

AKP'nin bir dönem İstanbul İl Başkanı olan Aziz Babuşçu da "AKP sayesinde hepimiz Türk olmaktan kurtulduk" diye konuşmuştu.

***

Şimdi ne oldu da Erdoğan"Türk bayrağından, Türk kavramından nefret edenlerle mücadelemizin süreceği bir seçimi yaşayacağımızı şimdiden söylüyorum." diyor?

Aslında Erdoğan'ın bu cümlesinde sorunun cevabı da var; Türklük kavramına "seçim süreci boyunca" sahip çıkacaklarını söylüyor...

Seçimden sonra ne olacak? "Türkiye Yüzyılı"nda Türklük var mı? Türklük üzerinden siyasi satranç oynadıktan, piyonlar kullanılıp atıldıktan sonra siyasi ümmetçiliğe devam mı edilecek?

En Önemli Rızık: Beşerî Sermayemiz En Önemli Rızık: Beşerî Sermayemiz

Arslan BULUT - Yeniçağ

Editör: Kerim Öztürk