(Bu çalışmamı İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesinde okurken İstanbula İlk Ülkü Ocaklarını okul arkadaşı, hemşerisi Osman Bahadır ile kurarak yönetim kurulu üyesi olan, akabinde İstanbul Üniversitesinde Hoca olan CHP’li ağabeysinin Sarıyer’deki evinde CKMP İlçe Başkanlığını kuran, değerli hemşerim, dava adamı, büyüğüm Hayrettin Kalay Ağabeyimin devamlı gündemde tuttuğu yeni bir Türkçü oluşum hakkında yazmamı istediği için uzun süren bu çalışmayı ona atfen kaleme alıyorum. Yazıyı  kapsamlı bir mana bütünlüğü içersinde olması , mantıklı , haklı gerekçeleri  dile getirebilmek için  uzunca   ele alamak zorunda kaldık. )

Değerli okuyucular, gönüldaşlar, Türk Milliyetçileri ve Türk Milletinin yükselmesini kendine dert edinen dava arkadaşlarım. Türk Devleti ve Türk Milleti olarak, çok zor ve çok tehlikeli yollara doğru sürülüyoruz. Tarihi süreçlerin tamamına yakınında, bulunduğumuz coğrafyalarda hep zorluklara maruz bırakıldık. Bizi yok etmek isteyen düşmanlarımız hep oldu. Olması da normaldir. Ama şu anda bizim ve dünya devletlerinin konjonktürel yapılarında da sürekli değişkenlikler olmaktadır. Bu değişiklileri, her türlü emperyalist ve kapitalist ülkeler aleyhimize kullanmaktan geri kalmıyorlar. Kısaca, Vatan topraklarımız ve bütün Dünya Türklüğüne motor olması gereken Türk Devletinin geleceği iç ve dış güçler tarafından bilinçli bir şekilde tehlikeye atılmaktadır. Türkiye Cumhuriyetinin yasaları gereğince kurulan ve kendilerini çeşitli bakış yönlerinde konumlandıran siyasi partiler devlete hizmet edebilmekten uzaktadırlar. Mevcut siyasi partiler, Türklere ve Türkiye Cumhuriyetine sonsuz tarih biçen Türk Vatandaşlarının gözünde güvenden çok uzakta duruyorlar. Ve Türk Milleti şu andaki mevcut siyasi partileri gönlündeki güvene, layık görmüyorlar.

Kendini, siyasal İslamcı olarak lanse eden partiler, Türk Milliyetçisi olarak adlandıran partiler, Merkez Sağ Partiler, Liberal Partiler, Merkez Sol Partiler, Sosyal Demokrat Partiler, Sosyalist Partiler, Komünist Partiler ve bu saydıklarımızın türevleri vb. hiç birisi Türk Milletinin gönlüne oturmuş ve gerçek manada arzu edilen siyasal veya fikir hareketi olamadılar. En azından son zamanlardaki durumlarına göre değerlendirirsek; bir çoğu halk tarafından sevilmeyen siyasal oluşum haline gelmişlerdir. Ve vatandaşlarımız, mevcut muhalefet partilerin güven veremeyişi yüzünden ülkemizde yıllardan beri “öğrenilmiş çaresizlik sendromu” yüzünden millet yararına çalışma yapmayacağını bile bile kerhen sevmediği ve başarılı bulmadığı siyasal güçlere destek vermek zorunda bırakılmışlardır.

Mevcut iktidar ve muhalefet partilerince, öyle ya da böyle, kapitalist, emperyalist devletlerin çok yüksekte tuttukları, her şeyleri olan ekonomik değerleri, örf, adet, töre, kültür ve inanç ülkesi olan Türkiye’mizde fütursuzca uygulamaya konuldu. Bu yüzden, dost kim, akraba kim, devlet adamı kim, büyük kim, küçük kim, haram ne, helal nedir diye düşünen de ve soran da kalmadı. Ülkemizin bütününe yayılan bu çirkin anlayış, yavaş yavaş düzgün vatandaşlar tarafından bile normal olarak kabullenilmeye başlanılan bu sosyal durum, mevcut siyasal partilerin tamamına yakınını da etkisi altına aldı. İşte bozulma, kamplaşma, hukuksuzluk, güç kullanma, bütün değerlerde bozulma ve çürüme büyük hız kazanmaya başladı. Gelinen bu son nokta ise, tarih sahnesine çıktığından beri kendine has değerleri ile çok özel millet olmuş olan Türk Milletine çok büyük zarar vermiştir. Değerler kavramlarında anlaşılamayan bozulmalar ve arzu edilmeyen değişimler olmuştur. Her şeyde büyük bir çöküntü oluşmaya başladı. Menfaat ve çıkar grupları, bu bozulmayı inanç anlayışımıza kadar taşımaktan geri durmadılar. Bu sebeple, siyasal parti ve fikir teşekküllerinin tamamı, yıllar önce, canla başla savundukları fikirlerin tam da karşılarında konumlanmış duruma geldiler. Düşünebiliyor musunuz ki; yıllar önce, hırsızlığa, yolsuzluğa, vurguna, talana, her zaman, her yerde, avazı çıktığı kadar bağırarak karşı çıkan kişilerin zamanımızda hırsızlıkla suçlanıyor olması; gerçekçi bir sosyal değişim midir? Yıllar önce, andımızın okunması için canhıraş çalışanlar, TBMM'de andımızın okunması aleyhine oy kullanıyorlar! 1975 Yıllarında Kartal Cevizli Semtindeki sokaklara birlikte “Sermayenin tahakkümüne son vereceğiz” yazısını yazdığımız arkadaşların çoğu şu anda sermayenin destekçisi konumundadırlar. 1 Mayıs 1979’da yüzbinlerce kişinin ve İktidar Partisinin 20 vekilinin de katıldığı Taksim Mitinginde, dünyada ne kadar komünist, sosyalist, lider ve ileri gelenlerinin resimleri taşınmasına rağmen bir tane bile Atatürk resmi taşıyanlar yoktu. Meydanı dolduran devasa kalabalıklar, dünya komünist veya sosyalist devletlerin bayrakları taşındığı halde bir tane bile Türk Bayrağı taşınmamıştı. Kahrolmuştuk. Şimdi, o yabancı, insanlık düşmanı rejim liderlerinin fotoğraflarını ve bayraklarını taşıyanların hepsi hem geçmişleri ile övünüyorlar hem de kendilerini Atatürkçü ve Türk Bayrağı sevdalısı olarak konumlandırıyorlar. İnandık mı? Veya inanacak mıyız?

