Ne kadar ciddiye almasak da, görmezden gelip muhatap olmasak da, o kadar çoğaldılar ki, her yerde onlar var. Kesintisiz, amansız ve sinsi bir beyin yıkama yapıyorlar. Tek taraflı, acımasız, kendilerinden başkasına hayat hakkı bile tanımayan bir düzen kurdular. En acı olan ise çapsızlıklarına, yetersizliklerine, acizliklerine ve bu kadar yanlışlarına rağmen, çok kolay sonuç almalarıdır.

Türkiye eski Türkiye değilmiş! 

Bazen "ne diyorlar" diye rastladığım kanallarda dinliyor, "ne yazmışlar" diye yazılarını okuyorum. Her defasında aynı şey oluyor. "Bunlar bizi enayi mi zannediyor, yoksa başka bir gezegende mi yaşıyorlar?" diye hayıflanıyorum. Ülkeye zenginlik gelmişmiş, demokrasiyi damarlarına kadar hissediyorlarmış, her alanda normalleşme varmış, Türkiye eski Türkiye değilmiş, zincirlerinden kurtuluyorlarmış, bütün dünya bizi dikkatle izliyormuş, Osmanlı yeniden canlanıyormuş, Cumhuriyet yeniden kuruluyormuş, barış ve demokrasi geliyormuş. Bu değişeme ayak uyduramayanlar kaybolup gidecekmiş. Daha neler var, neler. Tek bildikleri Cumhuriyet düşmanlığı, tek yaptıkları ihanet, tek övdükleri yalan, talan ve soygun düzeni.

Empati

"Acaba bunları samimiyetle, gerçekten böyle gördükleri, böyle düşündükleri için mi yazıp söylüyorlar, yoksa kurulan düzenden aldıkları ganimet böyle oynamalarını mı gerektiriyor?" diye çok düşünüyorum. Hatta kendimi onların yerine koyup, onların penceresinden bakarak, anlamaya, moda deyimiyle "empati" yapmaya çalışıyorum. İçlerinde çok eskiden tanıdıklarım, hem de yakın tanıdıklarım var. Uzun yıllar birlikte çalıştıklarım, mesleğe girmesinde ve kalmasında katkım olanlar da hiç az sayıda değil. İtilip kakılırlarken, hatta gazeteci bile sayılmazlarken, "Allah korkusu bilirler" diye elimizden geldiği kadar kol-kanat gerdiklerimizi de bunlara ekliyorum. Ne düşündüklerini, dünyaya nasıl baktıklarını, nasıl yaşadıklarını, önceliklerini, endişelerini, beklentilerini bilirim. Bir çoğu ile dünya görüşü bakımından aramızda fazla bir fark yoktur. Belki bizim kadar milli değildirler, ama ülke ve millet meselelerinde aynı kanaati paylaşır, aynı endişeleri taşırız. En azından benim tanıdığım zamanlarda böyleydiler. Şimdiki halleri hiçbir ölçüye sığmıyor, hiçbir şeyle izah edilmiyor. Ya ben buları yanlış tanımışım ya da bunlar boyut değiştirdiler. Ben kendimden emin olduğuma göre, sorun başka yerde. O kadar ki, karşılaştığımız zaman bana ne diyeceklerini, nasıl davranacaklarını bile şaşırıyorlar. Onları çok iyi bildiğim ve yaşadıkları büyük değişimi ve kıvraklığı yüzlerine vuracağım için utandıklarından mı, yoksa bana verecekleri selamı, gösterecekleri muhabbeti etraftan biri görür de bir yerlere ulaştırır korkusuyla mı böyle davrandıklarını bir türlü kestiremiyorum. Kesin olan sorunun bende değil, onlarda olduğudur.

Nasıl beceriyorlar?

Bu kastettiklerimin içinde duruma göre vaziyet alan, her dönemin adamı olan, kim gelirse gelsin işini yürüten liboşlar, renksizler, kıblesizler bulunmuyor. Onlar ayrı bir kategori ve varlık sebebi belli. AKP ile çok güzel bir birlerini tamamlıyorlar.Köksüz, toplama ve olağanüstü şartların ortaya çıkardığı bir partinin şakşakçıları da kendileri gibi olabilir. Burada isim isim saymama gerek yok. Kim olduklarını kolayca bulabilirsiniz. Birkaç istisna dışında hangi televizyon kanalını şu anda açarsanız açın, karşılıklı oturmuş paslaşarak ahkam kesiyor ve iktidar yanaşmalığı ve yalakalığı yapıyorlardır. AKP gitsin, başka bir parti iktidara gelsin, bunlar yine başköşelerde oturur, bu defa da o iktidarın değirmenine su taşırlar. Nasıl becerirler, nasıl kendilerini kabul ettirirler, nasıl inandırırlar, çeyrek asırdır bunu bir türlü anlayamadım. Bir asır da geçse galiba anlayamayacağım.

Zıpçıktılar! 

Bir de mantar gibi türeyen, zıpçıktılar var. Ne zaman okudular, ne zaman yetiştiler, ne zaman meslek edindiler, ne zaman makam ve mevki sahibi oldular akıl, sır ermez. Hatta öyleleri var ki, kapıdan içeri girip sizden iş istese, bırakın gazeteciliği, bırakın yöneticiliği, bırakın üst düzey bürokratlığı, "iki çay bardağını kırmadan götürebilir mi?" veya "3 kuruşluk bir emanet bunlara teslim edilir mi?" diye, birkaç defa düşünmek zorunda kalırsınız. Cumhuriyet tarihi boyunca çıtanın bu kadar düştüğünü, bilginin, görgünün, eğitimin, liyakatın, tecrübenin bu kadar yerlerde süründüğünü gören, duyan olmamıştır. Bunu sadece medyayı kastederek söylemiyorum. Bürokrasiden yargıya, sivil toplum örgütlerinden Üniversitelere ve hatta siyaset için seçtiklerine kadar, her alanda durum aynı. Ahkam kesen, akıl veren, yolu gösteren, kamuyu bilgilendiren böyleleri olunca ortaya bugünkü gibi güdük bir düzen, herşeyin birbirine karıştığı, yalanın, talanın ve ihanetin sıradanlaştığı karanlık bir dönem çıkıyor. Onun için ülke ve millet değerleri bu kadar ucuzluyor ve sıradanlaşıyor. Onun için Türkiye temellerinden sarsılıyor ve dibi görünmeyen bir uçuruma doğru sürükleniyor. Onun için kriz ve kaos hiç bitmiyor. Böyle bir siyasetin geçerli olduğu, böyle bir iktidarın prim yaptığı dönemin sonucu başka türlü olamazdı.

Tarih yazacaktır

"Bu işin sonu ne olur, bizi nasıl bir gelecek bekliyor" sorusunun cevabı artık belli olmuştur. Böyle giderse bu ülkeyi bekleyen bölünme ve kardeş kavgasıdır.Bildiğim ve emin olduğum tek şey, böyle bir düzenin içinde olmamanın ve karşı çıkmanın gururu ve onurunun herşeyin üzerinde olduğudur. Gelecekte birileri bugünlerin tarihini yazacaktır. "Türkiye böyle dönemlerden geçti"denilecektir. İşte benim çocuklarıma, torunlarıma bırakacağım en büyük miras, böyle bir dönemde direnmiş olmanın onuru ve gururudur.