Saltanatın kaldırılışı... neresinden baksan bence en büyük devrim.

Büyük cesaret!


94 yıl sonra bile ne koyuyor adamlara... "illa ki biz birine it olacağız" diyorlar... "o bize çobanlık etsin, cüzi irademize tecavüz etsin oh ne güzel olur" diyorlar.

94 yılda bu milletin sadece yarısına güç bela özgüven kazandırabilmiş karardır, saltanatın kaldırılışı..

94 yılda yarısına!.. onca mektep, onca badire...


Asıl sorgulamaya buradan mı başlamalı... bu devasa çabanın önündeki muazzam engel neydi? Niye onca mücadele daha yüksek özgüveni getirmedi. Canhıraş çabalar nerede takıldı kaldı?


İlk akla gelen "DİN" gibi dursa da bence dinin içinde "özgüveni" yükseltecek dinamikler var. Yani "aklın emrettiğine iman et " diyen kolundayız İslamın. Türk dünyası İslamı kabul ettiğinden beri MATURİDİ yoruma gönül vermiş. BATINİ Arap toplumlarının Kuran yorumuna uzak durmuş (sözde... öyle mi bakacağız?)


Saltanattan önce de kağıt üstünde böyleydi. Sorun bambaşka yerde sanki...


MATURİDİLİK Kuran'ın ayetlerini aklın emrettiği şekilde yorumlamayı öneren tefsir koluyken, BATINİLİK ise, (Arap coğrafyasındaki) "Hikmetinden sual olunmaz" yani "zinhar yorumlama! biat et!" diyor.


Peki Türkler MATURİDİ iken, nasıl günümüzde BATINİLİK kazandı? Soru bu!


"Kula kulluk" olan saltanatın kaldırılıp üzerinden 94 yıl geçmesine rağmen, niye bu toplumun "%50 ama baskın kesimi" "saltanata yakın duruyor?


Kendi cevabımdır... benim tüm akademik ilgi alanımdaki cazibe merkezimdir... cezbelenmiş pervane gibi etrafında döndüğümdür. Tüm okumalarımda beni heyecanlandırandır...


"HİKÂYE!"


Evet, hikâyeler karıştırmış toplumun kültürel genetiğini.. dinden bile önemli etkiye sahip...


Yeterince Köroğlu destanı üretememiş ve altını çizememişiz.


Daha çok "ak sakallı ve hikmetinden sual olunmaz evliya" masalları dinlenmiş Anadoluda..


Her şeyi bilenler, bireyin asla yanlarına bile yanaşamayacağı kerameti kendilerinden menkul karakterler doldurmuş kültürel hafızamızı..


Yaygın hikayelerimiz, birine bağlanmak ve onun yörüngesinde kendi konumunu belirlemek üzerine..


ve sonuç...
"saltanat gerü gele.. Felanca padüşahımız ola! Kendisi uzun ola, görkemli saraylarda otura!"


Bence buradan başlamak lazım!


Türk tarihinde hayli zengin olan, "aklı yücelten" , haksızlığa direnen ve başkaldıran destanlarımızı yeniden üretmeliyiz. Düşünsel müzemizdeki labirentlerden "kula kulluğu öneren" öyküleri arka raflara kaldırmalıyız. Ulaşılmamalı bile...


Rahmetli Atatürk eminim ki bir on yıl daha yaşasaydı bunu yapardı.. Kültürel genlerimizdeki "zulme isyan" öykülerinden başkasını okutmazdı. Bir millet düştüğü tutsaklık ikliminden ancak böyle kurtarılabilirdi. Bence ömrü yetmedi. Yoksa Türk Kültürü baştan aşağı zulme direniş öyküleriyle dolu.. tek yapacağı ön rafları onlarla doldurmak olacaktı.


O nedenle İslamla tanışınca büyük kitleler Ali'ye destek vermiş. İlmek ilmek öyküleriyle "Ali'nin duruşu" desteklenmiş. Alevi değilim ama onların bu duruşuna hayranım. Emevi camilerinde Ali'ye küfredilmesine seyirci kalmadılar. Aslan gibi itiraz ettiler.


Bu hikayelerimizi özenle seçme konusunun, dinden bile hayati olduğunu iddia ediyorum.


"Kapı iti" öyküleri, dini de bozuyor. İşarilik hak getire... Batınilik her bünyeye habis bir tümör gibi sızıyor.


Tek çaresi mevcut bulunan panzehirleri kullanmak.Türk'ün tarihinde milyon tane unutturulmuş öykü var. Gidilen her coğrafyada haksızlığa direnilmiş, mazlumun yanında durulmuş. Nice tiranların kellesi uçurulmuş.


Hazreti Muhammed'e bile "Türkler size dokunmadıkça sakın onlara dokunmayın" sözünü söyletmiş bir kültürdük biz. Aynen buyduk. Peygamberin bu sözleri çok önemlidir aslında...ah, bir anlamını anlasak...


Sorunun çözümü bence burada.. benim kişisel çözümüm bu...


Saltanatın kaldırılışından nereye geldik.


1 Kasım 1922 ... Salanatın kaldırılması büyük devrimdir ağam... öyle böyle değil.


"Kula Kul coğrafyasında"
ayrık otu gibi yetişmiş ama özünden koparılamamış yiğitlerin kararıdır! Çok çetindir...

Zihnine saltanat tarafından tecavüz edilmiş ama bunun farkında olmayan kitlelere bunu kabul ettirmek gerçekten çok cesurcadır!