Şu anda, en büyük tehlike ise, Türk Milliyetçiliğinin en halis hali olan Ülkücülerin geldiği durumudur. Çünkü Ülkücüler bu vatanın en samimi ve özün de özü vatan çocuklarıydılar. Çünkü, Ülkücü Hareket; ilk kuruluşundan bu yana, vatan için, samimiyetle mücadele ederek ülkemizi insanlık düşmanı yabancı ideolojilerin hakim olduğu devletlere peyk yapma saldırılarına karşı destansı bir şekilde direnerek ya sakat kalarak gazi ya da toprağa düşerek şehit olmuşlardı. Ama, bu yiğit vatan evlatları, Türkiye Cumhuriyeti Devletini silah zoruyla yıkarak totaliter bir komünist veya sosyalist sistem kurarak SSCB’ne bağlanılmasına izin vermemişlerdir. Bu mücadele esnasında “Ülkücü Ülkücünün kardeşidir” hükmüyle hareket ederek; birlik beraberlik içinde düşmanca saldırılara yüce dağlar gibi geçit vermemişlerdir. Bu samimiyet dolu, mücadele sahipleri 12 Eylül 1980 tarihinde zindanlara atılarak, dünyada çok az insanın dayanabileceği işkencelere maruz bırakılmıştır. Birçok ülkücü kardeşimiz bu işkencelerden dolayı ömür boyu sakat ya da hasta kalarak kalan hayatlarını normal insanlara göre eksik yaşamak zorunda kaldılar. Bazıları da samimiyet içerisinde vatana sahip çıkmanın bedelini idam sehpalarında ödemişlerdir! Bunları unutmak veya hesaba katmamak mümkün mü?

Dışarıdan işaretle hareket eden sistem, gençlerin, politika ve ülke meseleleriyle ilgilenmesini istemediği için, sorgulayan insanların çoğunu, çeşitli yollarla apolitize olmalarını sağlamıştır. Ülkücülükten geçinmesini iyi bilenler ise, sistem ve iktidar partilerin yanlarında yer alarak nimetlerden faydalanmaya bu yolla başladılar. Anadolu’nun saf, tertemiz, menfaat nedir, çıkar ve para nedir bilmeyen yiğit ülkücülerini de eski destansı mücadeleyi kullanıp yanlarına alarak, onları da, kendilerine benzettiler. Bu yüzden her tarafta ayrışmalar başladı. Rahmetli Türkeş Bey’in hapisten çıkışı ile yeniden toparlanma sürecine giren ülkücülerin siyasal teşkilatlarında da hem yönetim kademesinde hem de fikir bazında 1980 öncesine nazaran hafiften değişimler gözlemlenmeye başladı. Partinin biraz daha liberalleşmesi ile tartışma biraz daha büyüyerek dava partisi mi, siyasi parti mi yarışması gizliden gizliye başlatılmış oldu. Hayatının bütününü hareketinin başarısına atayan bir çok ülkücü bu durumlara çok üzülmeye başladı. 1991 seçimlerinde Refah Partisi İttifak yaparak meclise girdiler. Bu sefer de diğer düzen partileri gibi hareket etmek isteyenler ve dava hareketi olarak hareket etmek isteyenler hafif hafif ayrışmaya başladı. Çeşitli bahanelerle parti içerisinde ikilik çıkaran taraflardan bazıları delikanlılığını ve adam satmama konusundaki tavrını iyi bildikleri Ülkü Ocakları Eski Efsane Genel Başkanı olan Muhsin Yazıcıoğlu’nun “Arkadaşlar partiden ayrılmak yanlış olur” yapmayın nasihatini dinlemedikleri gibi; eski ocak ve ülkücü genel başkanlar “Sen bizim genel başkanımızsın bizi yalnız mı bırakıyorsun? Bu sana yakışır mı” sözleri üzerine “Tamam arkadaşlar sizlerleyim” diyerek istifa etmişti. İlk büyük ayrışma gerçekleşmişti. Yazıcıoğlu ve onu ayrışmaya zorlayanlar, teşkilatlanarak Partileştiler. Ama oy yüzdeleri hep düşük kaldı. Yıllar sonra İstanbul Küçük Çamlıca Tepesinde Kıl Çadırda, Yazıcıoğlu yaptığı bir dost sohbetinde, orada bulanan arkadaşımın beyanına göre “Hayatım boyunca yaptığımdan pişman olduğum çok az şey vardır ama ilki, arkadaşlarımın bizi yalnız mı bırakıyorsun sözlerine uyarak partiden istifa etmekti” demiş…

Türkeş Bey öldükten sonra MHP’de çalkantılar hızlanmaya başladı. Bahçeli ile girdiği MHP Genel Başkanlığı yarışını kaybeden Yıldırım Tuğrul Türkeş, 27 Kasım 1998'de Aydınlık Türkiye Partisi'ni (ATP) kurdu. Bu da ikinci bölünme oldu. Partinin kimliğinde ve fikirlerinde anlamsız, faydasız ve ayrıştırıcı değişmeler olmaya başlamıştı. Rahmetli Türkeş Bey’in vefatından sonra partinin ve Ülkücü Hareketin bütünde kurumsal hale gelen kuralları değişmeye başlamıştı. Ta Rahmetli Türkeş Bey tutukluyken ve Ülkücüler zindanlardayken iktidar veya düzen partilerine giderek nemalananların başlattığı “Artık bu işler Türkeş ile olmaz. Ülkücüler hareket stratejilerini değiştirmeli” diyenlerin başlattığı değerlerden ayrılma hadisesi biraz daha hız kazanmış ve bayağı yol almıştı. 1992 yılında MÇP den istifa edenlerden Türkeş Bey’e en çok saldıran hatta “ Türkeş'le biraz daha bir arada kalsaydım imanımdan olacaktım” diyen kişi çok değil 1998 yılında MHP geri dönebilmiştir. İşte bu vb. kişiler, 2000 yıllarından sonra yavaş yavaş partiye gelmeye başlamışlardı. Bu gelişler 2007 yıllarından sonra büyük ivme kazanmaya başlamıştı. Yazıcıoğlu’na bizi yalnız mı bırakacaksın diyenlerin çoğu da MHP dönmüştü. Yani Türkeş Beyi beğenmemişlerdi; ama Bahçeli’yi beğenmişlerdi. MHP’ye geri dönenlerin Tuğrul Türkeş dâhil olmak üzere çoğu, yönetici konumuna geçtiler. Bu arada bir suikast sonucu bindiği helikopteri düşürülen Muhsin Yazıcıoğu’nun partisinden birçok yöneticilik yapmış olanlar aleyhlerine attıkları AKP’ye katıldılar. Eski dava adamları sürek avına çıkmış avcılar gibiydiler. Av bulamadıklarına inandıklarını konumlarını terk ederek avın bol olduğuna inandıkları teşekküllere katılma yolunda çok hızla ilerleme yaparak sürek avına devam ettiler.

