Siz de görmüşsünüzdür… Viranşehir ile Ceylanpınar arasındaki kara yolunda bir kamyon şarampole yuvarlanıyor…

Haberin devamına konu olan iğrençliğe bakar mısınız: "Devrilmenin etkisiyle dağılan şeker ve çikolata paketleri yolun kenarındaki araziye saçıldı. Kamyonun devrildiğini görenler, yardıma gitmek yerine etrafa saçılan şeker ve çikolataları toplamaya başladı.

Kısa sürede olay yerine çok sayıda araç ile vatandaş geldi. Vatandaşlar jandarma ekipleri gitmeden önce yerdeki şeker ve çikolataları toplamak için adeta birbirleriyle yarıştı. Cep telefonu kamerasına yansıyan görüntülerde büyük küçük demeden herkesin şeker ve çikolataları yağmaladığı gözlendi. Arazideki şeker ve çikolataları toplayan vatandaşlar, araçlarının içerisini doldurup evlerine götürdü."

Ortada ağır yaralı bir sürücü sıkışmış hâlde bekliyor… Vatandaşlar onu kurtarmaya çalışmak yerine çikolata  ve şekerleri yağmalıyor!.. 

Deprem olduğunda, deprem bölgesine ulaşmak için otobüs terminallerine giden vatandaşlarımızın fahiş zamla karşılaşması gibi… Orman yangını olduğunda yangın malzemelerinin birden zamlanması gibi… Sel bölgesine yardım götüren kamyonlardaki malların yolda indirilip satılması gibi… Enkazdan çıkarılanların iç edilmesi gibi…

***

Yağma kültürü, toplumsal çürümenin en bariz örneklerinden birisi… Ahlâk kuralı kalmamıştır artık ve herkes birbirine bakarak motive olur… "Başkası yaparken iyiydi", "Biraz da bizimkiler yapsın", "Bizim güçlü olmamız lâzım" türünden 'düşman'a bakarak girilen psikoloji çok çabuk yayılıp bütün parseli etkileyebiliyor…

İnsanların birbirinden ilham aldığı ve denetimin zayıfladığı, denetimin de denetlenmeye ihtiyacı olduğu, daha doğrusu tuzun koktuğu düzenlerde, bedavacılık, beleşçilik, yağmacılık, kitabına uydurma, legalleştirme, vicdanlarda meşrulaştırma sıkıntısı yaşanmıyor…

Bu tip durumlarda kendi içinde bir düzen oluşuyor ve kim neyi tutarsa onu götürüyor!.. Amirlerinin götürdüğünü gören küçük hırsız da elinin altındaki küçükleri götürüyor!.. 'Yetim hakkı' onun için birden çok gereksiz bir ayrıntıya dönüşüyor…

***

Sürücünün canıyla uğraştığı bir yerde, etrafa savrulan çikolata ve şekerleri olabildiğince hızlı toplayıp kaçacak olan ilkesiz vatandaşlar, o çikolata ve şekerleri çocuklarına yedirecekler veya bayramda misafirlerine ikram edecekler…

Devrana bakın… Birisi belki de ölecek, diğerleri onu taşıdıklarını yağmalıyor olacak!.. Kanunların caydırıcılığından geçtik artık, vicdanların caydırıcılığına ne oldu? Sorsanız hepsi "Müslümanım" diyecek bu yağmacıları, dindarlık neden frenleyemiyor? Hadi geçelim dindarlıklarını, insanlıklarını hangi sosyal ve siyasî iklimde bitirdiler?

Neresinden bakarsanız korkunç bir durum… Etrafında dönen dolaplara, kamu yönetiminde yaşanan ahlâkî çöküşlere bakarak gelişen "Alemin kerizi ben miyim?" düşüncesi de toplumsal düzeni fena kemiriyor…

Yağma düzenlerinde mideden önce beyin haramla doluyor… Beynin helalleştirdiğine mide sadece 'aracılık' etmiş oluyor… "Başkaları yaparken iyiydi, şimdi sıra bizde" düşüncesiyle beyin helalleştirdikten sonra mideye sadece sindirim görevi düşüyor…

***

Yükümüz olmaz, gemilerimiz limanda yatar, yükümüz olunca hareket ettiririz… Uçağımızı başka zaman da kaldırabiliriz… Asfalt delinir, sonra yaparız… Demir paslanır, ileride yenileriz… Kasadaki para biter, kaldırımı yapamasak da bir süre çamurlu yollardan gideriz… Bunlar hepsi zamanla telafi edilebilir şeyler…

Ya telafi edilemeyecek şeyler varsa ve paramız olduğunda da geri getiremeyeceksek… Hakkın ve adaletin üstünlüğünü korumak gibi… İnsanlık gibi… Vicdan gibi… Kardeşlik ve dayanışma gibi…

O gün yol kenarında yağmalanan neydi sahi? Çikolata ve şekerler mi? Ortak geleceğimiz mi? Hikâyemiz mi?

Editör: Kerim Öztürk