Geçtiğimiz hafta PKK'nın güdümündeki birtakım sivil toplum örgütleri ve belediyelerin girişimiyle Diyarbakır'ın Bağlar, Şırnak'ın Cizre ve Hakkâri'nin Yüksekova ilçelerinde Kürtçe eğitim yapacağı söylenen üç okul açıldı. Bağlar'daki okula İran'da idam edilen Kürt öğretmen Ferzad Kemanger'in ve Yüksekova'daki okula PKK elebaşı Abdullah Öcalan'ın annesi Üveyş Öcalan'ın adı verilirken, Cizre'deki okula Berivan adı verildi. Bağlar'da Pazartesi günü açılan ve açıldıktan bir süre sonra Valilik emriyle mühürlenen okulun mührü, Salı günü Barış ve Demokrasi Parti (BDP)'liler tarafından söküldü. Polisler aynı gün içinde mührü geri astılarsa da, ertesi gün Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) İl Başkanlığı'nda bir araya toplanan ve okul önüne yürüyen grup okulun kapısına asılı mührü yeniden söktü. Bunun üzerine polis okula operasyon düzenledi ve okulun etrafında nöbet tutan çok sayıda kişiyi gözaltına aldı. Çıkan arbedede bir Anadolu Ajansı muhabiri bıçaklandı, bir diğeri darp edildi. Her üç okulun mühürlenip kapatılmasına misilleme amacıyla bölgedeki devlet okulları kundaklandı ve bazılarının kapısına kilit vuruldu.
     HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş daha mahalli seçimler öncesinde "Seçimin ardından sadece fuar ya da kültür merkezi inşa etmeyeceğiz. Asıl inşa edilecek şey demokratik özerkliktir. Ders kitaplarımızı kendimiz basacağız. Çocuklarımıza kendi imkânlarımızla eğitim vereceğiz" demiş ve yaşanacakların sinyalini vermişti. Son olarak HDP'li Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Gülten Kışanak "hükümet ya ana dilde eğitimi kendisi vermeli, ya eğitimi yerele devretmeli, ya da sivil inisiyatifin açtığı okullara karışmamalıdır" diyerek anayasa ve yasalara aykırı şekilde Kürtçe okullar açma girişimiyle nereye varılmanın hedeflendiğini belirtmiş oldu. Gelişmeler karşısında iktidar cenahından cılız sesler yükselmesi ve sorulan soruların "komplo teorisi", "algı operasyonu", "provokasyon" gibi alışılagelmiş söylemlerle geçiştirilmesi ise Kürtçe okulların açılmasının ana dilde eğitime geçişin bir provası olduğu ve bu konuda yerel yönetimleri yetkilendirecek yasal düzenlemelerden evvel toplumun nabzının tutulduğu yorumlarını beraberinde getirdi.
     AKP'nin programında yer alan "temel eğitim hizmetlerinin verilmesi pilot uygulamalarla merkezi idarenin taşra birimlerine ve yerel yönetimlere aktarılacaktır" ifadesi ile Türk Ceza Kanunu'nun illegal eğitim kurumlarını açanlara ve o kurumlarda öğretmenlik yapanlara hapis cezası getiren 263. maddesinin AKP döneminde yürürlükten kaldırıldığı gerçeği birlikte değerlendirildiğinde danışıklı dövüş iddialarının yabana atılamayacağı anlaşılıyor. Kamu yönetimi reformunu, ikiz sözleşmeleri, bölge kalkınma ajanslarını kabul eden, bölgesel Yargıtaylar diye tarif edilebilecek İstinaf mahkemelerini kurarak yargının yerelleştirilmesine yönelik adım atan, belediye başkanlarını bir nevi il başbakanlarına dönüştürecek Büyükşehir yasasını çıkartan ve tüm bu icraatlarıyla federatif yapılanmanın siyasi, hukuki ve ekonomik zeminini oluşturmaya çalıştığı hissedilen AKP iktidarının, federasyonsuz yürümediği bilinen başkanlık sisteminde diretmesi de kuşkuları güçlendiriyor. BDP-HDP-PKK'nın özerklik/federasyon talebinin AKP'nin başkanlık sistemi arzusuyla kesişiyor ve iki taraf arasındaki müzakerelerin hız kesmeden devam ediyor olması, Türkiye'nin geçen hafta yaşanan Kürtçe okul gerginliğine benzer daha birçok hadiseye gebe olduğunu gösteriyor.