Vakti zamanında Ahmet Naim diye bir zat vardı, Bu zat-ı muhterem, Baban Aşiretinden olup, Musul’da (1872) doğmuştu. Maarif Nezareti (Milli Eğitim Bakanlığı) Yüksek Tedrisat Müdürlüğünde telin ve tercümeler yapmıştı. Bir dönemde Darülfünun Genel Müdürlüğü (İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü) yapmıştır. Ahmet Naim ana dili olan Kürtçenin yanında çok iyi derecede Arapça, Farsça, Fransızca bilirdi. Davayı Kavmiyet adlı eseri ve hadis tefsirleri bir dönem İslam Mecmuasında yayınlanmıştı.

Babanzade Ahmet Naim Tanzimat ve Cumhuriyetin ilk yıllarında fikir ve yazılarıyla toplumda büyük tesirleri olmuş , eşariydi deyebiliriz. En çok Türkçülerden nefret ederdi, ona göre kavmiyet yani kimlik başka ifadeyle Türklük zehirdir, hem Türk hem de Müslümanlık olmaz, çatal kazık yere girmez diyordu. Anlaşıldığı üzere Türk İslam Ülküsü’ne zehirdir diyordu. Türkler Turan-ı bırakıp Kabe’ye dönsünler, bu çifte mefkureden vazgeçin diyordu. Türk isimleri de ne oluyor Oğuz Han, Cengiz Han, Gündüz Bey, Gök Bey, Konur Bey, Bozkurt Han için cahiliye dönemi isimleri diyordu! Bu isimler Şamani isimlerdir,şeytanidir, Hizmetlerinizi Türk Milleti için değil İslam Ümmeti için yapınız,Türkler diye değil Müslümanlar diye hitap ediniz diyordu!


Arapların meziyet ve ferasetini Türkler’den üstün tutar, Arapları öven ve Hadisleri sıralar Ebu Hureyye’den “Arap kavmini üç şeyden dolayı seviniz, Ben Arap’ım , Kur-an arapçadır, cehlin ehlimin dili arabidir” ve devam eder “Araba muhabbet imandandır” doğruluğunu bilmediğimiz hadislerle Türkçülüğe kesin dinsizlik der, Türk İslam mefkûresine de şüpheyle bakardı. Ahmet Naim o günkü Kürtçüler, Araplar, Arnavutlar kavmiyetçilik yapmasına rağmen hoş görür, Türklere gelince zehir zemberek ifadelerle neşriyatını yapardı.


İslam öncesi Türk tarihinin okunmanın, tetkik etmenin ve öğrenmenin uygun olmadığını da ifade ediyordu! Gençlere İslam Mücahitlerini öğrenmeyi telkin ediyordu.


Bu ve benzeri akımların yetiştirdiği anlayışa mensup misal ve yaşanılanları bu makaleyi okuyanlar çok iyi bilirler. Oysa “İslamiyet Türkün Milli Dinidir”. Türkler İslamiyet’in tarih boyunca hamisi ve insanlık alemine sevdiren yüzü olmuşlardır. Türkler İslamiyet’i zorla, mahkum ve mağlup olarak değil, hakim, galip olarak kabul etmişlerdir. Bin yıldır İslamiyet’in en ağır yüklerini omuzlarında taşımış, kan ve canlarıyla bedelini iman için ödemişlerdir.


Ezeli irade Türk’ü Altay Dağları’ndan hareket ettirerek, İslamiyet’in en buhranlı dönemlerinde o ilahi yolun imdadına sevk etmiştir. Tarihte şahittir ki Türk bu vazifesine başarıyla yerine getirmiştir.Şimdide Orta Doğu2nun buhranlı, kan ve gözyaşıyla boğulduğu bu dönemde Arapların seyirci kalıp tirübünlerden izlerken TSK (Mehmetçik ) bu topraklarda barışı ve İslam dünyasının kurtarıcısı olarak vazifesinin yine başında olmuştur. İslamiyet karşısında alnı açık başı yüksek tek millet Türkler’dir.


Kavim (ırk) kelimesi Kur-an’ da üçyüzden fazla Ayet’te geçerken, bu ayetler kavmiyet(ırk) le alakalı bir yasak içermez. Buna dayanarak Kur’an hiçbir zaman milliyetçiliği red etmez, böylesine akıl ve irfan dini olan İslam Dini Milletini sevmeyi, gelişmesini sağlamayı, irfanının açılmasını hiç karşı olur mu? Nitekim Rum Suresi “Kavmiyetlerin oluşu, renklerin farklılığı ve dillerin zenginliği Allah’ın varlığının delilidir manasında ifade edilmiştir” Bu kavim yada milliyetçilik, yada millet İlahi İradenin tecellisidir.


