Vatan ve millet sevdası taşıyan hiç kimse;

ne terör örgütünün silah bırakmasından, teslim olmasından;

ne de “Terörsüz Türkiye” söylemi üzerinden bu milletin ahlaki silahları olan milli devleti, milli kimliği, vatandaşlık ilkesini ve resmi–eğitim dili Türkçe’yi hedef alanlara karşı bu değerleri savunmaktan rahatsız olur.

Keza, bebek katili teröristbaşına “umut hakkı” verilmesine, milletin evlatlarını katletmiş teröristlere af kapısı aralanmasına karşı duranlardan da rahatsız olmaz.

Hem devletin teröre mücadele eden şehit ve gazilerimizin ruhuna, terör örgütüne silah bıraktıran kudretine,

hem de milletin millî devlete, millî kimliğe, ortak vatandaşlık ilkesine ve Türkçe’nin birleştirici gücüne sahip çıkmaya devam edeceğiz.

Sorarım sizlere:

Yüz yıl önce yedi düvelin fitne ve dayatmasına karşı Türkiye’nin bir “Kürdistan sorunu” yoktur; Kürtler, Türk birliğini yarma heveslilerini kendilerinden addetmez ve

“Kürtlüğün TBMM’de ayrı bir unsur olarak temsilini istemiyoruz” diye iradelerini ortaya koymuşken; bugün o tarihî iradenin yerine emperyalizmin gölgesi altında konuşan teröristbaşını ve PKK’yı Kürtlerin temsilcisi ilan etmek, tarihe, millî vicdana ve millî emellere aykırı değil midir?

Terör bitmişken, PKK sahada yenilmişken, Öcalan tarihsel bir çıkmazın içinde debelenirken; bitmiş bir örgüte yeni bir can suyu vermenin, yeniden hayat üflemeye kalkışmanın onu yeniden “muhatap” mertebesine taşımanın, İmralı’yı siyasi denklem haline getirmenin neresi doğrudur?

Silah bırakmış bir örgütü “zafer kazanmış” gibi pazarlamak, Türk milletinin iradesine, şehitlerimizin mücadelesine, gazilerimizin fedakârlığına saygısızlık değil midir?

PKK sahada çökertilmişken, terör belini doğrultamaz hale gelmişken, çürük tahtaya çivi çakmaya kalkışmak, yani bitmiş bir örgüte siyasi oksijen üretmek, manen, ahlaken ve vicdanen nasıl açıklanacaktır?

Sorarım sizlere:

Terörsüz Türkiye diye yola çıkıp, terör örgütünün yıllardır dayattığı “vatandaşlık, kimlik, dil, yönetişim, statü” taleplerini siyasi gündemin kıyısına bile taşımanın ne gereği vardır?

Bunlar bitmiş terör örgütü üzerinden siyasi hedeflerini yeniden diriltmeye çalışanların yüzsüzlükte sınır tanımayan bir çabası değil midir?

Milli devleti gevşetmenin, milli kimliği belirsizleştirmenin, Türkçe’nin birleştirici vasfını tartışmaya açmanın kime faydası vardır?

Teröristbaşının, PKK’nın talepleri;

-Çocukların geleceğini etnik ayrışmanın karanlığına iter.

-Anaların yüreğine yeni acılar düşürecek bölünme ateşleridir.

-Babaların evlatlarını yeniden çatışma, kargaşa ve kimlik kavgası içinde görmesine yol açar.

-Millet ailesinin içine fitne düşürür, zihinler ayrılır.

-Yeni mazlumiyetler ve yeni çatışmalara zemin üretir.

Huzurun gerçek kaynağı;

Cumhuriyet’in esasları, milli devletin birleştirici kudreti ve milli kimliğin etrafında kurulan ortak kader bilincidir.

Mazlumların güvenli yarınlarını bereketlendiren memba;

Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşlık ilkesi, Türkçe’nin birleştirici nefesi ve millet olmanın asırlık iradesidir.

Daha da sorarım:

“Terörsüz Türkiye” hedefi niçin milli devletin güçlendirilmesi değil de Öcalan’ın bozulmuş plak gibi tekrarladığı "paralel millet", “demokratik konfederalizm” masalına kapı aralamak için kullanılmaktadır?