2015 Haziran Genel seçimlerinde Türk Milliyetçileri doğru dürüst bir parti faaliyetleri gösterememesine rağmen, çözüm süreci ihaneti sebebiyle bu sürece çok sert tepki veren MHP halkın büyük teveccühüne mazhar oldu. 1999 seçimleri hariç % 16.29 oy oranıyla en güzel sonucu aldılar. Türk Milleti, Türk Milliyetçilerine daha düzgün politika yaparsan sen benim iktidar tercihi olarak göreceğim siyasal partisin demek istedi. Fakat ilk gece ve sonrasında izlenen yanlış söylemler ve siyaset yüzünden halk 2015 Kasım Seçimlerinde 11.90 oy oranını layık görerek umut olmaktan çıktığının işaretini verdi.

Şimdi sizlere, neden herkesi kapsayabilecek çok daha samimi ve Türk Milletine güven telkin edebilecek, yeni bir siyasi harekete ihtiyaç duyulduğunu anlatabilmek için; geçmişinde Türk Milliyetçiliği ve Ülkücülük olanların kurdukları veya yönettiği partileri inceleyelim.

Türk Milliyetçilerinin bazıları, Türk Milletine, Ülkücü harekete daha uygun politika ve Türk Milliyetçiliğinin önünü açma adına değerler kaybı yaşadığına inandığı MHP de yönetim değişikliği yapmak için harekete geçtiler. Bu çoklu değişim hareketin önü çeşitli engellerle kesilince yeni bir parti kurma yoluna gittiler. Birçok Türk Milliyetçileri ve kendini her dönem ispat etmiş Ülkücüler bu yeni siyasal oluşuma destek verdiler. Parti kurulurken hareketin yükünü çeken ülkücülerin yanında, ilk kurulan partilerde “parti seyyahları”, millet vekili olma hevesiyle kurulacak bu partiye gelenler ve sokaktan partiye davet edilen insanların oluşturduğu ve ne olduğu belli olmayan güçlü görünen bir yapı oluştu. İlk hareket olarak, ileri gelen ülkücüler tarafından kurulma konumuna getirilen partiye her çeşit insan doluverdi. 25 Ekim 2017 de İyi Parti Kuruldu. Partinin kurucu isimleri yayınlanmaya başlanınca kendisini listede göremeyenler bir ay önce övdükleri parti hareketini suçlayarak istifa etmeye başladılar. 2018 Seçimlerinde listelere giremeyenler ve listelerdeki yerini beğenmeyen malum dava adamları istifa etme yarışına girdiler. 2018 Genel Seçimlerinde İyi Partinin ekip olarak çalışamaması, genel başkanın samimi olmasına rağmen, memleket meselelerine çözüm getirebilecek reçetelerden bahsedememesi, hitabette çok ta iyi olmaması neticesinde yükselişte olan oy potansiyeli seçim zamanı geri gelmiş ve % 9.96 oy almış. Yine bu seçimlerde ağza alınmayacak sözler söylediği iktidarda olan AKP ile Cumhur İttifakı olarak seçime giren MHP % 11.10 oy almış. BBP partisi ise AKP ile ortak listeden seçime girmiştir.

31 Mart 2019 yerel seçimlerinde CHP ile ittifak yapan İyi Parti % 7.76 Oy oranı ile ilçe ve belde belediyesi olmak üzere toplam 24 belediyelik kazanmış. AKP ile ittifak yapan MHP ise % 7.44 oy oranı ile, 1 Büyük şehir, 10 il, 132 ilçe, 89 belde olmak üzere toplam 232 belediye almıştır. BBP ise % 1,59 oy oranı ile ilçe ve belde olmak üzere 10 belediye kazanmıştır. İyi Partinin yoğun desteği ile CHP 11 Büyük şehir olmak üzere birçok yerde belediye başkanlıklarını kazanmıştır. İyi Partinin CHP’ye verdiği desteğin karşılığını kendi adayının CHP olarak desteklenmesinin tam olarak yapılmadığı alınan seçim sonuçlarından ortaya çıktı. Anlaşılan odur ki; CHP’lilerin bir kısmı İyi Parti Başkan adaylarının olduğu yerlerde sandığa gitmemişlerdi.

Genel seçimlerin hemen arkasından başlayarak, 31 Mart 2019 yerel seçim iş birliğinden sonra İyi Partide istifalar başladı. İstifa eden vekillerin birçokları iktidar partisi olan AKP’ye birisi de MHP’ye geçmişti. İyi Partide, çeşitli eğilim ve kişilerin partiyi ele geçirme yarışları iyice ayyuka çıkarak bir çok vekil, divan üyesi, genel başkan yardımcıları, kurucu üyeler istifa etmeye başladılar. Ümit Özdağ, İsmail Koncuk istifa ederek Zafer Partisini kurdular. MHP’de vekil veya Belediye Başkanı olmak isteyip de aday yapılmayan veya seçilemeyenler, kuruluşunda yer kapmak çeşitli kişileri geçme gayretleri içinde İyi Partiye gelmişlerdi. Genel ve yerel seçimlerde aday yapılmayıp veya aday yapıldığı halde vekil adayı ise sırasını bahane edenler, başkan adayı yapıldığı halde gerekli oyu alamayan başkan adayları İyi Partiden istifa ederek Zafer Partisi saflarına yığıldılar. Daha önce bunlara makam seyyahı demiştik. Yani sürek avındalar. Avcı oldukları için, sürek avlarında avı kovalamak şarttır. Av kaçar avcı yakalayana kadar kovalar. Avlar nerede ise bunlar da oradadır. Avlar yok olunca bunlar da kaçar.

