Eğitim bir toplum açısından o kadar önemli ki, gelecek nesillerimizi eğitim ile şekillendirebiliyor, geleceğimizi emanet edeceğimiz nesilleri önce eğitim kurumlarına emanet ediyoruz. Tabi uygulanacak olan veya uygulanan eğitim politikalarımız da geleceğimizi neye emanet ettiğimizi gösteriyor.

Yakın tarihimizde özellikle Tanzimat sonrası dönemde pozitivist bir anlayışla eğitim politikası uygulandığına tanıklık ettik, biz de bu pozitivist eğitimden geçtik. Pozitivist anlayış verimli olmadı ve bizim toplumumuzda geri tepti. Bu politikanın iki açıdan da verimli olmadığını görüyoruz, politikanın dayatıcıları istedikleri verimi alamadıkları gibi yaptıkları tahribatta yanımıza zarar olarak kaldı. Genel bir ifadeyle bu dönemin ideal insan tipini ifade edersek seküler-jakoben ve toplumu tasarlayan bir insan modelini hedefleniyordu. Ülkücü-milliyetçi kitlenin oluşması bile yaptıkları fabrika ayarlarının tutmadığını gösteriyor.

Şimdilerde ise sadece entüisyonist eğitim politikası ile sınanıyoruz. Bu politika da tutmuyor, bir gelişme sağlamıyor ve mütemadiyen aksıyor.

Çünkü iki anlayışta toplumsal düşünce yapımıza terstir. Bir toplum akşamdan sabaha başka bir toplum olamayacağına göre o toplumun genel toplumsal düşünce yapısına ters uygulamalar her zaman geri tepmeye mahkümdür.

Düşünce olmadan insan olunmaz, az veya çok, detaylı veya yüzeysel her insan düşünür, her toplumunda genel bir düşünce yapısına sahiptir.

Mevzi olarak farklı örneklerle karşılaşsak dahi, hatta bu örnekler yerine göre faydamıza ve daha doğru olabilecek olsa dahi bizim Türk toplumu genel anlamıyla idealist-rasyonalist bir düşünce penceresinden dünyaya bakar.

Biraz açalım.

İdealizm kısaca; varlık açısından içinde yaşadığımız fiziki evrenin gerçek olmadığını gerçek evrenin idealar yani fikir-düşünce-ülkü evreni olduğunu, bilgi açısında ise en doğru bilgiye akıl ile ulaşılacağını çünkü onun Tanrı’nın bize bir armağanı olduğunu, bu armağanın “Allah’ın ipi” olduğunu savunur.

Çarşıya pazara çıksak idealizm veya rasyonalizmin anlamını bilen çok az sayıda insan ile karşılaşırız. Ancak yukarıda verdiğimiz tanımı onlara okusak hemen hemen herkesin bu görüşlere yatkın olduğunu görürüz.

Pozitivizm, gerçeği bilimsel olgularda ararken dini devre dışı bırakarak düşünür. Fransa’da egemen olan anlayıştır. Fransa’da geçerli ve verimli olabilir. Empirizm, deneyciliktir. İngiltere’de egemen olan anlayıştır. İngiltere’de geçerli ve verimli olabilir. Pragmatizm, faydacılıktır. ABD’de egemen olan anlayıştır. ABD’de geçerli ve verimli olabilir.

Entüisyonizm, sezgiciliktir. Ortadoğu’da egemen olan anlayıştır. Ancak bu anlayış Ortadoğu’da geçerli olsa bile verimli olamamaktadır. Çünkü akılcılar sezgiyi kabul etseler de sezgiciler genellikle aklı öteleyerek, ötelerden haber alan tarikatlar ve şeyhlerin elinde oyuncak olurlar. Tabi bu toplumlarda önemli bir ilerleme görülmez.

Son yıllarda eğitim sisteminde yaşanan gel-gitler işte aklı devre dışı bırakan akşamdan yatıp sabahleyin sistem değiştiren anlayıştır ve Türkiye’de ne geçerli olabilmiş, ne de verimli olabilmiştir.

Günümüz Türkiye’sinde uygulanmaya konan kısmen varoluşçu ve sezgicilik karışımı anlayış ne felsefi temellere ne de herhangi bir inancın dini kurallarına dayanmaktadır. Bu anlayış bireyin çıkarını öne çıkarırken biati esas kabul eden, düşünme-sorgulama melekelerini devre dışı bırakan bir anlayıştır.

Eğer bugün Ortadoğu canlı bombalarla öne çıkıyorsa insanlar tekbir getirip din kardeşini, masum insanları katlediyorsa bu insan modelinin bir sonucudur. Eğer gerekli tedbir alınmazsa yetişen bu garabet ürünlerinin toplumsal yapımızı tahrip eden birer bombaya dönüşeceğinden korkuyoruz.

Bizim yapmamız gereken toplumumuzun genel kabulü olan idealist-rasyonalist yani ülkücü-akılcı çizgi de bir eğitim programı uygulamak olmalıdır.

Tabi bu programın uygulanması için ülkücü-akılcı bir iktidara ihtiyacımız olacaktır. Bu ülkücü-akılcı iktidar daha önce nesillerimize verilen zararı gidermek için toplumu fabrika ayarlarına döndürmelidir.

O halde yeni insan modeli dünü bugüne bağlayan, geçmişin geleneklerinden beslenen, bugünü bilim veriyle donanmış olan, aklı, vicdanı, milli ve manevi kültür ile teçhiz edilmiş insan olmalıdır. Bu formatı uzaktan aramaya gerek yok. Ülkücü kişilik bu formatın özetidir.

Yani topluma ülkücü format atılmalıdır. İşte kurtuluşumuz buradan geçiyor. Öyle ki, başka bütün yolların çıkmaz sokağa çıktığına toplum olarak yeteri kadar tecrübe ettik.

İşe el koymak için iktidar olmak gerektiğine göre şimdiye kadar iktidarı yakalayamamanın sebebi olan yönetim beceriksizliğini ortadan kaldırmamız, öncelikle milliyetçi-ülkücü siyasi kuruluşun yönetiminde değişikliğe gitmek, daha sonra yönetim tarzında değişikliğe gitmek gerekecektir.

Son aylarda MHP cenahında ortaya çıkan değişim isteği dün itibarı ile kurultay yolunu açmıştır.

Bu toy sadece ülkücü hareketin değil Türkiye’nin de toyudur, çünkü toplumu yeniden fabrika ayarlarına döndürecek olan milli iktidar bu toydan çıkacak bu toy ile ülkücü format hazırlanacaktır.

Toyumuz kutlu olsun.