Ayrıca temas etmek gerekir ki, sosyal barışın sağlanamadığı ülkelerde sosyal devlet ilkesi de işlemez olur. Gelir dağılımında ki denge göz ardı edilir.

 

Sosyolojide sosyal tabakalaşma piramidi olarak belirlenen sosyal tabakalar ve sosyal sınıflar arasında ki geçirgenlik oranı ve gelir dağılım dengesi her ülkede aynı değildir.

 

Bu dengenin korunması yani “sosyal devlet” ilkesinin geçerli olabilmesi her şeyden önce sistemle alakalı olacaktır.

 

Dünyada uygulanan örneklere göz attığımızda ABD dâhil olmak üzere başkanlık sisteminin uygulandığı ülkelerde gelir dağılımında büyük eşitsizlikler olduğu görülüyor.

 

Orta Amerika ülkelerinden El Salvador gelir dağılımı dengesizliğine örnek olarak gösterilebilir. Ülkede yaşayan köylüler refahtan paylarını alamadıklarından dolayı komşu ülke Honduras’a göç etmişler ve bu ülkede ki toprakları sürmeye başlamışlardır. Başkanlık sistemini uygulayan El Salvador’da da istikrarın sağlanması şöyle dursun, ülke göçmen sorunu yüzünden komşusu Honduras ile savaşmak zorunda kaldı. Sonunda göçmenleri geri aldı ve ardından kanlı bir iç savaş yaşadı. İstikrarsızlık iç savaştan sonra da devam etti. (12)

 

Dün Türk milli devletine alenen karşı olan ve bu düşüncelerini defaatle açıklayanlar, bugün başkanlık sisteminin Türk devlet geleneğine en uygun sistem olduğunu derinden derine işlemeye kalkıyorlar.

 

Türk devlet geleneğinde sınırsız yetki ve sorumsuz hükümranlık yani tiranlık yoktur. Türk devlet geleneğinde ve Türk yaşam tarzında feodal yani toprağa bağlı hukuk sistemi de yoktur.

 

Toprağa bağlı hukuk sisteminde hükümdar veya yerel hükümdar egemenlik sınırları içinde ki canlı cansız her şeyin sahibidir.

 

Oysa, Türk tarihinde geçmiş çağlarda bile feodalite olmamış, töre Hakan’ın üstünde sayılmıştır.

 

Töre bugün hukuk yerindedir. Başkanlık sistemini Türk tarihi istismarı ile devşirmeye çalışanlara ancak şunu söyleyebiliriz. Önce hukukun üstünlüğünü garanti altına alacak bir anayasa değişikliği yapın, gerisini sonra düşünürüz.

 

YARI BAŞKANLIK SİSTEMİ

 

Yarı-başkanlık sistemi çok farklı şekilde tanımlanmaktadır ve bunlardan bir kaçını şu şekilde sıralayabiliriz. Cumhurbaşkanının genel oyla seçildiği, oldukça geniş yetkilere sahip olduğu ve karşısında parlamentonun, kendilerine muhalefet etmediği sürece işbaşında kalabilen yürütmenin ve hükümet etme iktidarına sahip başbakan ve bakanlar kurulunun bulunduğu sistemdir.

 

Devlet başkanının genel oyla doğrudan halk tarafından seçildiği ve normal bir parlamenter rejimdeki devlet başkanının yetkilerini aşan belirli yetkilere sahip olduğu rejimdir.

 

Başkanlık sistemiyle parlamenter sistemin bazı unsurlarını birleştiren bir sistem olarak kabul edilmektedir.

 

Duverger ise yarı başkanlık sistemini üç niteliği ile tanımlamıştır. Bunlar; halk tarafından seçilen bir devlet başkanı; devlet başkanının önemli anayasal yetkiye sahip olması ve başbakanın ve çoğunluğu elinde bulunduran meclisin uyumlu çalışmasıdır.