Daha sonra, CHP, İyi Parti, Saadet Partisi ve Demokrat Parti Millet İttifakı adı altında Cumhurbaşkanlığı seçimleri çalışmalarına katıldılar. Bunlara yeni kurulun Gelecek ve Deva Partisi de katılınca 6 Masa adı altında bir muhalefet grubu oluştu. Çok değişik bir durum ortaya çıkmıştı. Benzemezler ittifakı oluşmuştu. Saadet, Gelecek ve Deva partileri değişkenlik göstermesine rağmen Siyasal İslamcı partilerdi. İyi Parti Ülkücü ağırlıklı merkez sağa yaklaşmaya çalışan bir parti. CHP ucu bucağı olmayan her sahipsiz bulduğu fikri benimseyen hümanist görünümlü boşta kalanların partisi. Demokrat Parti görüşü yok hükmünde olan bir merkez sağ parti görünümündeydi. Bu Altılı Masa bileşenleri, çok abuk sabuk bir muhalefet ve seçim süreci takip ettiler. Kılıçdaroğlu’ndan daha fazla vekil alabilmek için İyi Partinin dışındaki bu 4 parti Akşener’in de politika bilmezliği ve liderliğinin eksikliğini değerlendirerek 38 vekil karşılığında karşı çıktıkları Kılıçdaroğlu’nun adaylığını dayattılar. Kılıçdaroğlu ve CHP halk desteği için genel yoklama yapmadan Türkiye’yi yönetme hırsı ve 13 seçim yenilgisini zafere dönüştürmek için yandaş anketçi ve gazetecilerin de kışkırtmaları sonucunda Kılıçdaroğlu dayatması yaptılar. Kazanacak aday değil de 6’lı masanın en büyük partisinin adayının seçilmesi operasyonu yapıldı. İttifakın diğer 4 ortağı Akşener’i sattılar. Akşener masadan ayrılmak zorunda kaldı. Daha sonra partisine yapılan istifa operasyonlarını engellemek için gelen baskılar yüzünden masaya dönmek zorunda kalındı…

14 Mayıs ve 28 Mayıs seçimleri Kılıçdaroğlu yenilgisi ile bitti. 21 yıldır sürdürülen anti demokratik, bir çok hukuksuzlukların ve adam kayırmanın zirve yaptığı yönetimden kurtulmak fırsatı CHP ve Kılıçdaroğlu’nun yönetme hırsı yüzünden elden kaçırıldı. Bu açık ve net yenilgiden sonra CHP karışmaya başladı ve değişim istedi. Bu değişime ille de Kılıçdaroğlu aday olmalı diye tutturanların ön ayak olması da bambaşka bir konu. Ve değişimler yapıldı. Bana göre de değişim olmalıydı. Ama yancı hükmünde olan Özel ile değil de çok daha donanımlı ve daha ağırbaşlı bir kişi ile olabilirdi. Değişimle CHP’nin güçlendiği kanaatinde değilim. Bir ülkenin Ana Muhalefet Partileri çok daha donanımlı çok daha gerçekçi politikalar üretecek ki millet iktidarda bulamadıklarını onda bulsun ve iktidara getirebilsin. CHP Kılıçdaroğlu ile bundan uzak görünüyordu. Ama şimdi daha da uzakta olduğu açık net ortaya çıkmıştır…

Millet İttifakının 2. Büyük ortağı ve iktidar alternatif olduğunu seçim esnasında sık sık dile getiren İyi Parti de seçim sonuçlarında aldığı oy oranı ile çeşitli hesaplarla iktidar ortaklığı beklentisi içerisinde olanlarda panik havası ve suçlu arama çalışmalarını başlattı. Çünkü onların, çeşitli gelecek hesapları vardı. O hesapların uzağında kalınca, sağdan soldan toplananlar, İyi Parti’deki menfaat grupları çeşitli bahaneler üreterek parti yetkililerini sorgulamaya başladılar. Buna MKYK’da ve Divanda kendine yer bulamayanlar da eklenince partide çeşitli sesler çıkmaya başladı. Bazıları da, partinin, CHP ile seçim ittifakı konusunda olumsuz olan düşünceleri bahane ederek istifa etmeye başladılar. İlk istifa ise kendisinin aslında AKP’li olduğu beyanı ile Eskişehir Milletvekili başlattı. Bunlara İlle de CHP ile ittifak diyenler eklendi. Arkasından Şeyh Sait’i kahraman gösteren vekilin istifası. Vekil olmayanların istifası, arkasından il, ilçe başkanlarının istifası ve görevden alınması geldi. Bu görevden alma ve istifalar ara ara devam etmektedir. Kısaca sürek avcıları partide aktif halde olup durmadan ateş etmektedirler. En kötüsü de daha seçimden önce öve öve yere göğe sığdıramadıkları partilerine saldırmaktan, suçlamaktan utanmayı bile utandırdılar. İyi Partiye devleti 21 yıldır yöneten iktidarın ve ona destek veren MHP’nin saldırıları da artarak devam ediyor. Bu durumlara, Akşener’in liderlikteki eksiklikleri ve donanımsızlığı da eklenince kamuoyu yoklamalarına göre oy oranının büyük ölçüde düştüğü de görülüyor.

Velhasıl kelam ülkücülerin büyük emek ve gayretleri ile bir umut olarak vücut bulan İyi Parti’nin Genel Başkanı olan Akşener’in 1995 yılından kalma Doğru Yol, yani merkez sağ özlemi, danışmanlarının, bazı yardımcılarının da yön vermesiyle partiye doldurulan Türk Milletine uzak olan yaşantılarıyla liberaller, modern kapitalistler, menfaat grupları, sürek avcı grupları yüzünden ülkücülerin birçoğu dışlandı. İyi Partinin Türkiye demokrasisine elbette katkısı oldu ve olmaya da devam ediyor ama Ülkücü ve Türkçülerin arzu ettiği bir parti olmaktan uzakta olduğu kesinleşti…

Ülkücülerin çoğu, basında, bütün söylemlerde ve kısaca her yerde, Ülkücülerin tek partisi olduğunu iddia eden MHP’yi ise Türkeş Beyden sonra anlamakta zorlandıklarını ifade ediyorlardı. Ama 2015 seçimlerinden sonra ise tanıyamaz duruma geldiğini ifade ile partinin savundukları değerlerin bir çoğuna saldıran bir yönetimle birlikte hareket etmelerini anlamadıklarını sık sık ifade ettiler. Orada ortak akılın değil de sadece genel başkan aklının hakim olduğu ve değerler aşınmasını sebebiyle bir çok ülkücünün istifa ettiği gerçektir. Türklükle ilgili birçok önergeye da hayır oyu verildiği de çokça haber konusu olmaktadır. Doğru bildiklerini seslendirenler ocak ve ev bildikleri partilerinden ihraç edildiler ve edilmeye de devam edilmektedir. Bu olumsuzluklara, ülkücü ilim adamlarına parti kapılarının kapanması, Ülkücü Hareketin büyümesinde çok büyük emeği olan başta Ozan Arif olmak üzere, bir çok dava adamına ve Ülkü Ocakları Eski Genel Başkanı Doç. Dr. Sinan Ateş’e yapılanlar vicdan sahibi bir çok ülkücüyü derinden üzmüştür. Yani kısaca haberdar olduğumuz kadarıyla Ülkücüler ve Türkçüler, söylemlerin eylemlerle desteklenmediği gerekçelerle Türkiye’nin en eski ikinci partisi ve Türk Milliyetçiliğin 20 Temmuz 1948 yılında Türklerin en son Mareşali F. Çakmak’ın kurduğu Millet Partisinin devamı olan 75 yıllık bir mücadele partisi son adıyla Milliyetçi Hareket Partisi’nden beklediğini bulamamıştır.

