Lozan Antlaşması ve sonuçları, bazı art niyetli odakların ortaya attığı yalanlar sonucunda yakın tarihimizin en tartışmalı meselelerinden biri hâline gelmiş, “Türkiye masadan daha iyi bir neticeyle ayrılabilir miydi?” sorusu her zaman sorulmuş, antlaşmanın zafer mi yoksa hezimet mi olduğu konusunda farklı görüşler ortaya atılmıştır. Bu sorulara sağlıklı cevap verebilmek için Lozan’ın imzalanmadığı takdirde hangi hükümlerin geçerli olacağını incelemek gerekir.

Lozan imzalanmamış olsaydı Türkiye için Sevr Antlaşması’nın hükümleri geçerli olacaktı. O hâlde Sevr ile Lozan’ı karşılaştırmakta fayda vardır:

* Lozan imzalanmasaydı Osmanlı İmparatorluğu kâğıt üzerinde yaşamaya devam edecek, başkent İstanbul olacak ancak azınlıkların hakları gözetilmediği takdirde İstanbul elimizden alınacaktı. Lozan ile İstanbul herhangi bir şarta bağlı olmaksızın Türkiye’ye bırakıldı. Lozan imzalandıktan kısa süre sonra işgal kuvvetleri İstanbul’u terk etmek zorunda kaldılar.

* Lozan imzalanmasaydı Osmanlı İmparatorluğu kâğıt üzerinde yaşamaya devam edecek, başkent İstanbul olacak ancak azınlıkların hakları gözetilmediği takdirde İstanbul elimizden alınacaktı. Lozan ile İstanbul herhangi bir şarta bağlı olmaksızın Türkiye’ye bırakıldı. Lozan imzalandıktan kısa süre sonra işgal kuvvetleri İstanbul’u terk etmek zorunda kaldılar.

* Lozan imzalanmasaydı Osmanlı’ya Ankara ve çevresinde küçük bir toprak parçası bırakılacaktı. İzmir civarı ve Trakya Yunanistan’a verilecekti. İzmir dışındaki Batı Anadolu İtalya’ya verilecek, Güneydoğu Anadolu Fransa’ya verilecekti. Türkiye Lozan’ı imzalayarak bütün bir Anadolu’yu topraklarına kattı.

* Lozan imzalanmasaydı Doğu Anadolu’da bağımsız Ermenistan ve Özerk Kürdistan yönetimleri oluşturulacaktı, Lozan’ın imzalanmasıyla bu gerçekleşmedi. Bu bölgelerdeki topraklar da Türk hâkimiyetine girdi.

* Lozan imzalanmasaydı Boğazlar bütün ülkelerin gemilerine savaş zamanında dahi açık bulundurulacak ayrıca on ülkeden oluşan bir Avrupa komisyonu tarafından yönetilecek ve bu komisyonda Türk üye bulunmayacaktı. Lozan ve sonrasındaki Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile boğazların kontrolü tamamen Türkiye’ye geçti.

* Lozan imzalanmasaydı zorunlu askerlik kaldırılacak ve askerî gücü 50.700’ü geçmeyecekti. Ayrıca orduda ağır silahlar ve uçaklar kesinlikle bulunmayacak ve Osmanlı donanması İtilaf Devletlerinin kontrolü altında olacaktı. Lozan’la birlikte Türkiye bu konuda da tam bağımsız hâle geldi.

* Lozan imzalanmasaydı kapitülasyonlar İngiliz, Japon, Fransız ve İtalyanlardan oluşan bir komisyonun düzenlemesiyle genişletilerek yeniden gündeme gelecek ve bütün azınlıklar bu ayrıcalıklardan yararlanabilecekti. Lozan’la birlikte yabancılara tanınan bütün haklar tamamen kaldırıldı.

* Lozan imzalanmasaydı azınlıklara geniş haklar verilecek ve azınlıklar askerlik yapmayacaklardı. Lozan’la birlikte yapılan nüfus mübadelesi sonucunda Anadolu’da yaşayan Rumlar Yunanistan’a gönderildi. İstanbul’da kalanlara ise Türk vatandaşlarından ayrı hiçbir hak tanınmadı.
 
Sevr Antlaşması sonucunda Osmanlı Devleti kâğıt üzerinde varlığını devam ettirmesine rağmen, kendi ekonomisi olmayan, kendi ordusu olmayan, üretemeyen, kendi kararlarını kendi alamayan bir sömürge devleti hâline gelmiştir. Bu durum göz önünde tutulduğunda Lozan, tam bir diplomatik zafer olarak karşımıza çıkmaktadır. Dikkat edilmesi gereken bir diğer husus, yeni Türk Devleti’nin Lozan’la birlikte varlığını Avrupa’ya resmen kabul ettirmiş olmasıdır.

