Milenyumun hemen başı; bir reklam filminde eğitimli milyonlarca Türk kadını kendini buldu:  “Çocuk da yaparım kariyer de”. O dönemde bu reklam sloganı bazı çevreler tarafından çok eleştirilse de, iş hayatında kendine yer bulmaya çalışan ve/veya bulmuş pek çok kadın tarafından benimsendi ve kullanıldı.

Bu dönem, şehirli ve eğitimli kadının istihdamına yönelik önemli bir zaman olsa da,  ivmenin başlangıcı ll. Dünya Savaşı sonrası Avrupa’ya kadar uzanmaktadır.

Savaş nedeniyle azalan nüfus, kıt kaynaklar ve ekonomik buhran; var gücüyle çalışmaktan başka çıkış yolu olmayan bir neslin bilinçlenme dönemi.

Bununla birlikte kadınlar en çok 70’li yıllarda dünyada esen özgürlükçü rüzgardan etkilendi; evlerinden çıkarak iş hayatına fiilen adım attılar, kendilerine yer bulma ve varlıklarını sürdürme çabası içine girdiler.

 

Yaklaşık yarım asırdır, iş hayatının erkek egemen politikalarına rağmen çalışkanlıkları ve zekalarıyla hak ettikleri yere gelebilen kadınlar azımsanmayacak sayıda olsa da, özellikle Türkiye gibi sosyal bakış açısını erkeklerin yazdığı ülkelerde kadınlar başarıyla birlikte stresi de yoğun olarak sırtlanmak zorunda kaldılar. İş hayatındaki cinsiyet ayrımcılığı, duygusal şiddet, cinsel taciz, kıyafet kısıtlamalarının yanı sıra  aile yaşamında ev işlerinin kadının görevi olarak görülmesi nedeniyle mevcut sorumluluklarına ilaveten iş yaşamının getirdiği sorumluluklarla birlikte 24 saate varan çalışma temposu pek çok kadının yaşadığı zorlukların bazıları sadece..

 

Türkiye gibi geleneksel yapılarda iş hayatı, bir yandan kadının saygınlığı, ekonomik özgürlüğü ve özgüvenine katkı sağlarken diğer yandan erkek egemen değerlere dayalı tutumların sürdürülmesi kadınlar için çok çeşitli sorunları da  beraberinde getirdi. Bazı şirketler evli olan, gebelik planlayan veya çocuğu olan kadınları işe alım sürecinde otomatik olarak elemekte  ve   işten çıkarmalarla karşı karşıya bırakılmaktadır.  

 

Bir çok engelle karşılaşmalarına rağmen kendilerini eve hapsetmek istemeyen kadınlar, iş hayatının kendilerine sunduğu ekonomik özgürlük, sosyal çevre, özgüven gibi pozitif etkenlerden kopmak istemeyerek çalışma hayatının  içerisinde var olmaya devam etmeye çalışıyorlar. Bu arada, hem evi, hem işi, hem sosyal çevresindeki rollerini dengelemeye çalışırken erkeklere oranla çok daha fazla stres altına girerek yıprandıklarını gözlemlemek mümkün.

 “Çocuk da yaparım kariyer de” diyen kadınlar, mükemmelliği organize etmeyi arzu ediyorlar ki, bir süre sonra hem psikolojik hem de fizyolojik sağlık sorunlarını beraberinde getiriyor.

 

Kadının sosyal hayatta ve iş hayatındaki varlığı ve sorunları, cinsiyetsiz istihdam anlayışının gelişeceği günlere kadar hep tartışılacak.

 

Gelişen teknolojinin ve yardımcı unsurların farklı alternatiflerle kadınların hayatlarını kolaylaştırdığı kadar, toplumsal normların da esnediği günleri görmek dileğiyle…