BBP, bu parti Yazıcıoğlu Zamanında oy oranıyla ters olarak düzgün yapılaşma ile, samimiyetin hakim olduğu partide alınan oy başarısından daha çok güçlü bir fikir hareketi olarak hareket etti. Bunda da çok başarı oldu sayılır. Bu hareketin kurulması için yırtınanların birer birer ayrıldıkları MHP’ye dönmeleri sonucunda BBP fikir planında biraz daha zayıflamaya başladı. 2002 Kasım seçimlerinde BBP ile DYP’sinin ittifak görüşmelerinde BBP milletvekili adayı yapılmak istenen Ökkeş Şendiller ve Musa Serdar Çelebi’ye DYP’den büyük itiraz vardı. Avrupa Türk İslam Birliği Kurucu Genel Başkanı Musa Serdar Çelebi için Tansu Çiller’in “O dünyanın çok konuştuğu bir suikasta (Ağca’nın Papa suikastı kast ediliyor) yardım eden kişi onu asla listemize alamayız. Onun yerine başka isim verin” sözleri üzerine Yazıcıoğlu arkadaş ve kardeş bildiği Çelebi’yi satmayarak “Şu andan itibaren ittifak görüşmemiz sona ermiştir. Benim arkadaşlarımı eleştiri konusu yapmanızı doğru bulmuyorum” dedi. O ittifak gerçekleşmedi. DYP, çok az bir oy farkıyla seçim barajını aşamadı. Yazıcıoğlu’nun satmadığı Musa Serdar Çelebi 2008 e doğru Yazıcıoğlu’nu satacak ve AKP ile birlikte hareket ederek büyük iş adamları listesine girme şansına erecekti. Eğer BBP ve DYP İttifak yapılsaydı AKP tek başına iktidar olamıyor, DYP 80 ile 100 arası vekil çıkartıyor. 2007 Seçimlerinde ise DYP ve barajı geçemeyen ANAP tek parti altında seçime girecek merkez sağda güçlü bir oluşumla ve yine 100 den çok fazla vekil alacaktı. AKP de iktidar olamadığı için küçülerek; çıkar gruplarının terk ettiği küçük ve marjinal bir parti haline gelecekti. Yine 2002 seçimlerinde MHP ve BBP ülkücüler ittifakı yaparak seçime girselerdi MHP barajı aşacak 80’den fazla vekil çıkartacaktı. Yine AKP tek başına iktidar olamayacaktı ve marjinal parti olarak kalacaktı.

Yazıoğlu, ölünce, BBP’ sinde parti üst yöneticileri ayrılarak iktidar partisine geçtiler. Çok azı da MHP ve daha sonra İyi Partiye geçtiler. İktidara çok sert muhalefet eden BBP 2017 Referandumunda evet taraftarı olarak AKP’ye destek vermiş. Akabinde 2018 Genel Seçimlerinde BBP ve Destici AKP listelerinden seçime girdiler. Sadece Destici meclise girmiştir. 2023 seçimlerinde Cumhur İttifakında olmasına, vekil seçilecek kadar oy alamayacağının bilinmesine rağmen AKP tarafından ortak listeye alınmamıştır. Ama buna rağmen BBP ve Destici, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan’ın sıkı bir destekçisi olmuştur. Partinin genel merkezinde ve sitesinde en öne astığı resmin sahibi BBP Kurucu ve uzun yıllar Genel Başkanlığını yapmış olan Yazıcıoğlu’nun 2009 Yılında Maraş’ın Keş Dağında karlar arasında dondurulmasına tepki veren ülkücülere zamanın Ulaştırma Bakanı B. Yıldırım’ın “Kazadan kaza çıkartmayın” sözlerini sarf etmesine rağmen daha sonra aynı kişinin başbakanlık yaptığı zaman ve sonraları o kişinin partisi olan iktidar partisine destek verince ülkücülerin güvenini kaybetmiştir. Partinin geçmişinden zamanımıza kadar bakıldığında seçim başarısı noktasında umut verici olmadığı gibi; Yazıcıoğlu zamanında çok etkili olan fikir hareketi de akamete uğrayarak yok hükmüne gelmiştir. BBP’nin şu andaki durumu ise; AKP’ye yeni elaman kazandıran parti hükmündedir. Gidenler de ya iş sahibi ya da iş adamı olmuşlardır. Yani “bal tutan parmağını yalar” sözünün doğruluğu ispatlanmış oldu. Gelinen nokta da, BBP’de Ülkücü ve Türkçülerin toplanabileceği bir parti hükmünde değildir.

Şimdi buraya kadar kabataslak ele aldığımız öyle yada böyle ülkücü olarak bilinen MHP, İyi Parti, BBP ülkücü olduklarına sık sık tekrarlamalarına rağmen ve ülke gerçekleri ortada iken ayrışarak Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı adı altında iki farklı ittifak çatısı altında seçime gittiler. Farklı ittifaklar arasında olan bu ülkücü kişiler birbirlerini ihanetle, hainlikle, terör örgütüne destek ve çok daha çirkin adlarla suçladılar. Peki bu suçlamalar kimler adına yapıldı veya bu suçlamalar hangi siyasi partileri koruma adına yapıldı. Başta 21 yıldır suçladığı tek parti yönetimlerini arattıran bir yönetim sergileyen Cumhur İttifakının otoriter patronu AKP ve yıllardan beri belli başlı ve akıllı politika üretemeyen Millet İttifakın patronu CHP ye adına yapıldı. Hani ülkücüler birbirinin kardeşi idi. Ülkücülere uzak partilerin çıkarları için haksız ve gereksiz yere eskiden yan yana gelerek ülkü birliği yapılan bu hakaretler haklı mı?

