"Rönesansla birlikte Avrupa'nın batısında çok köklü değişimler yaşanmaya başlandı.

Değişimin en önemli temeli, AKLIN ÖN PLÂNA ÇIKMASIDIR.

Artık toplum ve siyasal düzenin, dinsel ilkelere değil, akla uygun olması gerektiğinin tartışılmaya başlanmasıdır.

Rönesans'ın aşıladığı merak duygusu, akılcı dünya görüşünün kapılarının açılması yeni denemeler ve arayışlar olmaksızın ortaya çıkamazdı.

RÖNESANS, HER ALANDA MODERNİTEYE DOĞRU ATILMIŞ İLK ADIMDIR.

Sosyal ve siyasal anlayışlarda yepyeni devrimsel gelişmeler baş göstermiş, bütün sistemler değişmiştir.

15.yy.ın en önemli gelişimlerinden biri de MATBAADIR.

GUTENBERG'in buluşu olan matbaa hızla yayıldı.

Matbaa sayesinde halk daha çok kitap okumaya başladı.

Kitabın ve kitap okumanın yaygınlaşması, bilimsel çalışmaların gelişmesine ve bilginin daha geniş kesimlere ulaşmasına ve halk kesimlerinde dinden özgür düşünmenin doğmasına yardımcı olmuş, halkın bu durumu, reformların yapılmasını hızlandıran önemli olaylardan biri olarak kabul edilmiştir.

Bütün bu gelişmeler, RÖNESANS, REFORM VE AYDINLANMA gibi radikal değişimi ifade eden üç kavram ile ifade edilmektedir.

Sonunda, insanın düşünüş biçimi radikal bir şekilde değişmeye ve çağımız düşünüşünün oluşmaya başladığı dönemdir.

Bu düşünüş biçiminin adı, "AKILCI ve BİLİMSEL" düşünme biçimidir.

Bu düşünüşün en önemli boyutu, beşerî aklın ön plâna çıkması ve bilginin kaynağı olmasıdır.

BATIDA BU GELİŞMELER YAŞANIRKEN, İSLÂM DÜNYASI NE YAPIYORDU?

Batı'da tarihte emsali görülmemiş ve ileride uçağı uçuracak olan havanın gazlarının ölçümlerini yapan zihnî gelişmeler gerçekleşirken; İslam Dünyasında ulema, namazı ve abdesti bozan mide gazlarının ölçümleri ile meşguldü.

İbadetlerle ilgili ilmihal bilgilerini öğreniyor ve onları bireysel özgür düşünmeyi engelleyecek şekilde halka ezberletiyordu.

Halkın kendisinin kitap okuma şansı yoktu.

Halk, büyük sevaplar verileceği söylenerek anlamını anlamadan Arapça Kuran okumaya teşvik ediliyordu.

ANLAMINI ANLAMADAN OKUNAN HER ŞEY, İNSANIN DÜŞÜNMESİNİ DURDURDUĞU YA BİLİMSEL OLARAK BİLİNMİYORDU YA DA BİLİNEREK YAPTIRILIYORDU...

Milli Eğitimin Milliliğine Bir Dokunuş Milli Eğitimin Milliliğine Bir Dokunuş

HER İKİ DURUM DA HALKIN DÜŞÜNME YETİSİNİN GELİŞİMİNİ ÖNLEMİŞTİR.

BATI'DA HALK KESİMİ, MÜSLÜMAN HALK KESİMİNDEN BEŞ ASIR ÖNCE ANLAMINI ANLADIĞI, DİN DIŞI KİTAPLAR OKUMA ŞANSINA SAHİP OLMUŞTUR.

Nitekim, Batı'da halk, Rönesans, Reform ve Aydınlanma gibi her türlü fikrî  yeniliğe destek vermiştir.

Müslüman dünyada ise, beş asır sonra bugün bile, din dışı kitap okumak büyük sapkınlık olarak görülmektedir.

Bu nedenle, yeni düşüncelere önce halk karşı çıkmaktadır.

Halkın bu karşı çıkış özelliği, din istismarcıları tarafından, halkı sömürebilmeleri hedefiyle, yeni fikir sahiplerinin toplumdan dışlanmasını sağlamaktadır.

İŞTE, BATI İLE MÜSLÜMAN TOPLUMLAR ARASINDAKİ EN ÖNEMLİ FARKLARDAN BİRİ BUDUR.

15.yy.ın başlarına kadar Osmanlı İmparatorluğu, dünyanın en güçlü devletlerinden biri olmasına rağmen, Batı'da yapıldığı gibi düşünme işlemi yapmadığından AKLI GELİŞTİREMEMİŞ VE AKLIN ÇAPINI GENİŞLETEMEMİŞ, BATI'DAKİ GİBİ DÜŞÜNSEL ESERLER VEREMEMİŞ, AKLI GELİŞTİREN SANATLA MEŞGUL OLMAMIŞ VE İLERİ ÇAĞLARDA AKLIN EGEMENLİĞİNİ SAĞLAMASININ MUCİDİ OLAMAMIŞTIR.

Neticede giderek, gelişmekte olan yeniçağa ayak uyduramamış ve duraklamaya başlamıştır.

Batı'nın YENİÇAĞA geçmesine sebep olmuş ama kendisi ORTAÇAĞDA kalmıştır.

Kalış o kalış, hâlâ oradadır.

Onbeşinci asrın sonunda, Osmanlı İmparatorluğu resmen gerilemeye doğru sürüklenmeye başlamış ve sonunda faturayı birkaç asır sonra yok olmakla ödemiştir....

 

Prof. Dr. Niyazi KAHVECİ "ÇAĞIMIZ VE  TÜRKİYE" Kitabından.

AKLIN VE BİLİMİN EGEMENLİĞİNDEN AYRILMAMAK ÜMİDİYLE,

Reyhan DEMİREL

Editör: TE Bilisim