Daha başta not edeyim; bu satırlar AKP-CHP koalisyon görüşmelerinin ilk turunun gerçekleştiği saatlerde yazıldı.
Saraybosna dönüşünde  “Başbakan”  Ahmet Davutoğlu’ndan sinyaller bekleniyordu. Satır aralarında söyledikleri  “şu-bu partiye mesaj” diye yorumlayanlar biraz daha ileri gidip zorlayanlar da oldu. İşin başından beri Yüksek Askeri Şura bitimine kadar AKP’nin top çevireceğini bildiğim için farklı bir gözle baktım Davutoğlu’nun kabin ekibine yazdırdıklarına. Ahmet Hoca’nın  “dedi ki” lerinden iki noktayı alıntılayacağım;
* “Kongre kaygım yok.”
“Siz sormadınız ama ben söyleyeyim”  diye söze başlıyor  “Başbakan” . Demek ki, çok beklemiş ama sormaya değil söylenenleri itirazsız not etmeye şartlandırılan kabin ekibinin aklına gelmemiş en kritik ve hayati soru... Devam ediyor Ahmet Hoca; “İşte deniyor ki ’Davutoğlu Hükümet kurmaya muhtaç çünkü kongre kaygısı var’. Bundan daha saçma bir şey olamaz. Benim bir kongre kaygım yok. Ne benim bir kongre kaygım var ne de Sayın Cumhurbaşkanımızla aramda böyle bir şey var. Ayrıca ülkenin hükümete ihtiyacı varken kongre konusu benim aklımın ucundan bile geçmez”.
Sorulmadan verilen bu cevap ilk tur görüşmelerden önce bilinen büyük sıkıntının hâlâ devam ettiğini ortaya koyuyor. Kongre kılıcı hâlâ Ahmet Hocanın kafasının üstünde sallandırılıyor. Kongre konusunun onun aklından geçmediğine inansak (!) bile Recep Erdoğan’ın aklından hiç çıkmadığını AKP’de herkes çok net biliyor. Sizlere farklı bir fotoğraf aktarayım;
Başkentin Çukurambar semti AKP’nin sosyetik kulis mekânıdır. Ramazan ayında bir başka hareketlendi Çukurambar. Gelenler gidenler, Başbakanın, Cumhurbaşkanının çeşitli seviyedeki danışmanları, Milletvekilleri, Bakanları, iş adamları, bürokratları, iş takipçileri hep aynı sorunun cevabını  “istişare ettiler”  sahur vaktine kadar; “Erdoğan koalisyona müsaade eder mi?” ...  “Tekrar seçim olur mu?” ...
Bakın, burada bir koalisyon adlandırmasından bahsetmiyorum. Çünkü, herkes kendi durduğu yerden kendi gönlünden geçene göre bir koalisyonu inşa etti. Ama temel kabuldeki gerçeklik koalisyonun -içinde kim olursa olsun- Recep Erdoğan ile üçlü olacağı ve esas büyük ortağın da “beyefendi”  olacağıydı. “Başbakan” ın en yakın danışmanları düne kadar Beştepe’den aldıkları izlenimlere göre çok büyük bir umutsuzluğun içindeydiler; “Koalisyon ihtimali sıfır” . Erdoğan’ın iftar sonrasında söylediklerini değil arka planda yaptıklarına ve hazırlıklarına bakıp bu sonuca varıyorlardı. Ahmet Hoca’nın aslında MHP ile koalisyona daha sıcak baktığını, Devlet Bahçeli’den yumuşama mesajları geldiğine işaret edip, “Yukarıdakinin ne yapacağını kestiremiyoruz”  diye şikayet ediyorlardı. Pek de haksız sayılmazlardı!.. Çünkü; diğer yandaki kafede nargilelerini fokurdatan Beştepe sakinleri de etrafa sürekli ellerindeki son anketlerden bahsedip MHP’nin düşüşe geçtiğinden dem vurup geçmişe dönüyor ve Ahmet Davutoğlu’nun  “seçim listelerinde Erdoğan’a nasıl kazık attığını” örneklerle anlatıyorlardı. Seçim başarısızlığı Davutoğlu’na fatura edilirken  “kongrede Erdoğan’ın dediği olur. Kimi isterse onu genel başkan seçtirir”  diye ince ince işliyorlardı. Hatta Davutoğlu’nun kulağına gidecek şekilde  “Başbakanın elinde kongre delegelerinin listesi bile yoktur”  diye yüksek sesle konuşanlar vardı. Beştepe’nin sesi Başbakanlıktan daha gür çıktığından Çukurambar’da düne kadar büyük bir umutsuzluk havası hakimdi. AKP sosyetesi yüksek sesle söyleyemese bile  “koalisyon olsun da nasıl olursa olsun. Ne olursa olsun ekonomi Bakanlıkları ve yatırımcı Bakanlıklar bizde kalır” diye mırıldanıyordu.
“Başbakan”  Ahmet Davutoğlu’nun uçakta sorulmayan soruya verdiği cevabın devamı da sıkıntının kıyıdan yansıtılmasıydı;
*  “Sayın Cumhurbaşkanımızla görüş ayrılıkları olabilir ama hiçbir zaman ülke çıkarlarının önüne geçemez.”
Ülkenin çıkarları, AKP’nin çıkarları, Recep Erdoğan’ın çıkarları, Ahmet Davutoğlu’nun çıkarları... Matruşkaya benzedi bu iş. Kimin elinde ne kalacak belli değil.
AKP baronları ikiye bölündü. Durdukları yere göre  “koalisyoncular”  ve  “tekrar seçimciler”  olarak.
“Koalisyoncular”  da kendi aralarında ikiye bölündü  “CHP’ciler”  ve  “MHP” ciler şeklinde.
“Tekrar seçimciler de”  üç büyük gruba bölünmüş halde;
“Dere geçerken at değiştirilmez. Ahmet Hoca’ya bir şans daha verilsinciler”...
“Abdullah Gül partinin başına geçsinciler”...
“Davutoğlu ile de Gül ile de olmazcılar.” Bunlarda kendi aralarında şöyle bölünüyorlar;
“Binali Yıldırımcılar”...
“Efkan Alacılar”...
“Ali Babacancılar”..
“Bülent Arınçcılar”...
“Numan Kurtulmuşçular”...
Anlayacağınız; Tek muhalefette sıkıntı yok!.. Çukurambar da stratejik çukurda debeleniyor.