Şah İsmail’in torunları olan Azerbaycan ve İran Türkleri, Türkiye için can atıyor. Biz de onlar için can atıyoruz. Özal gibi biz de hiçbir zaman “Onlar Şii, biz Sünniyiz” demedik, demeyiz. Onlar Türk bayrağını dalgalandırıyor.
Yavuz Sultan Selim döneminde İdris-i Bitlisi’ye verilen Sünni Kürt imtiyazlarıyla, Bektaşi Türkmen sürgün edildi; Kürt’e imtiyaz verildi. Bugün "Kukla Kürdistan" dedikleri yapının arka planında işte bu talihsiz kardeş kavgası yatmaktadır. Çünkü kadim Türk şehirleri etnik olarak Türksüzleştirildi. Şimdi Irak ve Suriye Türksüzleştiriliyor.
1400 yıllık Sünni-Şii tartışmasından her zaman Türk’ün tasfiyesi sonucu çıkmıştır. Hedef, Türkiye’nin ve Orta Doğu’nun Türksüzleştirilmesidir. Ya Orta Asya’ya sürgün (Şark Meselesi) ya da soykırım hedeflenmektedir. Çünkü biliyorlar ki, Türk giderse İslam da gider.
Ezberleri bozalım: Gönlünde Türk vatanını, devletini, milletini bölmek isteyenin inancı, mezhebi bizi hiç ilgilendirmez. Gönlünde başka paçavra bayrak olan bizden değildir. Kim olursa olsun, inancı veya mezhebi ne olursa olsun; bölücülere karşı çıkan baş tacıdır.
Türk ve Türkçe giderse, ardından Kürt de gider. Filistin gibi… Onlar için etnik kimlikler, Türk milli kimliğini tasfiye aparatıdır. Rus ve İngiliz kuklası Seyit Rıza, Şeyh Sait bunu denedi; Atatürk geçit vermedi. Bu yüzden Atatürk’e saldırıyor, ona itibar suikastı yapıyorlar. Sevr diyorlar, bu yüzden Lozan’a ve Atatürk’e sahip çıkmak namus ve şeref borcudur.
Adam Kürtçülük yapar, sıkışınca doğuya değil batıya kaçar. Siyasal İslamcılık, dincilik yapar; sıkışınca Suudi Arabistan’a değil Avrupa’ya postu atar. Samimi Kürt kardeşim ve samimi dindar kardeşim bizim baş tacımızdır.
Türk milletinin şerefli ve onurlu her insanı şunu bilmelidir: Siyasetçinin iki dudağı arasında lütfedilen antidemokratik koltuklar için hiçbir insanla kötü olmayınız. Tükürdüğünü sonra yalayan, tiksindirici U dönüşleri yapanlar mide bulandırıyor.
Millet iradesiyle seçilen yerel ve genel yönetim koltukları, milletin emanetidir. İnsanlar istediği partiye oy verir; seçilmiş olan kutsaldır. Kendi partisine oy vermeyeni Bizans ilan etmek, millet iradesine saygısızlıktır.
Liderlerin iki dudağı arasından seçilen milletvekilleri ile şehit ve gazilerin emaneti olan Türkiye Cumhuriyeti’nin temel paradigmaları değiştirilemez. Milletin aklıyla örtüşmeyen ve iradesini yansıtmayan “devlet aklı” hükümsüzdür. Devleti kuran ve var eden, milletin aklı ve iradesidir. Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir.
İngiliz istihbaratı ve CIA, Tarık el-Şara’yı İdlib’de biz eğittik, Cumhurbaşkanlığı’na getirdik. “Türk’üm” diyene ırkçı, “Kürdüm, Romanım, Arabım” diyene özgürlükçü deniliyor. Küresel çetelerin uzantıları böyle çalışıyor, yemleniyor, fonlanıyor, kullanılıyor.
Atatürk, aşiret ağalarının marabası muamelesi gören halka insan odaklı bir dönüşüm devrimiyle yaklaşarak feodal düzeni sona erdirmiş, bölgeyi ve ülkeyi kula kul olmaktan kurtarmıştır. Ancak ömrü toprak reformunu tamamlamaya yetmemiştir.
Atatürk’e saldıran dünün feodal ağalarının bugünkü bölücü ve kanlı katil sürüsüne cevabı, bölge insanı mutlaka verecektir. Şayet bu vefasızlık sürerse, Türk’ü ve Atatürk’ü çok ararız. Bugün Filistin’in durumunu görüyoruz; ABD ve İsrail kullanır, sonra bir kenara atar. Şeyh Said ve Seyit Rıza’nın, ilk öğretmenleri, kaymakamı ve 33 askerimizi katledenlerin uzantıları, bugün 50.000 insanımızın canına kıymıştır.