Şimdi diğer partilere geçmeden Cumhur ve Millet İttifakları bünyesinde yer alan ülkücü partilerin ittifak kazanımları var mı yok mu bir göz atalım:

Şimdi ülkücülere ve Türkçülere bir soru soruyorum. Bu ittifaklar kime yaradı, kime yaramadı? Bu ittifaklar başta AKP’ye sonra da CHP’ye yaradı. Başta İyi Parti, MHP ve BBP'sine yaramadı. BBP, MHP’deki Ülkücülerin büyük bir kısmı eski değerlerine ve mücadele tezlerine saldırmış ve her zaman saldırıya hazır olan AKP’nin çatısı altında olmaktan şikayetçi değil. Hatta karşı oldukları düzenin sürmesine destek vermeyi asli görevleri olarak görmeye başladılar. Bir çok kişi AKP’li oldu. Diğer taraftan İyi Partili Ülkücülerin bir çoğu yıllarca savunduğu değerlere ve kendine düşmanlık yaparak kendilerine saldıran CHP zihniyetini bir kurtarıcı olarak görüyor ve onunla yan yana hatta onun çatısı altında olmaktan rahatsızlık duymuyor. Hatta kendi partisinin seçim stratejisini değil de CHP’nin seçim stratejisini daha doğru buluyor. Yani bir çok iyi partili ülkücü CHP’li olmaktan rahatsız olmuyor. İyi Parti de bir çok ülküdaşını CHP’ye kaptırmış oldu.

Milli Yol Partisi: Milli Yol Partisi, 14 Aralık 2021 tarihinde Remzi Çayır öncülüğünde Büyük Birlik Partisi'nden ayrılan bir grup tarafından kurulmuş olan millî muhafazakâr ve Türk milliyetçisi siyasi parti olduğunu ifade etmektedir. Remzi Çayırın Genel Başkanlığını yürüttüğü Milli Yol Partisi iktidara muhalefet ederek bazı gerçekleri halka duyurmaya çalışmasına rağmen pek te başarılı olamamıştır. 2023 Seçimlerinde % 03 oy ile sondan üçüncü olmuştur. Milli Yol Partisi de Ülkücüler ve Türkçüler için bir umut olmaya uzaktır.

Zafer Partisi: Zafer Partisi, İyi Partiden istifa eden İsmail Koncuk, Ümit Özdağ ve arkadaşları tarafından koordine edilerek 26 Ağustos 2021 tarihinde kurulan bir partidir. Genel Sekreter olan Koncuk daha sonra partiden istifa etmiş birkaç ay sonra da yine İyi Partiye dönmüştür. Kuruluşunda Türk Milliyetçilerinin büyük desteğini alan Zafer Partisi bir çok memleket meselelerine akılcı yöntemlerle çözülebilmesi yollarını göstermiştir. Sığınmacı konusunda çok duyarlı politikalar izlemesi sonucunda Türkiye’de taban bulmaya başlamıştır. Özellikle üniversite gençliği arasında azımsanamayacak taraftarlar edindi. Ama o sürek avcıları ve parti seyyahları vakit geçirmeden Zafer Partisinde hemen yerlerini aldılar. Bir daha tekrarlayalım. Bunlar daha önceleri MHP’ye vekillik ve belediye başkanlıkları için aday adaylıkları için müracaat yapmışlar. Ya vekillik ve başkanlık adayı yapılmamışlar. Ya da listeye alınmalarına rağmen seçilebilecek oyları alamamış bu kişiler partilerini suçlayarak öncelikle İyi Partiye, orada da aynı şey olunca rotayı Zafer Partisine çevirenlerdir. Bunlar seçim döneminde partiyi doldurdular. Zafer Partisi, Memleket Partisi ile ittifakı da yapılınca, barajı açma ihtimali de söylenmeye başlandı. Ve bu menfaatçi kişiler, vekil adayı olmak için aday adaylığına müracaat ettiler. Tabi kendilerine göre Zafer Partisinin ancak ilk sıralardaki kişinin şanslı olduğu düşüncesiyle kıyasıya mücadeleye girdiler. Sıraya hiç alınmayanlar ve ilk sıraya alınmayanlarda bir memnuniyetsizlikler oluşmaya başladı. Hatta liste başı olamayan divan üyeleri ve MKYK üyeleri bile önceleri çalışmalara katılmayı seyrekleştirme daha sonra da katılmamaya başladılar. Memleket Partisinin ittifaktan ayrılmasından sonra ise parti parti dolaşan bu grup Zafer Partisinden istifa etmişler. İstifa edenlerden bir çokları her konuşmalarında demediklerini bırakmadıkları iktidar partisine geçmekte bir beis görmediler. Hatta, seçimlerde “Özdağ bile bu partiden ayrılsa da ben ayrılmam” diyen Doçent Dr. olan bir millet vekili adayının da seçimlerden sonra partiden ayrıldığını duydum. Yani vekillik için gelmişti. Vekil olmayınca neden dursun!..

Gelelim Zafer Partisinin son durumlarına… Zafer Partisinin kurulduğundan bu yana, kurucular kurulu üyelerinin, Divan Kurulu Üyelerinin ve MKYK üyelerinin kahir ekseriyeti partiden istifa etti. Partide bir istifa furyası başladı. Zafer Partisinde, partinin programlarını anlatabilecek Özdağ’dan başka partili yok gibi. Yani bir salon toplantısı yapabilecek Özdağ’dan başka kişiler yok. Yani Zafer Partisi, Ümit Özdağ Partisi gibi oldu. Alınan duyumlara göre Genel Başkan Özdağ’ın haricinde hiçbir kimse bir duruma karar veremiyor.

Yurdumuza yönlendirilen mülteci istilası, sınır güvenliği, stratejik durumlarda duyarlılık gösteren çalışmalar yapması; yürütülen duyarlı politikalar ve ülkenin sahip olduğu stratejik değerleri koruma çalışmaları, Türk Milleti tarafından takdirle ifade edilmektedir. Buna rağmen bir kadro hareketi değil de adam hareketi olarak görünmesi Türk Milleti tarafından doğru bulunmamaktadır. Bu durum aynı zamanda partinin güçlenmesinin önünde engel gibi durmaktadır. Ve Zafer Partisine Ülkücü ve Türkçü akademisyenlerin katılımı yok hükmündedir. Yani Zafer Partisi de Türkçü ve Atatürkçü bir parti olduğunu ifade etmesine ve Türkiye’mizdeki en düzgün parti olmasına rağmen, Ülkücü ve Türkçülerin tam manasıyla umut olmuş bir parti olmaya uzak gibi görünüyor.