Peki, Sevr’le kıyaslandığında diplomatik bir zafer olan Lozan, Sevr’den bağımsız düşünüldüğü zaman zafer midir, hezimet midir?

Lozan’da daha iyi sonuçlar elde etmenin mümkün olduğu görüşü sürekli canlı tutulmuş, bunun yapılmamasının sebebi olarak Lozan’a giden Türk heyetinin yetersizliği gösterilmiştir. Tarihî konularda inceleme yapılırken olaylara günümüz değer yargılarıyla yaklaşılmamalı, dönemin şartları göz önünde tutularak değerlendirme yapılmalıdır. Lozan hususu kritik edilirken Lozan’a giden heyetin 16. yüzyılın güçlü Osmanlı’sının temsilcileri değil, yıkılmış bir Osmanlı’nın küllerinden doğmuş, verdikleri Millî Mücadele’yi kazanmış, gücü sınırlı ancak onurlu bir milletin temsilcileri olduğu unutulmamalıdır. Uzun süren savaşlar sonunda yıpranmış yeni Türk Devleti, Lozan’da bütün Avrupa’ya karşı mücadele etmiş, imkânlar dâhilinde alınabilecek en iyi neticeyi elde etmiştir.

Pek tabii bazı istenmeyen sonuçların doğduğu kabul edilmelidir. Bunların başında Musul meselesi
gelmektedir. Hemen belirtmek gerekir ki Lozan imzalandığında Türkiye Musul’dan vazgeçmiş değildir. Türkiye tıpkı Hatay ve Boğazlar meselesinde olduğu gibi Musul meselesini ileri bir tarihte çözüme kavuşturmak istemiş, bu yüzden  konunun Milletler Cemiyetine götürülmesine razı olmuştur.

Şeyh Sait İsyanı ve Nesturi Ayaklanması sonucunda Milletler Cemiyeti, Musul’un İngiliz himayesindeki Irak yönetimine bırakılmasına karar vermiştir. Türkiye yine Musul’dan kolayca vazgeçmemiş, Musul’un savaşarak alınması konusu enine boyuna tartışılmıştır. Türkiye, Musul için savaşa girdiği zaman İtalya, Fransa ve hatta Yunanistan’ın da savaşa katılacağı gerçeğini göz önünde bulundurmuş, Lozan’da kazanılan bağımsızlığın tamamen kaybedilmemesi için Musul konusunda askerî bir adım atmamıştır. Musul petrollerinden alınan paydan bile vazgeçildiği iddiası doğru değildir. Türkiye Irak petrollerinden 1954 yılına kadar pay almış ancak bu paydan alması gereken 2.000.000 sterlin alacağını, 1958’de Irak yönetimini darbeyle devralan General Kasım’dan sonra alamadığı için, bütçe gelir cetvelinde alacak olarak 1986 yılına kadar göstermiş ve aynı yıl Turgut Özal tarafından Arap ülkeleriyle ilişkilerin geliştirilmesi politikası doğrultusunda bu alacak bütçeden çıkartılmıştır.

“Lozan’ın geçerlilik süresi yüz yıldır, Lozan’daki gizli maddeler uyarınca Türkiye madenlerini işletemiyor.” gibi kahvehane söylemleri de gerçeği yansıtmamaktadır. Uluslararası bir hukuk belgesi olan Lozan, süreli bir antlaşma değildir. 143 maddeden oluşan Lozan’ın gizli maddesi de yoktur.
 
Lozan’ın kime göre zafer, kime göre hezimet olduğunu anlamak için, antlaşmanın dünya kamuoyundaki yansımalarına bakmak gerekmektedir.  İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon, Lozan’da mağlup
olduklarını kabul etmiş ve yenilgiyi müttefiklerin birlik hâlinde olmamasına bağlamıştır. İngiltere Avam Kamarasındaki milletvekillerinden bir yüzbaşı, Lozan’ı İngiltere için büyük bir yenilgi addetmiş hatta “…Türkiye harbi kazanmış olsaydı, bize bundan daha ağır şartlar kabul ettiremezdi…Şark’ta yaptığımız sulh için 29 milyon İngiliz lirası masraf yaptık. Bununla beraber Şark’taki manevi nüfuzumuz hiçbir zaman şimdiki kadar zayıf olmamıştır…” sözleriyle İngiltere’nin kaybının ne kadar büyük olduğunun altını çizmiştir.

