Yazımın başlığında kullandığım bu cümle bir atasözüdür. Bebek katili (AB)(D)ullah Öcalan'ın talebiyle AKP tarafından kurulan ve organize edilen "Akil Adamlar" komisyonunda sakallı birisi var… Adı Ahmet Taşgetiren…Onun yüzünden bu atasözü aklıma geldi.



En çok tepki onun heyet başkanı olarak gezdiği İç Anadolu Bölgesinde yaşanmaktadır. Ahmet Taşgetiren ve yanındakiler gittikleri illerde çok zor anlar yaşıyorlar. Apo'nun talimatıyla kurulan "Akil Adamlar Komisyonu" olarak kime ne anlatacaklardır? Hele bunu şehidi, gazisi en çok olan İç Anadolu'da nasıl yapacaklar ki? Gittikleri her yerden arkalarına bile bakmadan kaçıyorlar. AKP/PKK ilişkisinde gelişen olaylara yönelik sorulan hiçbir soruya cevap veremiyorlar. Çünkü ihanete kılıf bulamıyorlar.

Ahmet Taşgetiren sağına "Türk bayrağının adı değiştirilsin" diyen Hilal Kaplan'ı , soluna , "Ne şehidi.. Bir Şehit lafı tutturmuşuz gidiyoruz. Ne Şehidi.. Askerde PKK'lıda bu ülkenin evladı" diyen Doğu Ergil'i, bir yanına PKK'nın başındaki alçağa "Sayın Öcalan" diyen Cemal Uşşak'ı, diğer yanına "Öcalan'ın verdiği mesajlar önemli. " diyen Vahap Coşkun'u alıp Kayseri'ye gidecek kadar akıldan yoksunluk yaşamasına bakmıyor da, kendisine orada demokratik tepkisini gösteren Ülkücü-Milliyetçi gruba açık unutulan mikrofonlardan hakaretler ediyordu.

Ahmet Taşgetiren, Ülkücü-Milliyetçi protestocu gruba aynen şunları diyor: "Bu kadar kaba ve adi bir yapı ki İslami edep, ahlak, nezaket yok"

Allah'tan korkmaz, kuldan utanmaz adam "Ateist ve İslam düşmanı" olan (AB)(D)ullah Öcalan'ın talebiyle kurulan "Akil Adamlar" grubuna heyet başkanı oluyor ve Ülkücülere bu hakaretleri edebiliyor.

Ahmet Taşgetiren efendi, senin nezaketli ve makul yapın PKK mı? İslami edep ve ahlakı Öcalan'da mı buluyorsun da "PKK Açılımına" tuz alıp koşuyorsun?

Sözde dindarsın, sözde Müslümanlık hassasiyetin var ama İslam düşmanlarının ayaklarına paspas olmuşsun ve Ülkücülere hakaret ediyorsun… Senin sakalına da, aklına da yazıklar olsun…

"Ayet ve sünnetleri materyalist analiz çerçevesinde değiştirmek gerekir"

"Camilerde tiyatro oynanmalı! Namaz bir tiyatrodur!"

"Günümüzün Allah'ı bilimdir." 

"İslam inancı bir hastalık!"

"İslam dini Kürt'leri ezdi!" 

"Muhammed'in kişiliği çelişkili!"

"Kürtler İslamlaştıkça Kürtlüklerini unutuyorlar!"

"Cennet ve cehennem fantezidir!"

"İslam, Kürtlüğe ihanet ediyor!"

"İslamiyet bir Türk şovenizmidir!"

Bu sözler "Akil Adamlar Komisyonunu" kurduran (AB)(D)ullah Öcalan'a aittir. Önderin, yolbaşcın bu İslam düşmanı Öcalan mı Ahmet Taşgetiren?

Ülkücülere bu rezil hakaretleri ederek, PKK'yı yüceltmek ve Öcalan'ı kurtarmak için nasıl Anadolu yollarına düşüyorsun? Bunları yapman için şimdi ki menfaatin nedir, çıkarın nedir?

Bunu çok bilinçli bir şekilde soruyorum. Çünkü Ahmet Taşgetiren'de bugün aynı bizim yazdığımız yazılar gibi yazdığı ve Başbakan Erdoğan'ı yazısında eleştirdiği için 2005 yılında Yeni Şafak gazetesinden kovulmuş birisidir. 

Ahmet Taşgetiren Yenişafak'tan kovulmasına vesile olan "Oldu mu Şimdi?" başlıklı yazıda "DEHAP'ı ve Öcalan'ı tüm Kürtlerin temsilcisi haline getirmenin vebalini kimin üstleneceğini" soruyor ve hem Türklere, hem de Kürtlere kötülük edildiğini söylüyordu. Şimdi ise kendisi bu ihanetin hizmetkârlığına soyunmuş ve bunun önünde engel gördüğü Ülkücülere hakaret etmektedir.

