Meltem ile Göktürk birbirini çok seven iki gençtir. Çocukluktan başlayan aşk ve birbirini çok seven gençler sonunda nişanlanır. Günü gelir düğün ve evlilik hazırlıkları başlar aileler karşılıklı her ayrıntıda anlaşırlar ortada hiç bir sorun yoktur. Hani bir atasözü vardır “Bir kız ata bininceye kadar ya kısmet” adeta kader ağlarını örüyor. Taraflar düğün gününü belirler günlerce sürecek düğün günü gelir çatar. Düğünün bütün ayrıntıları konuşulur kayalık dağlar arasında şirin bir köyde düğün eğlence köyün tek gündemidir.

Töre gereği üç gün üç gece düğün sürer. Kadınlar ayrı erkekler ayrı mekanlarda eğlenir oynarlar. Keyveniler leziz yemekleri pişirir günlerce nefis yemekler yenilir. Mevsim sonbahardır köyde kemençe tulum ve davul, zurna düğünlerde ayrı ayrı çalar ayrı ayrı oynanır. Köyde çok zengin folklor kültürü biri birinden güzel oyunların oyun ve seyrine doyum olmaz. Genç kızlar delikanlıları uzaktan seyreder bazen sınırlar ihlal edilince kadınlara otoriter büyükler tarafından uzaklaşmaları için tatlı sert panik olmalarına yol açan uyarılar yapılır.

Bunun tersi kızların oynadığı kapalı ya da kısmi açık mekana erkeklerin sızma yasağı vardır. Kaçamak teşebbüsler röntgenler anında müdahaleye tabidir. Erkek kadın düğünlerin karışık yapılması yasaktır. Bu farklı tatsızlıkla neticelenen sonuçlara yol açar. Gelin ve çeyizi atla götürülür önce gelinin çeyizi köyün daracık sokaklarından damat Göktürk’ün evine ulaşır. Evler bir oda veya mabeyn mütevazi adeta başlarını sokacak çok küçük toprak bacalı odalardır. Mekanlar yeni çiftlerin kuş yuvası evleridir. Adeta “iki gönül bir olunca samanlık seyran olur” türünden imkansızlıklar içinde sevginin aşkın kavuşmaya engel olamayacak teferruattır.

Genelde aşk evlilikleri esastır lakin bazen tavsiye türünden çöpçatan aracılığı ile evliliklerde vardır. Nazlı gelin Meltem’in çeyizi gitmiş düğün son hızıyla sürüyor. Dağlarda kayalarda davul zurna sesleri yankılanıyor. Artık düğün gününe sona gelinmiş gelin atına binmek üzeredir. Lakin aniden bir çeyiz krizi patlak verir. Düğün gelinin çeyizinde şal krizi miktar üçtü beşti tartışmasıyla şok etkisi ile çıkmaza girer. Gelinin babası çeyiz tartışmasını adeta çıkmaza sokar. Ara bulma gayretleri beyhude inat ve cehalet tuzağına düşer. Meltem’in babası Nuh der peygamber demez olmazda olmaz ağzından üstelik birde yemin çıkar işler iyice Arap saçına döner. Gelinin iki gözü iki çeşme ama çaresiz babasının yeminden geriye dönüşü çok zordur. İşte bu yemin cehaletle birleşince adeta etrafı buz keser. Nefesler tutulur ağızları bıçak açmaz. Bu şokla herkes dağılır ata binme hazırlıkları kabusa döner.

Dünürcü damat ve gelin şoktadır. Araya sanki şeytan girer kader ağlarını örmüş kavuşmak artık imkansız olmuştur. Bütün yapıcı girişimler boşa çıkar. Olay üzerine damat o gece köyü terk eder ve bir daha köye hiç dönmez. Gelinin iki gözü iki çeşme arkadaşları teselli etse de nafile günlerce yemek yemez iştahtan kesilir bir deri bir kemik kalır. Gelin aradan yıllar geçse de Göktürk yolu gözler. Ama aşkından haber alamaz İzmir’e gittiği anlaşılan damat kahrından izini uzun süre kaybettirir. Yıllar sonra etrafta evlendiği şayiası yayılır buda sonra yalan çıkar. Lakin evlendiği söylentisi üzerine Meltem’in ailesi kızlarına zoraki evlilik baskısı kurar ve iş oldu bittiye getirilip görücü usulü ile Meltem köyün başka bir genci olan Hasret ile evlendirilir. Ama Meltem aradan yıllar geçmesine bir kaç çocuğu olmasına rağmen Göktürke olan aşkı hiç bitmez. Bir gün samimi bir arkadaşına şu cümleleri adeta pınar gibi gözyaşları içinde tertemiz yaşla karışarak dilinden dökülür. Adeta hasret cümleleri gözyaşlarına karışır. “Şu karşıki sakal ağartan kırandan aşağı Göktürk’ün geldiğini görsem ve Allah canımı öylece alsa” der ve gözyaşlarına boğulur.

Evet özetle; seven seveni almalı hasretine aşkına kavuşmalı. Aileler ayrıntıya dünyalık üç beş eşyaya evlatlarını kurban etmemelidir. Diyalog elbet tavsiye görüş kanaat mutlaka istişare ile iletilmelidir. Yalnız son karar gençlere bırakılmalı ve onların kararlarına saygı duyulmalıdır. Sağlam evlilikler sevgi aşk üzerine töre inanç kültür ikliminde kurulur. Sağlam yuvalar yine ilke kural ve karşılıklı anlayış ve fedakarlıkla ancak uzun sürer. Zira toplumun en temel kurumu, kalesi aileler yuvalar çatırdıyor. Nikah ve düğün salonları dolu lakin o kadarda mahkeme salonları boşanma davaları ile dolup taşıyor. Elbet toplumsal kuralları güncelleyip değişimi töre inanç kültür iklimini koruyarak toplumsal gelişimi sağlamalıyız.

Sosyoloji dünyasının acı kaybı: Orhan Türkdoğan Hakk'a yürüdü Sosyoloji dünyasının acı kaybı: Orhan Türkdoğan Hakk'a yürüdü

Kurulacak yuvaları sarsılmaz muhkem kaleler yapmalı, kurulan yuvaları kurarken ve yuvalar yaşarken ebeveyn ve akrabalar olarak evli çiftlerin yerine onları yönetmeye kalkmamalıyız.

Zira evlilikler çatırdıyor sos alarm veriyor. Nüfus artmıyor ve alarm zilleri çok acı çalıyor. Bir millet ancak sağlam aileler ile yaşar. Peygamberimiz bir hadisi şerifinde “Evleniniz çoğalınız ben ahirette ümmetimin çokluğu ile övüneceğim” buyuruyor. Evet çocuk sayısı çok çok azaldı. Bu gidişat hayra alamet değildir.

Sabri ŞENEL
/ 27.01.2022

Editör: TE Bilisim