PKK, Sevr’i savunurken; biz, Lozan diyen Atatürk ve Diyap Ağa’nın izindeyiz. Türk’üz, Türkiyeli değiliz. Milli kimliğimizi silmek veya değiştirmek isteyenlerle, PKK ile yapılacak anayasa değişikliğine karşıyız. Bu kimliğe yönelik herhangi bir girişimi asla kabul etmiyoruz.
PKK’nın bağlı olduğu KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Bese Hozat, Türk devletine "faşist devlet" diyor. Bu sözlere cevap vermesi gerekenler ise utanç verici bir suskunluk içindedir. Oysa bu devlet her ferdini baş tacı etmiştir. Irak ve Suriye’de Kürtler insan yerine konmazken, Türkiye’de eşit yurttaş olabilmişlerdir. Buna rağmen ABD ve İsrail’in kucağında sözde eşitlik arayan bu emperyalist aparatları muhatap alanlar utansın!
Ortadoğu’yu kana bulayan, kalleşlikten beslenen bu katil sürülerinin arkasında ABD ve İsrail olabilir. Ama Türk milletinin her bireyine sahip çıkan bir asaleti vardır. Irak ve Suriye’de Türkmenlere yönelik faşist baskı ve katliamları uygulayanlar; gerçek faşistler, alçaklar ve Ermeni Taşnak uzantısı siyonist beslemelerdir.
Bu ülkenin Kürt, Türkmen, Alevi, Sünni her ferdiyle huzurunu bozan alçak yaratıklar, oyunlarınızı Türk milleti bozacaktır. Bir kişinin iki dudağından çıkan sözle seçilen milletvekilleri, Türk milletinin kaderini ilgilendiren anayasa değişikliğini yapamaz. Lütfen milletvekili yeminine sadık kalın!
Ne İslam, ne Türk töresi, ne demokrasi, ne Cumhuriyet değerleri, ne de insanlık; bu olanlara onay verir. Bu değerlere rağmen sustukça geçinenler utansın! Fanilere değerleri feda edenlere yazıklar olsun.
Atatürk’ün esrarengiz ölümü sonrası, Türkiye'nin ABD eksenine kayarak yaşadığı savrulmalar ve bugünkü hüzün verici durum; aldatmacalar ve yalanlarla yürütülüyor. Allah Türk milletini, vatanını ve devletini korusun.
Suriye etnik ve mezhep temelinde yapılandırılırken Türkmenler yok sayılmıştır. Milli devlet olan Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasasına Kürt ve Arap etnik kimliklerini ekleme tartışmaları utanç vericidir. Mısır’da “Türkiye” adıyla kurulan ve Arapların "Memlük" ya da "Kölemen" dediği Türk devletini Arapçılıkla yıkanlar, bugün Kürtçülük ve Arapçılıkla Türk milletini silemeyecek, Türkiye’yi bölemeyecektir.
Türk milletinin birlik ve bütünlüğünü savunarak “Türk” diyenlere “ırkçı” iftirası atanlar, etnik ve mezhepçi bölücüler el üstünde tutulurken; milletimiz bu adaletsizliği reddetmektedir. ABD, AB ve İsrail’in senaryoları ile Türk milletini bölemeyeceksiniz!
Hangi etki ajanı, besleme, görevli veya zır cahil olursa olsun; Türk milleti her bireyiyle bir bütündür. Bizi ayıramayacaksınız, bölemeyeceksiniz. Mahşeri vicdan mutlaka ayağa kalkacaktır.
Etnik taleplere bir kere yol verilirse Türkiye kalmaz. 36 etnik kimliği sıraya dizer, fonlarla, yemlerle, terörize ederek yeni taleplerin önünü açarlar. Irak ve Suriye’de Türkleri tasfiye edenlerin, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na Arap kimliğini sokma çabası kabul edilemez.
Türksüzleştirme projesi hız kesmeden sürüyor. Gücün, konforun ve rehavetin etkisiyle endişe ve eleştiri yapanlara "abuk sabuk" göndermelerde bulunanlar; gidişata karşı dut yemiş bülbül gibi susanlara sesleniyorum:
Diyarbakır Surlarına Paçavra Asılmıştır
Diyarbakır, ezelden ebede kadar kadim bir Türk şehridir. O surlara ve şehirdeki Türk eserlerine vurulan mühür, Türk milletinin kıyamete kadar sürecek varlığının simgesidir. Bu ülkenin her zerre toprağında ve semalarında Türk bayrağı ve onun eşi olan dil bayrağı – Türkçe – sonsuza kadar dalgalanacaktır. Dillerde kardeşlik ve barış türküsü yankılanacaktır.