 

Bu sisteme mantıken de uygun karşılayabileceğimiz  “yarı parlamenter sistem” denilmesi genel kabul görse de, her nedense, yarı başkanlık sistemi dendiği bilinmektedir.

 

Yarı başkanlık sistemi, devlet başkanının halk tarafından seçildiği başkanlık ile parlamenter sistemin karışımıdır. Başkanlık sisteminden farkı, yürütme organının iki başlı olmasıdır. Yürütme organı olarak başkanın görevini bakanlar kurulu ve devlet başkanı üstlenmiştir. Ayrıca yürütme organının bir kanadı olan bakanlar kurulu yasama organının güvenoyuna dayanmaktadır. Yasama organı bakanlar kurulunu güvensizlik oyu ile görevinden uzaklaştırabilir.

 

Duverger, siyasal kurumlar ve anayasa hukuku üzerine yazmış olduğu ve 1970 tarihinde yayınlanan ders kitabının 11’nci baskısında “yarı başkanlık” terimine yer vermiştir. Sistem, Duverger tarafından demokratik bir kavram olarak önerilmesinden bu yana, yarı başkanlık olarak karakterize edilebilir bir rejim türü haline gelmiştir.

 

Yarı başkanlık siteminin kurumsal yapısı, bu sitemin en iyi örneği olan Fransa’daki uygulamadan hareketle incelenmelidir. Sistemin iyi işleyerek yürütmenin güçlendirilmesi ile kuvvetler ayrılığı prensibi Fransız siyasi hayatının önde gelen bir özelliğini teşkil etmiştir. Bu yönüyle Fransa, maruz kaldığı sıkıntılardan arınabilmiştir. Zayıf ve istikrarsız hükümetler dönemi kapanmış, siyasi parti sisteminde meydana gelen istikrasızlığın oluşturduğu problemlerde giderilebilmiştir.

 

Ülkemiz siyasal ortamında ortaya çıkan sorunlar, kısa süreli koalisyon hükümetlerine indirgenmekte, başkanlık ve yarı başkanlık sistem arayışları buna çözüm olarak ileri sürülmektedir. Parlamenter hükümet sisteminin en çok eleştirilen yönü, bu sistemin siyasi istikrarsızlığa neden olmasıdır.

 

Siyasi istikrarsızlık ve arayışlar çerçevesinde ortaya çıkan tartışmalar, bu sistemlerin ideal modelleri göz önünde bulundurularak yapılmaktadır. Bu noktada ülkemizin toplumsal özellikleri, siyasal kültür ve gelenekleri göz ardı edilmektedir. 1982 Anayasa’sında parlamenter sistemden ciddi sapmalar bulunmaktadır. Bunun en önemli göstergesi, cumhurbaşkanına tanınan yetkilerin genişliğidir. Bu husus, Anayasa’nın hazırlandığı dönemin yürütmeyi güçlendirme ihtiyacı nedeniyle ortaya çıkmıştır. Anayasa’da yürütmenin sorumlu kanadı başbakan yerine, sorumsuz kanadı olan cumhurbaşkanı güçlenmiştir. Bu güçlenme cumhurbaşkanlarının, sembolik yetkilerin ötesinde aktif çalışma içerisine girmelerine neden olmuştur.

 

Yarı başkanlık sisteminin hükümet istikrarı konusunda, parlamenter sisteme göre avantajlar taşıdığı doğrudur. Ancak bu avantajların çeşitli olumsuzlukları da beraberinde getirdiği unutulmamalıdır. Parlamenter sistemde, yasama ve yürütme organları birbirlerinin hukuki varlıklarına son verecek mekanizmalara sahiptir. Yasama organı, güvensizlik ve gensoru yöntemi ile hükümeti düşürme olanağına sahiptir. Yarı başkanlık sisteminde meşruluğunu kaybetmiş bir devlet başkanını, görev süresi sona ermeden görevden uzaklaştırmanın yolu yoktur. Devlet başkanının anti demokratik eğilimler göstermesi durumunda, o seçim dönemi sona erinceye kadar yapılabilecek bir şey bulunmamaktadır.”

