* Evrenin sınırsız bilgi kaynağına baktıkça insan olarak o kadar az şey biliyoruz ki; Buna karşın toplamı bir saatlik konuşmaya ancak sığacak müktesebatımıza, ezberlerimize veya sloganlara dayanarak, MUTLAK GERÇEKLİĞİ temsil iddiasıyla, "öteki" saydıklarımıza dünyada cehennemi yaşatacak kadar da DOGMATİĞİZ...

* Dogmatizmin bir türü olarak kutsal hale getirdiğimiz devlet eliyle, yukarıdan aşağıya, sopa zoruyla girişilen aydınlanma-modernleşme çabalarının toplumsal travmalar yaratması kaçınılmazdır.

İnsanlık tarihi bu girişimlerin kötü örnekleriyle dolu olmasına rağmen; elinde çekiçten başka aleti olmayanlar başka da bir yöntem bilmediklerinden hâlen ÇAKMAYA devam ediyorlar.

* Halihazırda çakma işinin son muktedir temsilcisi olan AKP'de, diğer sebeplerin yanında, büyük ölçüde o çekiç yönteminin ve toplumsal travmaların sonucudur...

Bu anlamda ve bu sebeplerle maalesef cumhuriyetimiz de yarım ve eksik kalmış bir modernleşme projesidir...
Hiç değilse bundan sonra, biz gücü ele geçirdik diye "çekiç" olmaya özenmeyelim...

* Nitekim dogmatizmi besleyen toplumun büyük kısmını teşkil eden değişik kesimleri için maalesef değişmeyen çok büyük bir zaafımız var; çok karmaşık problemlere dâir soruları, tek faktörlü ve basite indirgeyerek cevaplandırmak gibi. 
Oysa bilmemiz gerekiyor ki, ilk anda bize mutlak doğruymuş gibi gelen o basit cevaplar kesinlikle YANLIŞTIR...

* Popülist siyasetçiler de kitleleri bu türden "tek faktörlü ve basit cevapların" peşine takmayı, istismar etmeyi ve kalabalıkları devşirerek kendilerine kolay ikbal yolu açmak olarak gördüklerinden, bu kesin yanlışlar kamuoyunda mutlak doğruymuş gibi algılanmaya devam ediyor...

* "Huzur İslam'da, Tek Yol Devrim, Kurtuluş Turan'da" gibi sloganlara başvurursanız, gündelik ve asırlık meseleler karşısında bunalmış toplumların ham hayallerini belki süslemiş veya karşılamış olursunuz. 
Ancak ilerlemenin, düşünce hayatının çoraklaştırılmasına ve toplumsal vasatlaşmaya yol açarsınız...

* Huzur bulmak istiyor muyuz? 
Öncelikli olarak hayatın dinamizmi ve karmaşıklığı karşısında "mutlak hakikat" arayışından vazgeçerek, subjektif algılarımızın gerçeklik olmadığı tespitiyle empati duygumuzu geliştirebilir, doğru kavramının ise göreceli olduğunun kabulüyle işe başlayabiliriz.

Halep oradaydı da HTŞ neredeydi? Halep oradaydı da HTŞ neredeydi?

* Bizler ise bu sebeplerle, hayatın dinamizmi ve rölatifliği karşısında mutlak gerçekliği temsil iddiasında bulunmadan, her türlü dogmatizmi ve "çekiç yöntemini" reddederek sonuna kadar AKIL, BİLİM, HUKUK ve DEMOKRASİ demeye devam etmek zorundayız...

Demokratik Değişim Hareketi Rubil GÖKDEMİR

Editör: Kerim Öztürk