Türk bayrağını, Türkçeyi ve Türk milli kimliğini kabul etmeyen bir anlayışla kurulacak "barış" ve "terörsüz Türkiye" yerin dibine batsın! Vefasızlık, ağır bedel ödetir!
Bazıları zannediyor ki Osmanlı döneminde bu haklar vardı. Oysa Anadolu’dan İstanbul’a gelenler vizeyle giriyordu. İmparatorluğun neredeyse yarısı, imtiyazlı Yahudi, Rum ve Ermenilerden oluşuyordu. Türkler ya cephede askerdi ya da tarlada çiftçi.
Eğer Türkiye Cumhuriyeti kurulmamış olsaydı, bırakın seçilmeyi, muhtar bile atamayla gelirdi. Bugün Orta Doğu halkları nasıl etnik ve mezhepsel çatışmalarla boğuşuyor, kan ve gözyaşı içinde yaşıyorsa, biz de öyle olacaktık. Cumhuriyetin değerini bilmeyen vefasızlara yazıklar olsun!
Bugün yaşadığımız etnik Kürtçülük ve din ambalajlı Arapçılık, ülkemize daha büyük acılar yaşatabilir. Bu coğrafyada Atatürk’ten başka demokrasi ve özgürlük getiren olmamıştır. İngiliz, Fransız ve ABD’nin "demokrasi" vaatleri; sömürü, kan ve gözyaşı getirmiştir. Onların vekâlet savaşçıları, kukla etnikçileri ve dinci-mezhepçi terör örgütleri yalnızca yıkım getirir. Barış söylemleri ise timsah gözyaşlarıdır.
Umarım Türk milleti uyanır, emaneti olan görevleri hatırlatır. Aksi takdirde, pişmanlık ve çıkmaz sokak bizleri bekliyor.
1999’da Abdullah Öcalan, ABD ve İsrail’in Kenya’da düzenlediği operasyonla yakalanıp Türkiye’ye teslim edildi. Dönemin Başbakanı Ecevit, “Niçin teslim ettiler?” diye sordu. Ardından idam kaldırıldı. Bugün ise “terörsüz umut hakkı” söylemiyle Öcalan, Türkiye’nin “barış umudu” yapılmak isteniyor. Yarın “Kürdistan” kurulursa, acaba Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterirler mi, ne dersiniz?
Aydın, entelektüel, şair, yazar, ozan ve sanatçı; aykırı adamdır. Aykırılığın ve eleştirinin olmadığı yerde ne bilim, ne felsefe, ne töre, ne de din olur. Allah her insanı farklı yaratmıştır; “onlarda da bir hikmet vardır” deriz. Devlet deriz, gücün ve konforun tadını çıkarırız ama biz, Türk devletinin, milletinin ve vatanının yanındayız. Bu bizim için özellikle ırsîdir.
Zira Sakarya Meydan Muharebesi bir subay savaşıdır; çünkü en çok asker kaçağının olduğu savaştır. Dedem, Gazi Şükrü Şenel, kaçmayanlardandır.
Güneydoğu'da Şeyh Sait ve Seyit Rıza, Atatürk tarafından muhatap bile kabul edilmemiştir. Bugün onların heykelini dikenler, caddelere isimlerini verenler, yarın Öcalan’ın ya da FETÖ’nün heykelini dikmez mi? Allah fırsat vermesin!
Onların torunları Türk devletine akıl ve yol haritası çizemez. Devlet aklı, millet aklına dayanmadıkça hükümsüzdür. Kurtuluş Savaşı'nda devlet aklı, saray aklıydı. Her devlet aklı söylemine itibar edilmez. Bu “akıl”, dışarıdan sokulan akıldır. Mossad ve CIA aklıdır!
İtiraflar başladı. İngiliz ve CIA istihbaratı: “Koloniyi İdlib’te biz eğittik, Cumhurbaşkanlığına hazırladık.” diyorlar. Suriye’de ve Türkiye’de olanlar hangi “Türk devlet aklı”yla açıklanabilir?
Atatürk’ün emanetini, dış akıllara, tahakküme ve teslimiyete peşkeş çekmemek gerekir. Bu; ceddimizin emanetini korumak, şehit ve gazilere olan sözümüzdür.
Sabri ŞENEL – 31.05.2025 / İstanbul