Şartlanmış olanların fikrini değiştirmez ama biz Türkiye'ye dayatılan beş maddelik yıkım programının nasıl uygulandığını hatırlatalım...

Recai Kutan, 25 Haziran 2002 günü Saadet Partisi grubu adına Meclis'te tarihî bir konuşma yaptı ve 57'nci hükümete ağır eleştiriler yaptı. Kutan, şöyle dedi:

"Hükûmet, IMF ve Dünya Bankası'nın Türkiye'yi yıkım programını kararlılıkla sürdürmektedir. Üstelik hükûmet etme sorumluluğunu da bütünüyle IMF ve Dünya Bankası'na devretmiştir.

Kemal Derviş tarafından 'güçlü ekonomiye geçiş' diye isimlendirilen bu kuşatmanın, bize göre 5 amacı vardı:

1-Türkiye finans sisteminin, çokuluslu sermayenin istediği gibi, borç para verilecek ve yüksek faizlerle geri alınabilecek şekilde düzenlenmesi.

2-Türkiye'de devlete ait olan kuruluşların ve özel firmaların değerini düşürüp, ulus ötesi şirketler tarafından ucuza kapatılması.

3-Türkiye'deki sanayi ve tarımsal üretimi durdurup, piyasaların ulus ötesi şirketlerin kontrolüne verilmesi.

4-Bütün bunların sürekli olabilmesi için 'siyaseti ekonomiden ayırıyoruz' adı altında, merkezî yönetimin çökertilerek, ekonomi yönetiminin kendinden menkul üst kurullara devredilmesi.

5-Ülkenin, borç-faiz-borç sarmalıyla rehin alınarak, Türkiye'nin, siyasî, stratejik amaçlı olarak kullanılması.

Bu bir kuşatmadır; bu, Türkiye'yi teslim alma projesidir. Hiç kimsenin kuşkusu olmasın, arkasından siyasi, stratejik istekler gelecektir, gelmiştir de. Amerikalı televizyon yorumcusunun söylediği 'IMF Türkiye'yi bizim için satın aldı' sözünü, meşhur Amerikalı borsacının 'Türkiye'nin en iyi ihraç ürünü ordusudur' sözünü, kimse, yetkisiz bazı kimselerin gevezeliği olarak görmesin.

Bugün Afganistan'da, yarın Irak'ta Türkiye'den önemli fedakârlıklar istenecektir. Kıbrıs'ı, Ege'yi dayatmayacaklarını, daha başka şeyleri istemeyeceklerini kim söyleyebilir?"

***

Kutan, bu eleştiriyi 57'nci hükûmet için yapmıştı.

Bu konuşmanın ardından, DSP parçalandı, önce Kemal Derviş, sonra Devlet Bahçeli erken seçim istedi ve iktidar AKP'ye devredildi...

Beş maddelik yıkım programı ise AKP'nin 21 yıllık iktidarı döneminde harfiyen uygulandı...

11 ülkeden, ciroları yaklaşık 900 milyar Euro'yu bulan 19 çokuluslu şirketin üst düzey yöneticileri, 2004 yılından itibaren birkaç yıl üst üste İstanbul'da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın başkanlığında Yatırım Danışma Konseyi toplantıları yaptı ve satın alacakları ekonomik kuruluşları belirledi...

Financial Times'a göre Dexia, Fortis, Citigroup ve BNP Paribas gibi yabancı yatırımcılar, İstanbul'da çok ciddi miktarlarda alımlar yaptı...

***

Bugün, "Gabar'da petrol bulduk, Ordu'da gaz, Rize'de petrol bulabiliriz" diyorlar ve Kozlu'da henüz rezerv tespiti bile yapılamamış doğal gazı, Zonguldak/Kozlu'da bir gösteri yaparak güya dağıtmaya başladılar ya, bakınız çıkardıkları petrol yasasında ne yaptılar:

Yasaya göre çıkarılacak petrolde devlet payı yüzde 2 ila 12 arasında değişiyordu! Yani Türkiye toprağından çıkan petrolün yüzde 2 ila 12'si devlet ile il özel idaresi arasında pay edilecekti.

Dönemin Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Mete Gündoğan, o zaman, "Biz bu kadar müstemleke devleti miyiz?" diye sormuştu. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, petrol yasasını veto etmişti. Yasa 2013'te yeniden ele alındı ve devlet hissesi, üretilen petrolün sekizde biri olarak kabul edildi. Yani yüzde 12,5...

Sorumluluk her bir Türk'ün üzerindedir!.. Sorumluluk her bir Türk'ün üzerindedir!..

Gündoğan, kendi yer altı zenginliklerini yabancılara peşkeş çeken bir yasanın sadece işgal altında olan devletlerde çıkarılabileceğini de söylemişti ama benzer bir yasayı, işgal altındaki Irak'ın parlamentosu kabul etmemişti...

Şimdi hazineyi de boşalttılar ve yıkım programının sonuna gelindi.

Bu işin sonu hayırlı değil...

Arslan Bulut - Yeniçağ

Editör: Kerim Öztürk