Bugün Orta Doğu  yaşanılan kan ve göz yaşını bakın Kur'ân,Tevbe Suresi 97. âyet meâlinde  “Bedevî Araplar, küfür (inkâr) ve nifak bakımından daha şiddetlidir”.  Ayeti size İslam adına hangi Terör ve örgütlerini hatırlatıyor.  Birinci Dünya savaşı sırasında Medine’yi korumakla görevli Fahrettin paşa ve askerleri, üç yıla yakın bir mücadeleden sonra bu kahramanlarımızı kimlerin şehit ettiğine iyi bilsinler, Türkleri öldüreceksiniz esir almayacaksınız deyen! Lawrence’nin Teslim olmak isteyeni öldüreceksiniz, hepsini öldürün kinini ve öfkesin şiar edinen Müslüman Arap Kardeşlerimize ne söyleyelim. Arap kumandanlarından olan Tallal, Auda ve Nasır’da esir almak yok! Bütün Türkleri öldüreceğiz!?  komutunu vermiş ve uygulamışlardır. İşte ne hazindir ki 15 Temmuz ve öncesine kadar Babanzade Ahmet Naimler hep vardı ve var olmaya da devam edeceklerdir. Türk Devletinde Milli ne kadar unsur varsa hepsiyle mücadele edip ya ele geçirmeye yada yok etmeye çalıştılar. En çok nefret ettikleri de Türk Milliyetçileri ile onun fikir ve siyasi varlık mücadelesini yapan Ülkücüler’di. Türk Andı’nın kaldırılması Türk’e, Türk Devletine ve İslam’a düşman olanların marifetiyle yapılmıştır.


Geleceğimizin teminatı olan “Öğrenci Andın” da geçen Türklük, doğruluk, çalışkanlık, yasa, küçükleri korumak, büyükleri saymak, yurdu, budunu (milletini) özünden çok sevmek, ülkü, yükselmek, ileri gitmek, varlığımızın Türk varlığına armağan olması) gibi ifade ve fikirleri çocukların iyice anlamalarına çalışmaktan kimler neden ve niçin rahatsız oldular? Hangi karanlık iç ve dış mahfiller rol oynadı?


İlköğretim okullarında öğrencilerin, her gün dersler başlamadan önce öğretmenlerin gözetiminde topluca söyledikleri “ Öğrenci Andı” nın amacı, anlamı ve öğrencilere nasıl kavratılacağı, metni 18 Mayıs 1933 tarih ve 1749/42 sayılı Bakanlık genelgesinde açıklanmıştır  “Yeni Yeniden” her öğretmenin ve her okul yöneticisinin bu emri dikkatle okuması ve uygulaması gerekir


08.10.2013 Tarihinde Şimdi ki Cumhurbaşkanımız Sn.Erdoğan “Öğrenci Andı’nın” neden kaldırıldığını açıkladı; O vakit Başbakan olan Sn. Recep Tayyip Erdoğan Parti grup toplantısında "Andımız uygulaması 1933'te başladı. Metin yazarı tartışmalı bir isim olan Doktor Reşit Galip'ti. Galip Türkçe ezan zulmünün de yazarlarındandı. Her sabah Türküm demekle Türk olunmaz." Demişti.


Oysa Şimdi o zehirli fikir ve düşüncelerle etrafını saran mahfiller artık bilindiğine göre, hainliklerini 15 Temmuzla tescil ettiklerine göre Milli Cumhurbaşkanı’mızın  yeniden “Öğrenci Andını” yaşatması ve uygulamaya geçirmesi vakti gelmiştir


Türk Millî Eğitiminin amacının bir felsefesi vardır And’ da geçen her sözün ve ettikleri yeminin anlamı öğrencilere iyi kavratılmalı Öğrenciler, okul içinde ve okul dışındaki hayatlarında, her sabah söyledikleri and’ a göre hareket ederek “ doğru” ve “ çalışkan” olmalı küçükleri korumalı büyükleri saymalı Vatanını ve milletini özünden çok sevmeli, yükselmeyi ve ileri gitmeyi “ ülkü” edinmeli Atatürk’ ün açtığı yolda, gösterdiği hedefe durmadan yürümelidir.Türklük burada bir etnik kimlik tanımlaması değil bir millete mensubiyet şuurudur, yeri gelince varlığını, Türk varlığına feda edebilmektir.

Ne Mutlu Türk'üm Diyene

Fahri Yağlı