Milliyetçi Türkiye Partisi Ahmet Yılmaz'ın Genel Başkan olduğu MTP bir bildiri yayınlayarak Kuruluşlarını basına duyurdu. 26 Ağustos 2011 günü Ankara'da yapılan toplantı sonucunda Türk Milletine Tarihi Çağrı ana başlıklı bir bildiri davetiye ile açıkladığı kuruluş kararını açıkladıktan sonra 24 Kasım 2011 tarihi itibariyle MTP - Milliyetçi Türkiye Partisi adı; Ay yıldızlı, Kırmızı-Beyaz sembolü ile resmileşmiştir. Bu parti şu ana kadar seçimlere girmemiştir. Yani Ülkücülere ve Türkçülere umut olmaktan çok uzaktadır.

Ata Parti: Genel Başkanlığı eski bakan Namık Kemal Zeybek’in yaptığı parti ise Ülkücüler ve Türkçülere umut olması mümkün değildir. Zeybek şu ana kadar sırayla CKMP, MHP, ANAP, DYP, MHP, BBP, Tekrar MHP, Demokrat Parti ve Ata Partisi gibi hiç kimseye nasip olmayan bir parti değiştirme rekoru sahibidir. Çok sık parti değiştirdiği için adından şıkça bahsedilen Kubilay Uygun’dan (Fırıldak Kubi) kat kat fazla parti değiştirmiştir. Zeybek’in kurduğu Ata Partisin de Türkiye’yi kucaklaması mümkün değildir. Çünkü bu masa partisi de Kemal Zeybek Partisi bile olmaktan çok uzakta olduğu için asla umut olması mümkün değildir.

Birde Nizamı Alem Ocakları Eski Genel Başkanı, BBP Genel Başkan Yardımcılığı, Eski İyi Parti Millet Vekili ve İyi Parti eski Grup Başkanı Vekilliği görevlerinde bulunmuş Yavuz Ağıralioğlu’nun da yeni parti kurma çalışmaları vardır. Ağıralioğlu’nun söylemlerinden anlaşıldığına göre de Ülkücülerin ve Türkçülerin umutlarına yakın bir parti kurmayacağı anlaşılmaktadır.

6 Şubat depreminden sonra kadın ve çocuk 6 Şubat depreminden sonra kadın ve çocuk

Buraya kadar ülkücü parti olduklarını söyleyenlerin veya ülkücülerin yönettikleri partilerin bu ana kadar verdikleri görüntünün küçük ve genel resmini çizmeye çalıştık. Biz ne AKP ve ne de CHP ve diğer partileri değerlendirmeye almadık. Çünkü onların Bir ülkücü gibi veya bir Türkçü gibi kısaca bize uzak olan insanlar bizim özlemlerimize de uzaktır. Bu sebeple üzerinde kalem oynamaya değer görmedik ve görmüyoruz da…

Ülkücülerin ve Türkçülerin arzu ettikleri yepyeni bir oluşuma şiddetle ihtiyaç vardır. Türklük sevdalısı, çok ciddi ve kalitesini ispatlamış kişilerin, Türk Tarihini çok iyi etüt ederek; geçmişin izinde zamanın ışığıyla, geleceği belirleyebilecek, tavizsiz bir program hazırlayarak yine tavizsiz ve takdir görmüş kişilerin bir araya gelerek kurultay sistemi benzeri bir yapı ile idare edilecek bir samimi siyasi yapıya ihtiyaç vardır. Bu siyasal yapının insan niceliğine değil de insan niteliğini üye kabul prensibi olarak kabul etmesi ön şart olarak kabul eden yapının genel uygulanış metotlarının yol taşları hazırlanmalıdır. Kurulacak bu siyasal yapıya kabullerde Türk Tarihinin en fedakar insanlarını yetiştiren İttihat ve Terakki’ye üye kabullerinde olduğu gibi üye olacaklarda ön araştırma yapıldıktan sonra kişi üye olmaya layık görülürse kurultayca bütün değerlerimizi kapsayan bir yeminin genel yemin olarak kabulünden sonra yeni üyeye bu yemin mutlaka okutulup yemin ettikten sonra üyeliğe alınmalıdır.

İttihat ve Terakki Hareketi üye olmasını istedikleri kişileri veya üye olmak isteyen kişileri iyice bir araştırdıktan sonra üye olmasında bir mahsur yoksa yemin yapılacak odada bir masa, masada bir revolver (tabanca), bir kama, bir Kur’an bulunur. odada ayrıca siyah peçe takıp, kırmızı önlük giymiş üç kişi hazır bulunurdu. Yemin edecek kişi masadaki Kur’an, tabanca ve kama üzerine sağ elini koyarak kırmızı önlüklü, siyah peçeli adamların şahit olduğu yemin metnini gür sesiyle okumak zorunda idi, ki bu metin ittihatçı psikolojisini anlama noktasında çok önemlidir.

Üye yemin törenini yöneten kişi: “Cemiyete katılmak için yemin etmeniz gerekmektedir. Söyleyeceklerimizi olduğu gibi ve ayakta tekrar ediniz” der:

Üye ise: “Dinim, vicdanım, namusum üzerine yemin ederim ki; esas amacı, İslamiyet'in yüceltilmesi ve Osmanlıların birliği ve ilerlemesi (ittihat ve terakkisi) için çalışmaktan ibaret olan bu örgütün, üyesi olduğum şu geceden itibaren her türlü usulüne ve kurallarına uygun hareket edecek ve hiçbir sırrını dışarıdan hiçbir kimseye ve hatta örgüt içindeki kişilerden izinli olduklarımdan başkasına kesinlikle açık etmeyeceğim. Yemin ederim ki millete özgürlük haklarını tanıyan Anayasa’nın tamamen uygulanmasını ve yürürlüğünün devam etmesini "ulaşılmak istenen hedef" bilen örgütün kararlarını ve sorumluluğuma bırakılacak olan görevlerimi tamamen yerine getirmekte kuşku duymayacağım. Yine namusum üzerine yemin ederim ki, şimdiki yönetimin zulüm pençesine düşerek tutuklandığım bir durumda dahi, etlerimi kemiklerimden ayıracak bir işkenceye çarpılacak olsam bile örgütün sırlarını ve üyelerinden herhangi birinin adını bildirmeyeceğim. Örgüt üyelerinden biri herhangi bir felakete uğrarsa, kendisine ve ailesine, varlığım yettiği kadar nakden ve bedenen yardım etmekte kusur etmeyeceğim. Şayet namuslu insanlara yakışır bunca taahhüde rağmen hainlik edecek olursam, alçaklık edenleri nerede bulunursa bulunsun soruşturmaya yetkili kılınan örgüt görevlisinin yerine getireceği idam cezasına karşı, şimdiden kanımı helal ederim. Vallahi ve billahi” sözleriyle bitirir.