Gelin başyazarı olduğu Yeni Şafak Gazetesi'nden kovulmasına sebep olan o yazısını baştan sona yayınlayalım da Ahmet Taşgetiren'in içine düştüğü acınacak durumu hep beraber görelim.

***

OLDU MU ŞİMDİ? 

-Acı duyuyorum, Başbakan, aydın - danışman koalisyonu içinde harcandığı için...

-Acı duyuyorum, Türkiye'nin bu en sancılı meselesinde Tayyip Erdoğan'ın ifa edeceği doğru misyonun canına okunduğu için...

-Acı duyuyorum, sorun, böyle istenmese bile, en riskli alana, yani Türkiye - PKK denklemine sürüklendiği, yani en olmayacak şey, PKK, "Kürt meselesi"nin temsili konumuna oturduğu için...

Bakın bakalım sayın Başbakan'ın halet-i ruhiyesi nicedir? Şimdi gürül gürül "Kürt sorunu dediğimiz için iyi ettik" diyor mu, yoksa, memleketin başka taraflarına verilen mesajlar sebebiyle savunma durumuna geçmek zorunda mı kaldı? Bu muydu beklenen? TÜSİAD da destekliyormuş, falanca yazar da, Amerika - Avrupa da "Aferin" diyormuş. İyi... Onların da sırtında yumurta küfesi var, Başbakan Erdoğan gibi!!! mi? Pek öyle görünmüyor...

Bakın denkleme:

Başbakan "Kürt sorunu" dedi. Bir adım.

PKK bugün Brüksel'de "Ateş kes"i açıklayacakmış. İkinci adım.

Hürriyet'ten Ahmet Hakan'ın verdiği bilgiye göre PKK adına yapılanın "silah bırakma" gibi bir boyutu yok ve "Ateşkes"in "bazı ön koşullara bağlanma ihtimali yüksek." "Ön koşul"dan ne anlamak gerekiyor? Herhalde, yeni gelişmelere göre yeniden değerlendirme hakkını ellerinde bulundurmak kastediliyor.

Bu arada üçüncü bir adım söz konusu:

PKK'nın "Ateşkes"ine paralel bir gelişme, Diyarbakır'da yaşanıyor. DEHAP, kendini feshedip Demokratik Toplum Hareketi (DTP)'ne katılma kararı veriyor. Kararı açıklayan bildiri, huzurumuza yine "temsili" konumda PKK'yı ve Öcalan'ı çıkarıyor. Bildiride altı çizilen hususlar şunlar:

-DEHAP sorunun gündemleşmesine katkıda bulunmuş... Demek ki sorunun gündemleşmesi önemli hedeflerden biri. (Başbakan'ın "sorun"a ad koyması, gündemleşmenin en zirve noktalarından biri olmalı.)

-DEHAP "tarafların adlandırılması" sonucunu elde etmiş... Demek ki "taraflar" var ve bunların adlandırılması önemli bir hedefti ve bu gerçekleşmiş oluyor.

-Sistemin kendi Kürdünü yaratma gayretlerini açılımlarıyla boşa çıkarmış... Demek iki türlü Kürt var, birisi "Sistemin Kürdü", diğeri DEHAP vs... inisiyatifinde oluşmuş Kürt...

-Kürtler arası birliğin oluşturulmasına çalışmış...

-DEHAP bildirisinde bir de Öcalan'a ilişkin misyon söz konusu ediliyor... Bildiride Öcalan'dan "yok sayılarak görmezden gelinen, ciddi bir tecritle içiçe yaşatılan, sayın Abdullah Öcalan" diye bahsediliyor... Ve DEHAP'ın "Öcalan'ın sorunun çözümünde muhatap olma bakış açısının kabulünde rolünü oynamaya çalıştığı" ifade ediliyor.

DEHAP, DTP'ye katılıyor, çünkü DTP, Öcalan'ın işaretleriyle oluşuyor.

Görüldüğü gibi ortada Öcalan'la, DEHAP'la belki bunları kendi stratejileri için elverişli gören dış güç odaklarıyla ortaklaşa yürütülen bir strateji var.

Şiddet de, siyaset de bu stratejinin içinde cereyan ediyor. Stratejik hedef ise, "bölgesel bir Kürt yapılanması..."

Belki hareketin geldiği son noktada, önünde, hem gücü önemli ölçüde zayıfladığı hem de dünyada zemini bittiği için "şiddet"ten "siyaset"e geçme problemi vardı.