Bunun adı terörün bitişi midir, yoksa Türk Milleti için ahlaki silahsızlanma mıdır?

Şimdi de sorarım sizlere:

Bebek katilini, katliamların mimarı olan teröristbaşını, yıllarca hendeklerde, mayınlarda, pusularda bu millete pusu kurmuş teröristleri affetmenin; onlara “umut hakkı” tanımanın; nedamet bile duymayan katillere siyasal ikramlarda bulunmanın şehitlerimizin ve gazilerimizin ruhunu ve milletimizin vicdanını incitmekten başka hangi karşılığı vardır?

İlahiyatçılardan Atatürk Bildirisi
İlahiyatçılardan Atatürk Bildirisi
İçeriği Görüntüle

Milletin vicdanını çürüten, acıları hafife alan, hesabı sorulmamış kanı unutturmaya kalkışan bu yüzsüzlüğün manen, ahlaken ve vicdanen savunulabilir bir tarafı olabilir mi?

Daha düne kadar “devletle pazarlık”, “statü”, “özyönetim”, "katliam", " "soykırım", “Lozan’ın aşılması” gibi hezeyanları dillendiren bir örgüte karşı, bugün TBMM’nin komisyon kurup İmralı’ya gitmesi, terör örgütünün ve yöneticilerinin taleplerini meşrulaştırmak değil midir?

Müzakere yoksa, taviz yoksa, pazarlık yoksa; peki İmralı’ya gidilmesinin anlamı nedir?

Bu, terörün meşru kabul edildiği bir siyasal zemin açmak değil midir?

"Sürecin asıl muhataplarından birisiyle doğrudan temas kurulmayacaksa sonuç nasıl alınacak, ilerleme nasıl kaydedilecek" demek müzakere değil midir? Madem silahları bıraktık, örgütü feshettik demiştir, daha nereye ilerleyeceksiniz?

Rica ederim söyleyin:

PKK’nın çözüldüğü bir dönemde örgüte yeniden siyasi hayat öpücüğü vermek hangi milli aklın gereğidir?

Devlet terörle mücadelede tarihinin en başarılı dönemini yaşamışken; neden “bitmiş bir terör örgütünü yeniden diriltme” hevesi gösterilmektedir?

Neden Türkiye'de eylem yapamaz terör örgütünün silah bırakma masalı altında Suriye'de silahlı varlığı ve hakimiyet alanı göz ardı edilmekte, meşrulaştırılmaktadır?

Birinci çözüm sürecinde askıya alınan terörle mücadelede Suriye'de PKK'nın tahkimat yapmasına fırsat verilmesi, ikinci çözüm sürecinde de bu defa silah bırakma adı altında Suriye'deki silahlı varlığının meşrulaştırılmasının arkasındaki derin akıl kimindir?

Suriye'de PKK/YPG'nin Türkiye'nin Suriye'deki tezlerine karşı meydan okuması hangi makul çizgidir?

Ve asıl soruyu da sorayım:

Bu ülkede teröre karşı mücadele eden, dağda taşta vatan savunan şehitlerimiz ve gazilerimiz varken, onların kazandığı zaferi kim, ne hakla örgütün hanesine yazmaya çalışmaktadır?

Şimdi buradan soruyorum bunları dile getirmenin neresi kötüdür? Neden bu sorulardan rahatsız olunmaktadır?

Biz “Terörsüz Türkiye”ye elbette varız.

Ama PKK’nın istediği Türkiye’ye değil.

Devletin ve milletin değerlerinin gevşetildiği, milli kimliğin parçalandığı, vatandaşlığın etnik pazarlığa dönüştürüldüğü bir Türkiye’ye hiç değil.

“Terörsüz Türkiye”yi savunmak başka şeydir;

Terör örgütünü siyasallaştıracak zeminlere göz yummak bambaşka.

Teröristbaşına verilen umut Türkiye'nin ortak gelecek umuduna vurulacak bir hançerdir.

Millet bilir ki, Türkiye'de terör örgütünün eyleme yapamaz hale gelmesi Türkiye'nin zaferidir;

“bitmiş terör örgütünün hedeflerini yeniden pazarlayanların” değil.

Yaşasın Cumhuriyet!

Yaşasın Milli Devlet!

Bunun neresi kötüdür?