Kişi cemiyete katılmaya hak kazanmış olur.

Bu yemin metnini buraya niye aldık? Aldık. Çünkü, bizler, Ülkücü Hareketin samimiyet günlerinde bir yeminimiz vardı. Ve o yemine sadık kalmak için çok şeylerden fedakarlık yapmak zorunda kaldık. Hani ikinci evimiz olarak bildiğimiz Ülkü Ocaklarına gittiğimiz ve üyeliğe alındığımızda ülkücü harekete katılmamızda bir sakınca yoksa yemin ediliyordu. Bazen de hareketteki durgunluğu gidermek ve canlılık getirmek için Ülkü Ocağı Başkanı ya da başkanı temsilen yetkili birisin yönetiminde bir araya gelir saf ve tertemiz duygularla bu yemini

“Varlığına, birliğine ve yücelerin en yücesi olduğuna inandığımız, ol deyince olduran ve gönüllerimizi iman nuruyla dolduran:

Allah'a, Kur-an'a, vatana, bayrağa ve silaha yemin olsun!

Şehitlerim, gazilerim ve Başbuğ'um emin olsun!

Ülkücü Türk gençliği olarak;

Komünizme, faşizme, kapitalizme, siyonizme ve her türlü emperyalizme karşı mücadelemiz,

Son nefer, son nefes ve son damla kana kadardır!

Mücadelemiz milliyetçi Türkiye'ye,

Turan'a kadardır!

Mücadelemizde hiç bir engel tanımayacağız!

Satanlardan olmayacağız!

Kaçanlardan olmayacağız!

Yılmayacağız!

Yıkılmayacağız!

Başaracağız! Başaracağız! Başaracağız!

Allah Türk'ü korusun ve yüceltsin! (Amin)” diyor ve buna Ülkücü Andı diyorduk. İşte yeni oluşuma katılım için bu iki yemine benzer yemin metni hazırlanabilmesi için yukarıdaki yeminleri yazımıza dahil ettik.

Şimdi Ülkücülerin ve Türkçülerin gönüllerinde yatması gereken bu yepyeni oluşuma insanların kabulünde acele etmeden ince eleyip sık dokuyarak, önümüzde Türk Tarihine altın harflerle yazılmış bir İttihat ve Terakki örneği varken çok daha şanslı olarak güzel bir yapı vücuda getirme şansımız yüksektir. Ki çıkarcılığı değil de fedakarlığı hayat nizamı haline getirmiş bir teşkilatın yönettiği vatan parçasına yönelen düşmanlardan vatan topraklarını kurtarmak için girdikleri mücadelede bu anlayışın her alanda hakim olduğu anlayışın destanlar yazdıklarına şahit olduk. Bu anlayış at uşaklarından kaçan dev gibi orduyu bambaşka bir ordu yaparak dünyanın birinci, ikinci ve 4. güçlerinin ortak saldırılarına karşı büyük zaferler kazanmış duruma getirmişti. Çok ezici düşman gücünün yurdumuzu işgaline karşı yine bu yeminli İttihatçıların yönettiği birlik ve gruplar karşı çıkarak vatanının özgürlüğüne kavuşmasını sağlamışlardır. Ondan sonra da vatana ve Türk dünyasına hizmet yoluna yıllarca devam etmişler.

İttihatçıların hiç birisi zengin olarak ölmediği gibi evlatlarına da zamane insanları gibi bolca mal mülk bırakmamışlardır. Çünkü onlar zamane insanları gibi makama, mala ve çıkara değil; vatana ve millete sevdalı idiler.

Yukarıda izah etmeye çalıştığım şekilde İttihatçıların bulduğu samimiyet derecesini bulabilmek, yine onlar gibi sen yöneteceksin ben yöneteceğim yarışına girmeden ortak akıl ve meşverete dayalı yönetimle yönetilen, başta bulunan kalabalık kurultay üyelerinin ve ya yöneticilerinin hepsinin yeri geldiğinde başkan hepsinin yeri geldiğinde üye anlayışı içerisinde olan bir yapı gereklidir. Bu yapıda evde başka, çarşıda başka, divanda başka değil her yerde aynı sözün ve aynı hükmün yanında olunacağının beyanın ifade edileceği bir güzel siyasi yapı gereklidir. Bu yapıda Türkçülük şart koşulmalıdır. Türkçü olmayanlar asla bu siyasal yapının içerisine alınmamalıdır. Türkçülük fikrinden ayrılan kişilerin bu yapı ile alakaları hemen kesilmelidir. Yine bu yapıya üye olmak isteyenlerin araştırılmasında yalan konuşup konuşmadığı bilgisine mutlaka inanılmalıdır. Yapıya alınan kişinin yalanına şahit olunduğunda veya yalan konuştuğu belgelendiğinde yapıdaki üyeliğine hemen son verilmelidir. Ve bir daha da üyeliğe asla kabul edilmemelidirler. Bu siyasal yapının yöneticileri ve üyeleri birbirlerine karşı kardeşçe davranmak mecburiyeti getirilmelidir.

Yukarıda kabataslak resmini çizmeye çalıştığım yeni ve tertemiz insanların oluşturacağı bu siyasal yapı bütün yurtta aynı anlayış üzerine teşkilatlanma çalışmalarını süratle yerine getirmelidir. Bu yapı öncelikle amacı bir an önce iktidara gelmek olmamalıdır. Öncelikle yapı olarak güçlü, çalışkan, üretken, samimi, hilesiz bir yapı mekanizmasını bütün yurda yaydıktan sonra iktidara gelmeyi düşünmelidir.

Bu yeni siyasal Türkçülük hareketinin dikkat etmesi geren en büyük konulardan bazıları ise Türk Kültürüne, Türk Töresine, Türk Ahlakına, Türkçeye sahip çıkmak olmalıdır.

Bu yapı en güzel şekilde kurulup bütün yurtta aktif hale getirildikten sonra dünya Türklüğüne lider veya motor gücü olma görevini başarabilir. Belki de Türk asrını yeniden yaşatma şansına da vesile olabilir…

Son olarak bu uzun ve yorucu çalışmamı bana ait olan şu sözle bitirmek istiyorum. “Afaki projeleri olmayanların, uygulanabilir projelerinin olması da mümkün değildir”.

Mehmet ARSLAN Eğitim Yönetimi Ve Planlama uzmanı

Editör: Kerim Öztürk