Nasıl olacak da dağ şehre inecek, Öcalan hapisten çıkacak, siyasi aktör olarak devreye girecek ve siyasal hedefler gerçekleşecek?

İşte şimdiki hamle ona yöneliyor; denecek ki:

-"Kürt sorunu"nu kabul ettiniz, bu iyi bir adım. Bizde ateş kes sağladık. (DTH adına dün yapılan açıklamada Başbakan'ın tavrı cesur bir adım olarak tanımlanıyor ve PKK'ye eylemsizlik çağrısı yapılıyor) Şimdi ikinci adımı bekliyoruz. "Sorun"un içini doldurun, "sorun"un çözümü için adımlar atın... Ondan sonra bakacağız, adımları yeterli görürsek, biz de belki silahları bırakmak için adım atacağız. Bu işte Öcalan'ın rolünü görmezden gelerek hiçbir iyileşme sağlanamaz. Tüm siyasi hareket, Öcalan'ın gölgesinde. Öyleyse...

DTH'nin ilk dörtlüsünden Orhan Doğan'ın Neşe Düzel'e yaptığı açıklamalar, "Aydınlarımız"da şafak attırdı. "PKK'nın Türkiye'ye açılma ve Karadeniz'e yayılma projesi vardı, silahlı mücadele propagandası ile Kürt sorununu Türkiye'ye anlatmak istiyordu" Orhan Doğan'a göre. "Öcalan'a ve PKK'ya Kürt halkının büyük çoğunluğunun sempatisi var"dı. "Türkiye'nin bir bölümü için terörist olan, diğer bölümü için gerilla, bir bölümü için hain olan diğer bölümü için kahraman" idi. Ve "Zamanı geldiğinde Öcalan'ın serbest bırakılacağı biliniyor..."du Orhan Doğan'a göre. 

(Radikal, 15 Ağustos 2005)

Başbakan'a "Kürt sorunu"nu söyletenler, tüm bunları da hesap etmiş olmalılar değil mi?

Başbakan'ın savunma söylemi içine itileceğini de hesap etmiş olmalılar.

Şimdi diyeceğiz ki, "Biz böyle anlamıyoruz Kürt sorununu!"

Onlar da diyecek ki "Öyleyse sizin Kürt sorunundan söz etmeniz içi boş bir söylemden ibaret!"

Alın bakalım. Geldik mi yeniden sıfır noktaya?

Onlar diyecek ki "Öcalan olmadan asla!"

Siz diyeceksiniz ki "Ben o zaman nasıl karşılarım Türkiye'nin geri kalanından kopan isyan seslerini?"

Alın bakalım...

DEHAP'ı ve Öcalan'ı "Tüm Kürtlerin temsilcisi" haline getirmenin vebalini bakalım kim üstlenecek?

Çok kötü harcadınız Tayyip Erdoğan'ı diyorum, baylar! Türklere ve Kürtlere kötülük ettiniz. Başka bir misyonu vardı Tayyip Erdoğan'ın ve onu mahvettiniz."

Ahmet Taşgetiren/ 19 Ağustos 2005

***

Ahmet Taşgetiren bu yazısından 4 yıl sonrada Aksiyon Dergisi'ndeki bir yazısında kovulmasına vesile olan bu yazısını hatırlatıyor ve "Yıl 2005, Ağustos'un 19'u... Bu yazı, o günlerde sadece internet sitelerinde yayınlandı. Geldik bugüne... Manzara ne? Bir türlü etnik boyuttan kurtulamama ve 'Kürt sorunu'nun içini dolduramama. Dolayısıyla "Çözüm ne?" dendiğinde de müthiş bir savrulma içine sürüklenme... İnisiyatifin DTP-PKK eksenine girmesi" ( 21-12-2009) cümlelerini kuruyordu.

Ahmet Taşgetiren 2005 yılında söylediklerinin aynısını bugün MHP ve Ülkücüler söylediği için "Adice bir yapı" diye Ülkücülere hakaretler ediyor. Bizde kendisine soruyoruz o halde: Dün sende bunları yazdığın için "adi" birimiydin Ahmet Taşgetiren?

Apo'nun yol haritasında PKK'lılarla yol yürüyen Ahmet Taşgetiren Ülkücülerden bir an önce kamuoyu önünde özür dilemelidir.

Akil Adam Ahmet Taşgetiren'de sakal var ama belli ki akıl yok… Akıl olsa Apo'nun aklıyla yol yürüyüp, Ülkücülere hakaret eder miydi?



YILDIRAY ÇİÇEK