İngiltere eski başbakanı Lord George, “Daily Telegraph” gazetesinde yayımlanan “Lozan’da Türkiye’nin Muvaffakiyeti” adlı makalesinde “Biraz hayrete şayandır ki her iş bittiği zaman İsmet Paşa’nın yüzünde bir tebessüm vardı. Ankara’dan gelen raporlar orada sulhun büyük bir Türk zaferi olmak üzere telakki edildiğini haber veriyor ve gerçekte de öyledir.” diyerek Lozan’ı bir Türk zaferi olarak değerlendirmiş ve yazısını “Sevr Muahedesinin hükümleri güzelce tatbik edilmiş olsaydı, milyonlar Türk idaresinden kurtulmuş olacaktı.” diyerek tamamlamıştır.

“Daily Chronicle” gazetesine de konuşan Lord George, “Lozan Muahedesi İngiltere tarafından imzalanan muahedelerin en utanç verici olanıdır.” diyerek görüşlerini tekrarlamıştır.

İngiliz temsilci Sir Andrew Ryan Lozan’ı İngiltere’nin imzalamış olduğu en uğursuz, mutsuz ve kötü antlaşma olarak nitelendirmiş, eski İngiliz Bakan Lord Birkenhead ise İngiliz “Evening Standard” gazetesinde yayımlanan mektubunda Lozan Anlaşması’nın İngiliz çıkarlarını mahvettiğini ifade etmiştir. Yabancı basında Lozan’ın neticesinden hoşnut olmayan yazılar yayınlamıştır.

Türk milliyetçiliğinden korktuğunu ifade eden “Daily Telegraph” gazetesi, Türkiye’de baş gösteren sözde Hristiyan düşmanlığından endişe ettiğini dile getirerek bu hususta Türkiye’yi uyaran mesajlar göndermiştir. Lozan Anlaşması’nı cömertlik ve adalet numunesi olarak gösteren “Times” gazetesi, Türkiye’nin zaferinin sebebini, Abdülhamit Dönemi politikalarını terk etmek olarak göstermiştir.

“Newyork Times” gazetesi ise Müttefik devletlerin kabiliyetsizliklerinden dolayı Türkler tarafından mağlup edildiğini ifade etmiştir.

Yunan “Eleftheros Logos” gazetesi, müttefiklerin Lozan’da özellikle iktisadi sahada münakaşa kabul
edilmez bir mağlubiyet elde ettiklerini belirtmiş ve Lozan’ı bir Türk zaferi olarak değerlendirmiştir. Bulgar basınından

“Dnevnik” gazetesi, Sevr zincirlerinin kırıldığından ve Türklere kendi millî hudutları dâhilinde tam bir istiklal temin ettiğinden dolayı Lozan’ın Türkiye’nin yeni tarihinde parlak bir sayfa teşkil edeceğini yazmıştır.

Lozan Barış Antlaşması, asırlardır Batı’nın sömürgesi olarak yaşayan İslam ülkeleri için güzel bir örnek teşkil etmiş, mazlum milletler için umut ışığı olmuştur.

Afgan sefiri Ahmet Han, artık Avrupa’da Müslümanlara eski gözle bakılmaması, herkesin müsavat dairesi içerisinde yaşanması gerektiğini söylemiştir.

İran sefiri İshak Han ise Lozan barışı münasebetiyle Mustafa Kemal Paşa’ya bir tebrik telgrafı göndermiştir. Lozan metnini yayınlayan Mısır basını, Anadolu’nun dört bir tarafında olan kutlamalara yer vermiştir.

Tunuslular da Türk ordusuna, Mustafa Kemal Paşa ve bütün kumandanlarla birlikte bütün Türk milletine tebrikler ve dualar göndermişlerdir.

Lozan, Rusya Müslümanlarınca da büyük bir sevince sebep olmuş; Moskova’da iki camide toplanan binlerce kişilik cemaat, namazdan sonra Türkiye ordusunun muzafferiyeti sonucu yapılan barış nedeniyle üç defa tekbir getirip dualar etmiştir. Lozan’da Türkiye’nin kazanımları Hintli Müslümanlarca da sevinçle karşılanmış ve Hint basını, Türklerin başarısını tüm Asya davasının başarısı olarak nitelendirmiştir.
 
Yukarıda ortaya konan bilgiler değerlendirildiğinde “Lozan’ın hezimet olduğu” görüşünün tarihî olguları kendi ideolojilerine göre yorumlayıp değiştirmeye çalışan zümrelerin ortaya attığı, içi boş bir iddiadan ibaret olduğu anlaşılmaktadır.

Lozan, onurlu Türk milletince kazanılan ve sömürülen tüm milletlere umut ışığı olmuş bir diplomatik zafer, Türkiye Cumhuriyeti’nin de tapusu niteliğinde bir hukuki belgedir.

KAYNAKÇA
Ebru Gür, Lozan Konferansının Türk Basınına Yansımaları, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Elazığ 2006

Yeni bir milliyetçilik yaklaşımı arayanlara! Yeni bir milliyetçilik yaklaşımı arayanlara!

Ümit Doğan

Editör: Kerim Öztürk