"İnsanların dinden soğuyor mu?" sorusu artık geride kaldı… Çünkü cevap net: "Evet soğuyor…"

Yapılan araştırmalarda, hatta imam hatip liselerinde bile bu sonuç elde ediliyor… Rol-modellerin inandıkları veya temsile soyundukları değerleri bu kadar ucuz kullanmaları, insanların pek çoğunda, özellikle genç kuşaklarda "Din buysa ben yokum" duygusu oluşturuyor… Bir nevi 'tepkiyi dışa vurma biçimi' olarak ortaya çıkıyor…

***

6 yaşında bir kız çocuğu… 6 yaşında… Yani 72 aylık… Bu çocuğu evlendiriyorlar… Çocuğu veren ne kadar adamsa, alan da o kadar adamdır!.. Tabii onaylayanlarla, kutlayanlarla, hayırlayanlarla birlikte…

Yeri gelmişken o örneği tekrar verelim: Son yerel seçimlerden birkaç gün önce MAK Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Ali Kulat, bir televizyon programında şu çarpıcı örneği aktarıyordu:

"Biz bir soru sorduk insanlara… Bu sorunun aynısını yıllar önce Özal zamanında bir araştırma firması da sormuş… 'Karı koca olarak aniden bir yere gitmek zorunda kalırsanız, çocuğunuzu aşağıdaki komşulardan hangisine teslim edersiniz?'

Meslek grupları sıralanmış… Doktor var, polis var, hâkim var, vs… hangisine teslim edersiniz? Çok ilginçtir o yıllarda ilk sırada din görevlisine teslim ediyorlar, imam, müezzin veya Kur'an kursu hocasına…

Biz yaptık araştırmayı… İlk 10'da dinle anılan kimse yok… Niye biliyor musunuz? Toplumda dine, dindara güveni minimize ettik de ondan… Geldiğimiz nokta bu… Başarı nerede burada?"

***

Gerçekten, yaşanılanları gördükçe, çocuğunuzu kime emanet edersiniz? Peki çocuğu emanet edemeyecek kadar güvenemeyeceğiniz insan veya yapıların, temsil ettiği ya da iddia ettiği değerlere ne kadar saygı duyarsınız, ne kadar inanırsınız?

Eğer rol-model sapıksa, onun temsile soyunduğu değerler de kaybeder…

Eğer rol-model yolsuzsa, üzerine hangi manevi üniformayı giyiyorsa o da küçülür, anlamsızlaşır…

Fotoğrafta ucuz ıstakoz kuyruğundaki yerel halkı görmektesiniz Fotoğrafta ucuz ıstakoz kuyruğundaki yerel halkı görmektesiniz

Eğer rol-model adaletsizse, onunla birlikte inancı da itibar kaybeder…

Eğer rol-model cahilse, onun savunduğu değerler de toplumsal karşılık bulmaktan uzaklaşır…

'Münferit' diyerek sorunu küçültmeye çalışmak, hem adaletin tecellisini ortadan kaldırıyor hem de caydırıcılık olmadığı için yayılmaya, toplumsal çürümeye yol açıyor… Olan da dinin bizzat kendisine oluyor…

Dindarlık algısındaki gerileme bir sürpriz değil, yaşanan süreçlerin tabii bir sonucu… Yolsuzluklara bulaşmış herhangi bir kişi veya yapı, hırsızlığı, yolsuzluğu, adaletsizliği yasaklamış bir dini nasıl yeni kuşaklara anlatabilir ya da benimsetebilir?

Bir sapık hangi güzelliği din adına öğütleyebilir ve o öğüt hangi kulaktan girip kalbe ulaşabilir?

***

Bu sürüklenişte sessiz kalanlarla birlikte, 'havuz medyası müftülüğü' yapan hocaların, ilahiyatçıların büyükçe bir kısmın ve 'sıcak savaş'ta kılıç sallamayı 'hakkı dillendirmek'ten daha değerli gören pop-İslâmcı kalemlerin suçunu da kabul etmeliyiz…  Çünkü onlar bu ağır günahın en büyük ortakları... 'İyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak' yerine, 'kötü' kendilerininse onu yüceltmeyi 'din' gibi sunarak, ancak 'fitne' literatürünü genişletmeyi tercih ediyorlar...

"Sadece suçlu dindarların değil, masum dindarların da bedel ödeyeceği zamana doğru ilerliyoruz" türünden yazılar yazdığım zamanlardan beridir çok uzun süredir dindarlığın Türkiye'de nasıl değer kaybettiğini anlatmaya çalışıyorum…

Yıllar önce 'İslâmcıya can sıkıcı sorular'da şu soruları sormuştum: "Dindarlığın baskı altında tutulduğu dönemleri biliyoruz... Ama Allah aşkına soralım 'dindarlık' kavramının bu kadar itibar kaybettiği dönem olmuş mudur?"

Maalesef durum budur… 

Editör: Kerim Öztürk