 

Yarı başkanlık sisteminde yürütme başkan ve bakanlar kurulu tarafından paylaşılacağından eğer başkan ve bakanlar kurulu aynı siyasi düşünceye sahip değilse yetki tartışması sistemin tıkanmasına ve krize sebep olabilmektedir. Eğer aynı görüşü paylaşıyorlarsa ideolojik birliktelik, devleti yandaş kadrolaşmaya ve toplumun büyük bir kesimini öteleme gibi toplumsal krize sebep olabilirler. Bizim gibi sivil toplum örgütlenmesini tamamlayamamış, demokrasiyi tam içselleştirememiş toplumlarda böylesi yönetimler topluma krizden başka bir şey vaat edemezler.

 

SONUÇ:

 

1.Toplumlara uygulanacak sistemlerin başarısı toplumların sosyo-kültürel-ekonomik özellikleri, tarihi arka planları ve demokrasi kültürleri belirlemektedir. Dışarıdan ısmarlama ve üçüncü dünya ülkelerinin çoğunlukla uyguladığı bir sistem beraberinde sadece darbe, kriz ve toplumsal felaketleri getirir.

 

2. 15 Temmuz darbe teşebbüsünü yaşamış olan milletimizin bir kişinin yönetimine biat etmesinin ne kadar sakıncalı olduğunu ve biat kültürüne de ne kadar yatkın olduğunu hep birlikte müşahede ettik. Dolayısıyla bütün yetkilerin tek kişide toplandığı başkanlık sistemi Feto terörörgütü gibi kendisinden olmayan herkesi ekarte eden diktatörlerin ortaya çıkmasına zemin hazırlar. Coğrafyamız ve insanımızın eğilimleri de buna müsaittir.

 

3. Modern devletlerin olmazsa olmazı olan kuvvetlerin ayrılığı dediğimiz yasama yürütme ve yargı ile birlikte dördüncü güç kabul edilen basın-yayının partili cumhurbaşkanı ile nasıl pervasızca kullanıldığını hep birlikte gördük görüyoruz. Kuvvetlerin ayrılığı dengesini kuramayan, toplumun farklı seslerini kısan başkanlık, yarı başkanlık ya da partili cumhurbaşkanlığı gibi aslında çokta farklı olmayan sistemler ülkemize yeni diktatörlerin yolunu açmakla kalmaz toplumsal barışımızı ve ülkenin kaderini kökten sarsacak uygulamalara da sebep olabilir. Yasama. Yürütme ve yargı erklerinin denge içinde çalışmadığı yürütmenin yargıya ve yasamaya müdahale ettiği sistemin adı ne olursa olsun onun adı diktatörlük olarak anılır. Başkanlık sistemi örneklerde görüldüğü gibi kuvvetler ayrılığını kuvvetlerin birliğine dönüştürerek bir sınıf ya da zümrenin yönetimine sebep olabilmektedir.

 

4. Kadim bir millete üniter bir devlet için toplama toplulukların yönetim şekli olan başkanlığı dayatmak Müslüman mahallesinde salyangoz satmak gibi absürt bir yaklaşım olarak karşımıza çıkmaktadır. Hâlbuki yönetim sistemleri toplumsal normlarla, toplumun duyuşu düşünüşü ile pekiştiği oranda başarılı olur. Cumhuriyetle birlikte milletleşme sürecimiz parlamenter demokrasi ile bugünlere gelmiştir. Türk milleti toplama bir topluluk değil tarihin en kadim milletlerindendir.

