"Eski çamlar bardak oldu ve bit pazarına nur yağdı! Bir cumhurbaşkanlığı seçimine giderken eskimeyen hatırlatmalar yapmak istedim..."
Türkiye’de yayın yapan ve küresel medyanın Türkiye şubesi gibi çalışan yayıncılığın önemli ismi Mehmet Ali Birand vefat etti. Allah rahmet eylesin… Bundan sonrası artık Allah’la onun arasındaki iş. Ona da biz karışamayız.
Birand’ın öldüğü dakikalarda televizyon seyrediyordum. Bu haber hemen bütün kanallarda konuşulmaya başlandı. Ekrana çıkıp konuşan ve hepimizin tanıdığı bu insanlara şöyle bir baktım. Çoğunun ortak husumet noktası Türk Milletiydi ve bir yol arkadaşlarını kaybetmekten çok üzüntülüydüler. Onları anlayabiliyorum. Ben de bir fikirdaşımı kaybetsem aynı ruh hali içinde olurdum.
Bu insanların neredeyse tamamının bana ve Türk Milletine ne kadar yabancı olduklarını ama bizleri etkilemek için nasıl ahkam kestiklerini bir kez daha gördüm.
Ne yazık ki; Türk Milletinin en az içinde bulunduğu sektör basındır desek her halde yalan söylememiş oluruz diye düşünüyorum.
Türk Milleti, bir çok iştigal sahasının önemini anlayamadığı gibi basınında önemini kavrayamamış ve çocuklarını bu sektöre yönlendirmemiştir. Tıpkı çocuklarını apolitize ederek siyasete sokmadığı gibi…
Ekranları ve gazeteleri işgal eden bu kişiler kimdir ? Ne yaparlar ? Hedefleri nedir ? Kaç para kazanırlar ? ve sair benzer şeyleri doğru düzgün bilmeyiz. Ama bu kişilerin yaşamımıza derinden etkileri olduğu konusunda şüphe yoktur.
Medya yada basın; adına ne derseniz deyin, siyasi tercihlerimizi belirler veya yönlendirir, kültüre etki eder, dini başkalaştırır, sosyal yaşamı çekip çevirir… Yani adını koymakta zorlanabileceğimiz bir çok hususta yaşamımıza direkt ve ya endirekt bir şekilde etki eder…
Türkiye, Osmanlı’dan bu yana, bugün adına küresel güçler dediğimiz ama dönem dönem farklı kavramlarla da tanımladığımız dış güçlerin hem birbirleri hem de Türk Milleti ile mücadele içinde olduğu bir coğrafyadır.
Bu mücadelede de basın dediğimiz kuruluşlarda kullanılmaktadır. Dış güçlerin Türkiye’de sermayesi ile ortak olduğu veya görünmez maddi desteklerde bulunduğu basın kuruluşları vardır. Medyada çalışan Türk’e yabancı adamlarda, dış güçlerin kontrolüne girmiş bu medyada, inanılmaz paralarla, efendileri haline gelmiş patronlarına hizmet etmektedir.
Basında oluşmuş klikler vardır. Bunları genellikle maoist, marksist, liberal, kürtçü, İslamcı gibi nitelendirilen tiplerdir. Ama sonradan ortaya çıkan gerçekler, bunların göründüğü gibi olmadığı ve aynı merkezlerin adamları olduğunu göstermiştir.
Kendisini Türk Milletine mensup görmeyen ve asılları da böyle olan bu adamlar ve kadınlar; farklı fikirlere mensupmuş gibi gözükseler de, iş Türk Milletine saldırıya gelince birleşmeyi kolayca sağlamış insanlardır…
Türk Milletini; yanıltmak, aldatmak ve çıkmaz sokaklara sürükleyebilmek için yapılan psikolojik operasyonların mimarı da olan bu adamlar, her fırsatta sureti haktan gözükmeyi başararak ,Türk Milletine onarılmaz zararlar vermeyi başarmıştır.
Bütün bunların farkında olan şuurlu ve istekli Türk çocukları, adı sözde “Türk Basını” olan, bu yapıya sızmaya çalışmış ama mualesef kısa sürede deşifre olduklarından hemen enterne edilmişlerdir.
Türkiye’deki medya, günümüzde de etkisini olağanca hızıyla sürdürmektedir. Onun için “Yandaş Medya” yaratılarak, bu medyaya diğerleri ile birlikte Türkiye’nin dönüşümünde önemli roller verilmiştir.
Gazetelerin; mizanpajını, kullanılan fotoğrafları, öne çıkarılan renkleri, atılan manşetleri ve görülmeyerek kasten atlanılan haberleri ve benzerlerini de dikkate alırsanız, basının mutfağının da vitrininden farklı olmadığını anlarsınız.
Onun için Türk olmayan ama Türkiye’de yayın yapan bu medyaya, bu medyanın gücünü bilmeme rağmen, temkinli ve mesafeli yaklaşıyorum. Ancak Türk Milleti, medyanın önemini kavramalı ve çocuklarını nasıl vatanı korumak için asker, polis, hakim, savcı, kaymakam, öğretmen yapıyorsa, gazeteci ve televizyoncu yapmak içinde düşünmeli ve çaba harcamalıdır.
Türk çocuklarının hakim olacağı bir Türk medyası, Türk Milletine haberin gerçeğini ulaştıracak ve önümüze yorumun doğrusunu getirecektir. Yoksa ölümün eşiğine gelmiş olduğunun farkında olanların yaptığı itiraflar, canımızı her zaman sıkmaya devam edecektir. Ben yeteri kadar hayal kırıklığı yaşadım ve idraksiz adam olarak nitelendirilmek istemiyorum . Ya siz ?
Özcan PEHLİVANOĞLU
17 Ocak 2013 / İstanbul