Milliyetçilik; mensubu olduğun, aidiyet duygusu taşıdığın milletin sorumluluğunu taşımaktır.

Bu çok kısa tanım, bana göre milliyetçiliği en iyi anlatan bir tanımdır. Çünkü, milletini sevmek vs. gibi öznel değerlendirmeleri kullanmadan, devreye sokmadan yaptığım bir tanım olması nedeniyle iyi bir tanımdır diyebiliyorum. Diğer bir ifade ile milletini sevmek gibi bir tanım sorumluluk kavramından daha dar gelmektedir. Bu nedenle, milliyetçiliği en genel ve felsefî, toplumsal, evrensel anlamda yukarıda yaptığım tanım ile anlatmak doğru gelmektedir.

Burada sorulması gereken bir soru vardır elbette. Millet nedir? Bu sorunun cevabını sayısız kaynaklarda araştırmış, incelemiş biri olarak söylüyorum ki; Büyük ATATÜRK’ÜMÜZÜN, Ziya GÖKALP etkili millet tanımı, en güzeli ve doğrusudur. Nedir o?

“Geçmişte bir arada yaşamış, bir arada yaşayan, gelecekte de bir arada yaşama inancında ve kararında olan, aynı vatana sahip, aralarında dil, kültür ve siyasi birlik olan insanlar topluluğudur.”

Kardeş olmaya çağrımdır Kardeş olmaya çağrımdır

Bir milletin tanımı bundan daha güzel nasıl yapılabilir?

Millet nedir sorusunu bu şekilde cevapladıktan sonra başlık konumuza dönebiliriz.

Milliyetçi olmak, yani mensubu olduğun, aidiyet duygusu taşıdığın bir milletin sorumluluğunu kabullenmek demek kişiler, gruplar, partiler, zümreler vs. gibi kurumsal ve farklı etkenlerin üstünden millete bakmak demektir. Aksi takdirde, milliyetçiliği daraltmak gibi bir riski taşımak ve bu riskin tehlikesinin sonuçlarını yaşamak gibi bir durumla karşılaşılabilir.

Peki, Milliyetçiliği üstlenmiş, sahiplenmiş ve benimsemiş kurumsal yapılar olamaz mı? Elbette olabilir. Buna engel bir durum hem yok hem engel olmazsınız hem de engel olmaya gerek yok. Benim vurgulamaya çalıştığım, kişisel ve kurumsal yapılanmaların milliyetçilik değerlendirmelerinin üstünde bir ortaklığı orta yere koyabilmektir.

Hangi yapılanma içerisinde olursak olalım, Türk Milleti’ne aidiyet ve mensubiyet duygusunu en önde tutmaktır asıl olan. Biz Türkler, bütün bileşenlerimizle birlikte Millî Mücadele döneminde bu örneği çok güzel vermiş olmanın haklı gururunu yaşıyoruz. Çünkü, Türk Milleti’ne bağlılık hissedip de çeşitli düşüncede olan, farklı yapılanmalar içerisinde bulunan, kişisel bağlılıkları farklı olan her fert, Millî Mücadele’de Türk Milleti’nin kurtuluşu için elinden gelenin fazlasını yapmaya gayret etmiştir.

Kesintisiz her dönem için geçerli olan bu anlayış ve düstura bugün çok daha fazla ihtiyacımız vardır. Neden? Çünkü ortak ve çok hayatî meselelerimiz vardır. Bunların başında Türk olmayan sığınmacılar (adlarına ne diyeceğimizi de bilemez olduk) meselemiz vardır. Gerçekten, Türk Dünyası’nın en büyük devleti olan Türkiye için bu mesele yakın gelecekte çok ciddi sonuçlara yol açacak bir Türkiye’nin kalıcılığı meselesidir.

Bu yüzden Milliyetçilik nedir sorusu ile yazımıza başladık. Milliyetçilik, rahatça kabullenilecek ve içselleştirilecek toplumsal bir gerçekliktir. Herkes tarafından çok rahat kabullenilmesi gereken Türk Milliyetçiliği gerçeği, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kuran irade tarafından oluşturulan ilkelerin içerisine hiç tereddütsüz yerleştirilmiştir. Yani, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kuran irade bütün dünyaya haykırmıştır ki; “Biz Türk Milliyetçisiyiz.” Bu kadar yalın, açık, belirlenmiş, haykırılmış ve ortaya konmuş bir ilkenin 10 Kasım 1938’den beri tartışılmasının anlamı ve nedeni nedir?

Bugün, Milliyetçilik konusunda tıpkı Millî Mücadele döneminde olduğu gibi hangi kurumsal ve kişisel yapılanma içerisinde olursa olsun Türk Milleti’ne ve onun Devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ne aidiyet duygusu ve sorumluluğu taşıması gerekenler neden böyle bir ortaklığı açıkça belirtemiyorlar ve daha da ilginci ne zaman belirtecekler? Milliyetçiliği sahiplenmek demek, bu sahiplenmeyi üstlenenlere hangi ortamda olursa olsun olumsuz bakmamak demektir. Aksi takdirde, Milliyetçiliği daraltmış ve küçültmüş oluruz ki, bu durum kimlerin işine yarar herhalde herkes biliyordur.  

Türk olmayan sığınmacılar meselesinden başka da çok önemli meselelerimiz var elbette. Ancak, bu mesele diğer bütün meselelerin toplamından daha fazla hayatımızı etkileyen bir meseledir. Bu nedenle bu konunun mutlaka ve bir an önce halledilmesi gerektir. Bu konuda, her bir ferdimiz aynı duygu ve düşüncede olduğumuzu bulunduğumuz her ortamda ve yapılanmada mutlaka dile getirmeliyiz.

85 milyonluk ülke nüfusumuzda hiç bir ferdimizin bu sığınmacı sorunundan olumsuz etkilenmemesi ve yakın gelecekte daha da çok etkilenmeyecek olması mümkün değildir.

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!

Av. Halil Altıparmak / Aydınlar Ocağı

Editör: Kerim Öztürk