 

5. Parlamenter sistemde partiler birbirlerini dengeleyebiliyor, bir uzlaşı ortamı oluşabiliyor, ulusal çıkarlarda işbirliği yapılabiliyor. Ancak başkanlık sisteminde parti değil başkan iktidara geliyor. Başkanın dünya görüşü ise devletin dünya görüşü haline gelebiliyor. Bunun için parlamenter sistemde ortaya çıkan pürüzleri giderebilmek için başta siyasi parti yasası olmak üzere parlamentoyu güçlendirecek kanuni düzenlemeler yapılabilir. Milletvekilleri parti lideri sultasından kurtulursa yasama daha güçlü hale gelerek ideolojik bağnazlıkların ve daha sonra çıkabilecek krizlerin önlenmesinde de parlamento daha etkili olabilir. 

 

6. Başkanlık sisteminin üniter yapıyı daha iyi koruyabileceği düşüncesi dillendirilmeye başlandı. Ancak, başkanlık sistemi ile yönetilen ülkelerin karşılaştıkları fırtınalar bu ülkelerin bir süre sonra federatif bir yapıya geçmek zorunda kaldıklarını ve ülkenin bölünmesine yol açılmış olduğunu unutmayalım. Doğu Afrika ülkesi Sudan’da da üniter devlet vardı, ama bugün dünya haritasında Sudan ve Güney Sudan olmak üzere iki tane Sudan var.

 

7. Kadim ulusların kurdukları devletlerin bu sistemi tercih etmedikleri, genellikle coğrafi bölgelere göre kurulan devletlerin başkanlık sistemini tercih ettiklerini görmekteyiz. Bu bilgiden, ulus devletlerin başkanlık sistemini uyguladıklarında ya ulus devlet özelliklerini kaybedeceklerini ya da büyük problemlerle karşılaşabileceklerini rahatlıkla söyleyebiliriz.

 

8. Başkanlık sistemiyle “sosyal devlet” anlayışı ortadan kalkmaktadır. Sosyolojide sosyal tabakalaşma piramidi olarak belirlenen sosyal tabakalar ve sosyal sınıflar arasında ki geçirgenlik oranı ve gelir dağım dengesi her ülkede aynı değildir. Bu dengenin korunması yani “sosyal devlet” ilkesinin geçerli olabilmesi her şeyden önce sistemle alakalı olacaktır. Dünyada uygulanan örneklere göz attığımızda ABD dahil olmak üzere başkanlık sisteminin uygulandığı ülkelerde gelir dağılımında büyük eşitsizlikler olduğu görülüyor. Dolayısıyla başkanlık sistemi ile başkan ve yandaşlarına hizmet eden devlet sosyal devlet değil bir grubun ya da sınıfın devletine dönüşmüş olacaktır. Devlet Cemaat, tarikat ya da bir zümrenin devleti olarak toplumsal katmanlardan hızla uzaklaşabilir.

 

9. Başkanlık sisteminin gelişmiş toplumlar içinde ABD ve Güney Kore hariç hiçbir ülkede uygulanmıyor. Sadece Fransa’da yarı başkanlık uygulanmaktadır. Ülkemize reva görülen sistemin Güney Amerika, Afrika ve bazı doğu toplulukları tarafından uygulanmış olması iktidarın ülkemizi taşıyacağı dünya ligini de göstermektedir.

 

10. Bütün gelişmiş sanayi ve bilim toplumları katılımcı, her türlü teşebbüse imkan hazırlayan, farklılıklara tahammül eden, sivil toplum örgütlenmelerinin etkinliğini hedeflerken AKP ve cumhurbaşkanı daha önceleri savundukları ileri demokrasiden monokrasiye, tek kişi diktasına ülkeyi dönüştürme çabasında mıdırlar?

 

11. Başkanlık sistemi ile temsilde adalet değil en yüksek oyu alanın mutlak egemenliği ortaya çıkacaktır. % 37 ile çoğunluğu sağlayan bir parti  %100 temsil etme garabetini yaşatacaktır. Demokrasiyi de hazmedememiş bir parti sadece yandaşlarının devletini kurmayı başarmış olacaktır.